Durdur geçen zamanı, kulların gülsün

Güncelleme Tarihi:

Durdur geçen zamanı, kulların gülsün
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 2009 00:00

Yıllar önce seyrettiğim bir Orhan Gencebay filmini yaşım ilerledikçe daha çok hatırlıyorum.

Filmin adı aklımda kalmamış ama!

Haberin Devamı

O filmde Orhan Gencebay, sırtında beyaz bir pardösü ile görünüyordu. Bütün film boyunca o beyaz pardösüden başka bir şey giymemişti.

Film boyunca sevmiş, sevilmiş, terk edilmiş, vapurlara binmiş, otobüs yolculukları yapmış, Samsun’a kadar gidip dönmüş, bar fedailerinden dayaklar yemişti ama üzerindeki pardösü hep öyle bembeyaz, pırıl pırıl kalmıştı.

Filmi seyrettiğimde Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ya ikinci sınıfındaydım ya da üçüncü.

Şimdi 53 yaşımın en güzel günlerini yaşarken kendimi Orhan Gencebay’ın her şeye rağmen ütüsü bozulmayan beyaz pardösüsü gibi hissediyorum .

Orhan Ağabeyimizin "Durdur geçen zamanı / kulların gülsün" şarkısını mırıldanarak okuyabilirsiniz, bundan sonra yazacaklarımı.

Şanslı bir kuşağız

Aslına bakarsanız benim yaşımdakiler şanslı insanlarız. En başta gelen nedeni, 12 Eylül öncesindeki kavgalarda kurban giden arkadaşlarımızın kaderini paylaşmadan o dönemden kurtulmuş olmamızdır.

Ve sadece dünyanın değil, Türkiye’nin de geliştiğini, değiştiğini günlük yaşamlarımızda görmüş, bir parçası olmuş olmamızdır.

Berlin Duvarı yıkılırken oradaydım. Sovyetler Birliği dağılırken de oradaydım. Ay’a ilk ayak basan insanı, radyodan naklen dinlerken babamın dizinin dibindeydim, uzay mekiği dünyanın etrafında bilmem kaç gün dolanıp döndüğünde de kızım benim dizimin dibindeydi!

İçinde kahverengi bir su olan yabancı isimli şişeler bakkal vitrinlerinde ilk boy gösterdiğinde de vardım. Şişelenmiş meyve suyu çıktığında da!

Radyodan siyah beyaz televizyona geçilirken de vardık, renkli yayın başladığında da! Bir Türk takımının Avrupa’da kupa kazandığını da gördük, milli takımın dünya üçüncülüğünü de.
Hürriyet
Aslına bakarsanız bir hayata birçok şey sığdırmayı başarabildik .

Devrime de inandık, insanın düşüncelerinin zaman içinde değişebileceğine de!

Ve sanırım en önemlisi çocuklarımızın büyüdüklerini gördük. Büyüdüklerini, kendi kaderlerini ellerine aldıklarını ve üzerimizden çok ağır bir sorumluluk yükünün kalktığını da!

Uzun etmeyeyim, şahane bir yarım yüzyılı devirdik. Üzüldüğümüz de oldu ama şimdi geri dönüp baktığımda gördüğüm tek şey sadece mutluluklarım.

Dolly Parton "Asla denemeyi bırakmadım, asla bırakmayı denemedim" demiş. Kendisi Genel Yayın Müdürümüz ile yaşıttır ama benim kuşağım için sanırım en doğru tanımlama da bu olmalı.

Bir 50’likten yaşam öğüdü

"Genç olmak"
esasen deneyimlerden hoşlanmamaktır. Başkasının ne dediğine kulak vermektense her şeyi kendisi deneyip, öğrenmeyi ister.

Gençken, yaşlandığınızda yaşamın zevksizleşeceğini, anlamsızlaşacağını da düşünürsünüz. Ben de öyleydim.

Ama şimdi bakıyorum da babamın 50 yaşındaki halinden daha gencim!

Goethe "Fark etmediniz mi? Kendimizin olan bir tek deneyim bize, başkalarına ait bir sürü yabancı deneyimden yararlanmayı öğretir" demiş vaktiyle.

