Duygularımı yitirdim

Güncelleme Tarihi:

Duygularımı yitirdim
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 1999 00:00

Haberin Devamı

Geçen yılın haziran sonunda meydana gelen 6.3 şiddetindeki Adana depreminde kendini sokağa atan, yıkılmamış bile olsa aylarca evine dönemeyen Adanalılar var.

Sonunda, kimi sakinleştirici ilaçla, kimi birkaç duble alkolle içeri girip uykuya geçebilen, sonra da korkularını yavaş yavaş unutan bu insanlar Marmara depremini duyunca ne yaptı?

İKİ AY UYUYAMADIM

İnşaat Mühendisi Mehmet Gedik, evi yıkılmasa, herhangi bir yakınını kaybetmese de Yeni Baraj'ın kıyısında birkaç ay kamp hayatı yaşayan Adanalılar'dan biri...

O dönemi ‘‘korkunç günler’’ olarak tanımlıyor. ‘‘Ki ben bekar bir insanım, bir yakınım filan ölmedi, evimin duvarlarında çatlaklar oluştu sadece. Buna rağmen, geri dönmem çok uzun sürdü. Üstelik dışarda da olsa, iki ay hiç uyumadım.’’

Nasıl uyuyamadığını şöyle anlatıyor Gedik: ‘‘İki ay boyunca tam uykuya dalacakken, deprem oluyor diye sıçradım. Oysa ki ben avcıyım, kendimi cesur, hiçbir şeyden korkmaz sanırdım. Ama böyle bir psikolojik hal oldu bende.’’

TİR TİR TİTRİYORUM

Çareyi alkolle uyumakta bulan Gedik, akşam işten çıktığında, doğru barajın kıyısına gidiyor, başkalarının çadırları arasında boş bulduğu bir yere, avcılıkta kullandığı portatif yatağını iki saniyede kuruveriyormuş. ‘‘Rakı da alıyordum yanıma’’ diyor. Bu arada psikolojik bir tedavi görmek aklına gelmemiş, ama sürekli kendi kendine telkin etmeye başlamış. ‘‘İki üç ay sonra hayat normale dönmeye başladı, farkında olmadan alışıp eski halime döndüm.’’

Eve girdikten sonra da bir süre rakıyla uyumaya devam etmiş, sonra ona da ihtiyacı kalmamış. Marmara depremini duyuncaya kadar...

‘‘O korkunç günleri yeniden hatırladım. Kendimi o insanların yerine koyuyorum ve tir tir titriyorum. Şimdi de uyuyamıyorum, ama daha çok üzüntüden...’’ diyor.

BEYNİM AYAKLARIMIN ALTINDA

Ali Kayakçı da avcı ve ticaretle uğraşıyor. ‘‘Aylarca değil, ama birkaç hafta dışarda uyudum’’ diye anlatıyor, o da. ‘‘Ama bakın, üzerinden 14 ay geçti, şu anda dahi, psikolojik bozukluk devam ediyor bende. Dışarıdan bir kamyon geçse, ev biraz sallansa, beynim ayaklarımın altına inmiş gibi oluyor. Hep dinliyorum. Depremin sesini dinliyorum.’’

Kayakçı'nın da evi yıkılmamış, bir yakınını kaybetmemiş. Ama isyan halinde: ‘‘Kardeşim, yangın olsa kaçarsınız, gemi batsa can yeleğiyle denize atlarsınız, depremde ne yaparsınız? Biz birşey yapamadık. Yerimizden bile kalkamadık, sallantıdan.’’

Eşi ve çocukları İstanbul'daymış, Marmara depremi olduğunda. Onların korkuları da ikiye katlanmış. iyi ki kendisi Adana'daymış: ‘‘Marmara depreminin etkisi olmaz mı, bir miktar da olsa, eski korkularım yenilendi. Tedavi görmedim fakat psikolojik olarak çok iyi olduğumu söyleyemem. Eve giriyorum ama bir iki duble rakı, yarım Xanax alarak uyuyabiliyorum.’’

HAFİFE ALDIM AMA

Adana'da çalışan kadın doğum uzmanı Cüneyt İnanç ise Adana depreminden sonra bu korkuları yaşayanları garipsediğini, doğrusu, korkmadığı gibi pek ciddiye de almadığını söylüyor.

‘‘Hatta, ikinci sarsıntıda insanların depremden değil de, kendilerini attıkları için yaralanması bana çok trajikomik gelmişti’’ diyor.

İtiraf etmiyor ama onlarla biraz dalga geçmişe benziyor. Uzun süre eve giremeyen, parklarda yatan arkadaşlarını anlamakta güçlük çekmiş.

Üstelik bu arkadaşlarının, maço kişilikli, silah kullanan, cesur görünen insanlar olduğunu düşününce iyice şaşırmış.

