Güncelleme Tarihi:
Melek Teyze ile Fevzi Amca’nın Nazilli’deki sıcacık evlerine gidiyorum. Sıcaklığa inat sahipsiz bir hüzün ve yürek soğutan rüzgarlar var... Sanki ağlıyor ev, isyan etmeden usul usul gözyaşı döküyor. Melek Teyze’nin yaşanmışlık çizgileriyle yol yol olan yüzünde keder, evlat hasreti… Fevzi Amca’nın nasırlı ellerinde çaresizliğin izleri... Geri dönerkenufak bir vicdan muhasebesi yaptım “Acaba gitmese miydim?” diye sordum kendime. Acılarını yine ve yeniden depreştirmiş olmaktan korktum. Ama biliyorum ki; onlar her gelenle biraz daha umut doluyor. Ve her Allah’ın günü oğullarını dünya gözüyle görmek için dua ediyorlar…
Mustafa Balbay küçükken nasıl bir çocuktu?
MELEK BALBAY: 1973’te Burdur depreminden sonra Yeşilova’dan Nazilli’ye geldik. Amcası buradaydı; evimiz yoktu, bir yıla yakın onun yanında kaldık. Evde elektrik yoktu, gaz lambasıyla ders çalışırdı. El bebek, gül bebek büyüttüm. Ben de babası da bir tokat bile vurmadık.
FEVZİ BALBAY: Oğlum bizi hiç üzmedi. Göz bebeğim gibi baktım… Ama şimdi……. (Ağlıyor)
Keşke gazeteci olmasaydı dediğiniz oluyor mu?
FEVZİ BALBAY: Gazetecilik yapmasını pek istemiyordum. Doktor olmasını isterdim. Hukuk fakültesini kazandı, iki yıl sonra gazeteciliğe geçti. Çok çalışkandır. Daha üniversitede Ekspres gazetesinde çalışmaya başlamıştı. İlk maaşı 500 lira’ydı, hemen bize verdi.
Neden hapisanede yattığını biliyor musunuz?
MELEK BALBAY: Neden içeride? Siz de görüyorsunuz, gazeteciler televizyonda neler konuşuyor. Mustafam da bunları yaptı. Başka hiçbir suçu yok. Ona haram süt emzirmedim. Bunlar nasıl kıydı çocuğumuza diye dört yıldır sabah akşam soruyoruz.
FEVZİ BALBAY: Mustafa’nın hapishanede olduğuna hâlâ inanamıyorum. “Oğlum neden girdin” diye soruyorum “Ben de bilmiyorum baba” diyor.
Komşularınızın size tavrı değişti mi?
MELEK BALBAY: Komşularımızın hepsi Mustafamın çocukluğunu bilir. Allah var, hangi düşüncede olurlarsa olsun hepsi çok üzüldü. Yan komşumuz AK Parti Aydın Milletvekili Gültekin Kılınç. Mustafam milletvekilliğini kazandığında da gelip “Gözünüz aydın” dediler. Hepimiz komşuyuz, birlikte üzülürüz...
Nazilli’de oturuyorsunuz. Silivri’ye her ay gidebiliyor musunuz?
MELEK BALBAY: Belki biraz görür, sarılırız diye mahkemeye de, görüşe de her ay gidiyoruz. Otobüsle ertesi gün varıyoruz... Karşıdan “Hoş geldiniz, nasılsınız?” O kadar konuşabiliyoruz.
Siz gidemediğinizde merak ediyor mu?
MELEK BALBAY: Etmez olur mu! Amcan ufak bir kaza geçirdi; ayağı kırıldı, iki ay gidemedik. Hep sormuş kardeşlerine. “Siz hasta olursanız ben de olurum, siz iyiyseniz ben de iyiyim” diyor. Ama görüyorum, saçları bembeyaz oldu.
Orada zaman kısıtlı ama yine de oğlunuza doyabiliyor musunuz?
MELEK BALBAY: Geçen yıllarda Mustafama sarılıyorduk, onu öpüyorduk. Bir yıldır arada bir kapı var: Üç-dört metre geriden konuşuyoruz. Bu sefer gittiğimizde amcan Mustafama güzel bir mektup yazdı; “Yanındayız ama konuşamıyoruz bile oğlum. Ne dediğini anlamıyoruz.” Okudu, okudu güldü. Karşı karşıya mektuplaştık. Son gittiğimizde onu aldıkları araca koştuk. Camı açtı da öyle öpebildik.
Çıktığında ilk ne yapmak istiyorsunuz?
MELEK BALBAY: O gün bir gelse… Sıkıca sarılıp hiç bırakmadan hep öpmek, yanımda yatırmak, sevdiği yemekleri yapmak istiyorum…
DERDİMİZİ ANLATACAK KİMSEMİZ YOK
Torunlarla aranız nasıl, onları görebiliyor musunuz?
MELEK BALBAY: Onları hep görüyoruz. Kız ortaokula gidiyor bu yıl, oğlan 5 yaşına girdi. Sekiz aylıktı Mustafam içeri girdiğinde. Ne yürüdüğünü ne de emeklediğini gördü çocuğunun… Oğlan bilmiyor daha, “Babamın görevi var orada. Para kazan bana motor al” diyor. Kızı çok olgun, ağlamıyor ama içini biliyoruz.
Derdinizi kime anlatıyorsunuz?
FEVZİ BALBAY: Derdimizi anlatacak kimsemiz yok! Önceki yıllarda bir milletvekiline, bir başbakana, bir cumhurbaşkanına gidip derdimizi anlatıyorduk. Şimdi kime ne anlatalım! Kendi halinde yaşlı insanlarız.
MELEK BALBAY: Allah’a havale etmiştim, bugüne kadar beddua etmiyordum ama bundan sonra edeceğim. Sebepsiz yere dört yıl neden?
1995’TEN BERİ HACIYIZ
Nasıl geçiyor günleriniz; neler yapıyorsunuz?
MELEK BALBAY: Namaza gidiyoruz, Kur’an okuyoruz. Camii yakın zaten. Bahçemiz var, portakal yetiştiriyoruz. Sağ olsun gelen gidenimiz var. İnsanlar gelince sanki çıkacak gibi zannediyoruz, teselli oluyoruz. 1995’te Hacca gittik, o günden beri hep Kur’an okuyoruz.
Bayram, yılbaşı, özel günlerde ne hissediyorsunuz?
MELEK BALBAY: Bayram, özel gün neyimize kızım… Gözümüzün yaşı kurumadı daha. Üç yıldan beri her gece rüyamda görüyorum Mustafamı.
* MELEK BALBAY: “Bayramlarda tatlısını, çikolatasını, hediyesini alır gelirdi. Ben de her geldiğinde bugün yaptığım otlu börekten, haşhaşlı ekmekten ve tatlıdan yapardım. İçeri hiçbir şey sokmadıkları için götüremiyorum”
* FEVZİ BALBAY: “Bayram namazına giderdik erkenden. Mustafa çocukluğundan beri spor yapar. Sabah erkenden kalkar, yürüyüşe çıkar, ormanda gezerdi. Çocukluğunda Bozdoğan Yayla Köyü’nü severdi, oraya pikniğe giderdik.”