50 yılda öğrendiğimi, benden gençlere aktarmamın nedeni bu sözdür: "Hayatınızın kadını, hayatınızın en önemli şeyidir."

Çünkü bir erkeği olgunlaştırıp, yaşamdan zevk almasını, yaşamından memnun olmasını sağlayan şey sadece o çok özel bir tek kadındır. Ne para, ne unvan, ne de başarı!

Dünya, "erkeklerin orta yaş bunalımı" kavramıyla Gail Sheehy isimli bir kadın yazarın 1977 yılında yayınladığı "Passages" isimli bir kitap ile tanıştı.

O günden beri üzerinde bu kadar havan dövülüyor ama hálá tam olarak tanımlayabilmiş değiliz.

Elbette tıp biliminin açıklamaları var bu konuyla ilgili olarak. Hormonlar, şunlar bunlar vs!

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun bu dizide okuyacağınız söyleşisi bu durumu etraflıca açıklıyor, benim bir şey söylememe gerek yok.

Amerikan Kongre Kütüphanesi tarafından çağımızın en etkileyici kitapları arasında gösterilen bu kitapta tarif edilen sorunların çözümü, günümüz için artık çok kolay.

Onların yanıtını da Müftüoğlu’nun söyleşisinde bulabilirsiniz.

Gerçekten çok gencim

Hasan Cemal
, yaşamına eleştirel bir bakış getirdiği "Kimse kızmasın, kendimi yazdım" isimli kitabının önsözünde "orta yaşlı Hasan Cemal’in genç Hasan Cemal ile hesaplaştığını" yazıyordu.

Kitabı okuduğumda Hasan Ağabey’e şöyle demiştim: "Sen orta yaşlıysan ben genç mi sayılmalıyım? Ben genç isem İsmet Berkan’a ne demeliyiz, çocuk mu?"

Bu sözlerime yanıtımı, 41 ülkede yapılan bir araştırma ile almakta gecikmemiştim.

Şimdinin 30’lu yaşları, "yeni yirmililer" olarak tanımlanıyor . Orta yaş ise artık 60’lardan itibaren başlıyor, ki bu durumda ben gerçekten genç oluyorum!

Yaşlılık sınırı ise 80’leri geçmiş durumda.

Ancak yine de ciddi bir sorun var.

Hırçın erkek sendromu

50 yaş üzeri erkekleri tanımlamak için "hırçın erkek sendromu" kavramı var.

Çünkü araştırmalar gösteriyor ki 50 yaş üzeri erkeklerin yüzde 40’ı cinsel tatminsizlik çekiyor, yüzde 54’ü kendisini yorgun hissediyor, yüzde 50’sinin uyku sorunu var .

Aklı fikri flörtte, fantezilerini gerçekleştirmekte, yapamayacağı şeylerin hayalini kurmakta: "Bir tekne alayım, kızları doldurayım, ver elini Polinezya!"

Sorunun aslı testosteron denilen o vücut kimyasalında. Onu kaybetmeye başlamak erkek tipi depresyonu tetikleyebiliyor.

Agresif, hoşgörüsüz, hırçın bir tip ortaya çıkıyor!

Ve bunu yaşayan da ne yazık ki bizler gibi okumuş yazmış insanlar çünkü ortalama insanın böyle bir derdi yok. O evinde huzur içinde oturuyor, emekliliğinin tadını çıkarabildiği kadar çıkarıyor, çizgili pijamasını giyip, arkadaşlarıyla tavla atarak eğlenebiliyor.

Bu nedenle oturup ağlayacak da değilim herhalde!

Çünkü artık biliyorum ki bundan sonra yaşayabileceğim süre, bundan önce yaşayabileceğim süreden daha az. Şanslıysam yarısı kadar daha!

Son kullanma tarihi yok

Lynda Lemay isimli bir Kanadalı şarkıcıdan 50 yaşına girdiğim gün yazdığım yazıda söz etmiştim.

"Un homme de 50 ans" isimli bir şarkı söylüyor.

Kuzinim "Madam Nil"in tercümesiyle şöyle söylüyor:

"50 yaşında bir adam arıyorum / Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş / Her şeyi istemiş / Şimdi artık ne istediğini bilen.