Ama şimdi? ‘‘Hayatımda ilk yaşadığım deprem Adana depremiydi, deprem birşey değilmiş, diye hafife almıştım. Marmara depremi olunca, bizim yaşadığımız şeyden çok farklı olduğunu gördüm. Gerçek bir dramdı bu. Şimdi bu tablo beni etkiledi. Artık depremden birşey olmaz, idare eder, kaçarız diye düşünemiyorum’’ diye anlatıyor.

Ve itiraf ediyor: ‘‘Kendime bunca güvenime rağmen korktum. İnsanlar suyun altına gidiveriyor... Bu durum beni ürküttü.’’

Duyarsızlık da travmayı ağırlaştırıyor

ADANA Ceyhan'da 23 yıldır eczacılık yapan Zehra Benli, Marmara depremini duyduğunda onca ölüme, yıkıntıya çok üzüldü ama içinden, ‘‘Bırak olsun’’ diye geçirmekten de kendini alamadı. Çünkü 48 yaşındaki Benli, 14 ay önce Adana'da meydana gelen depremde, babasız büyüttüğü, üniversiteyi birkaç gün önce bitirmiş 23 yaşındaki kızını yitirmişti. 29 kişiyi de yutarak yerle bir olan 18 daireli, yedi katlı uğursuz ‘‘Uğur’’ Apartmanı'nın inşaat hatası yüzünden çöktüğü o kadar belliydi ki.

Kızının ölümü elbette çok canını yaktı Zehra Benli'nin; ama sonrasında yaşananlar, açtığı davanın seyri, depremin hemen ardından verilen sözlerin üç gün sonra unutuluşu, adaletin duyarsızlığı, onun yaşadığı travmayı kat kat arttırmış durumda şimdi. Hele bir de Ceyhan müteahhitlerine af çıkarılması, yaşamaya dair son isteğini de yoketmekle meşgul. ‘‘Ben çırpındım, sesimi duyuramadım. Beni anlamadılar... Bu çaresizlik duygusu insanı ne hale sokuyor anlatamam.’’

YİTİRİLMİŞ DUYGULAR

Zehra Benli, Adana Kozan doğumlu. Ortaokul yıllarından bu yana Ceyhan'da yaşıyor. Geçen yılın 27 Haziranı'nın akşamüstü saatlerinde, depremden sadece bir saat önce oğluyla birlikte, Adana'ya doğru çıkmış evden. Geride, kızını ve yardımcısını bırakmış. Tam Adana'ya vardıklarında olmuş 6.3 şiddetindeki deprem. O an ne hissettiğini hatırlamıyor; önemli de bulmuyor. Onun için önemli olan, geri döndüğünde hissettikleri... Ondan sonra hissettikleri ise yok; ‘‘duygularını yitirdiğini’’ söylüyor.

Tedavi filan görmemiş, deprem olur mu, diye bir daha hiç korkmamış, çünkü umrunda bile olmamış. İçinde kocaman bir boşluk var; tıpkı bugün, kızıyla birlikte 29 kişiye mezar olan apartmanın yerinde duran boşluk gibi... ‘‘Açtığım dava devam ediyor ama müteahhit şu an dışarda, mayosunu giymiş, denize giriyor. Avukatı onu şöyle savunmuştu: ‘Efendim bu Allahtan gelen birşey!' Sağolsun Ecevit de onları affetti. Peki bizim içimizdeki yangın nasıl sönecek?’’

CİNAYET ’KİBAR' OLUNCA

Aklı başında, ruh sağlığı yerinde birinin eline silah alıp adam öldürmeyi düşünmesi mümkün mü? Benli bunu hakime sormuş, ‘‘Ben şimdi elime silahı alıp bu adamı öldürsem, ne kadar ceza alırım?’’ Cevap: 24 yıl! ‘‘O zaman bunlar 29 kişiyi öldürmenin cezası neyse onu niye almıyorlar? Tabii almazlar, onlarınki kibar cinayet! Hem para kazanıyor, hem insan öldürüyorlar.’’

İşlerin bu şekilde yürümesi, adaletin ve politikacıların gösterdiği duyarsızlık, Benli'nin yaşadığı üzüntüyü, acıyı ikiye, üçe, beşe katlıyor. Konuşurken gözyaşlarını hiç tutamıyor. Nasıl, müteahhitlerin, fazla kata izin veren belediye yetkilisinin suçlarını kanıtlayan bilirkişi raporunun mahkeme için bir anlamı olmadıysa, hayatın da onun için bir anlamı yok artık. Daha geçen yıl temmuz ayında ‘‘katil’’ olarak damgalanan, peşlerine düşülen ve peşleri hiç bırakılmayacak zannedilen sorumluların, üstelik daha büyük bir depremin hemen ardından affedilmesi, onun inançlarını tıpkı çürük yapılmış evler gibi yerle bir ediyor.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!