50 yaşında bir adam arıyorum / Her borca girmiş, her borcu ödemiş / Sonra yeterince para edinmiş / Ama paradan gözleri kamaşmamış.

50 yaşında bir adam arıyorum / Yaşamış, her tütünü içmiş / Her içkiyi devirmiş / Yeteri kadar kadın tanımış / Ve artık başkalarını aramayan.

50 yaşında bir adam arıyorum / Veremeyeceklerinin farkına varmış / Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış / Ama ancak şimdi yaşamaya başlamış.

50 yaşında bir adam arıyorum / Kendini en kötüye hazırlamış / Zamanın neleri iyileştirmeyeceğini öğrenmiş / Çok cenazeler kaldırmış.

50 yaşında bir adam arıyorum / Gerçeklerle yüzleşebilen / Yalan söylememe cesaretini edinmiş / Hislerinden kaçmamayı öğrenmiş.

50 yaşında bir adam arıyorum / Kendini artık ciddiye almayan / Yüzünde kırışıklıkları olan / Beni sükûnetle seven / Ve benim için elinden gelecek her şeyi iyi yapan / 50 yaşında bir adam arıyorum."

O buğulu sesten bu şarkıyı dinlerken görüyorum ki erkekler için bir "son kullanma tarihi" belirleyebilmek mümkün değil.

Yaşınız kaç olursa olsun, her düşü kurup, her düşü yitirdiyseniz ve buna rağmen kuracak yeni düşler bulabiliyorsanız hayattasınız demektir!

Bundan sonra sözü bu dizinin konuklarına bırakıyorum.

Söyleşileri genç meslektaşım Selin Ongun yaptı. Bu ismi de bir kenara not edin, eminim ki ileride adını çok göreceksiniz.

Bir erkeği olgunlaştırıp, yaşamdan zevk almasını, yaşamından memnun olmasını sağlayan şey, o çok özel bir tek kadındır.

50 yaş erkeğini simgeleyen bu fotoğraf için Özhan Carda objektif karşısına geçti. Carda ile poz veren mankenler smanagement.org ajansa bağlı.

ORTA YAŞLI ŞEHİR ERKEĞİ

İktidarı parada, sosyal statüde ve mevkide yakalıyor ama cinsel iktidarı kaybediyor

- Erkeklerin dikine büyüme merakı nasıl ömürlerini kısaltıyor?

Hálá görev devretmiyorlar, hálá iktidara talipler, hálá gizleri çok fazla, hálá açık değiller. Haşmet Babaoğlu geçenlerde tam da bu dikine büyüme merakını anlatan çok güzel bir yazı yazdı. Şöyle diyordu: "Bir dostum, ’Hayat kaçıyor, yakalamalıyım’ telaşına kapıldı. Hayatını hırs dolu bir koşuşturmaya çevirdi. Böyle mutlu olacağını düşündü. Çok şeyi yakaladı, çok şey başardı ama her seferinde ’istediğim bu değildi’ duygusuna kapıldı. Hálá koşuşturuyor. Doping olarak da ’antidepresan’ kullanıyor." Haşmet Bey’in bu arkadaşı muhtemelen orta yaşlı bir şehir erkeği. Stresi taşıyamayan erkek, kendini bir şekilde ilaca vuruyor. Kullanılan antidepresan belki uyku sorunlarını, huzursuzluğu çözüyor ama cinsel sorunlarını daha da derinleştiriyor. Erkek, iktidarı parada, sosyal statüde ve mevkide yakalıyor ama cinsel iktidarı kaybediyor ya da zora sokuyor.

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
Hürriyet
Bugünün erkeği Yaş 35 yolun yarısı da demiyor, Yaş 65 cinsellik senin neyine de

Vücudumuzda olan her şeyi yaşlanmaya bağlamak ne kadar doğru?

94 yaşındaki bir erkek ortopediste gidiyor. Doktora "Sağ dizim felaket ağrıyor" diyor. Doktor, "94 yaşındaki insanların dizlerinin ağrıması kadar normal bir şey olamaz" diyor. Hasta ise "Ama benim sol dizim de 94 yaşında. O niye ağrımıyor?" deyiveriyor. Yani vücudumuzda olan her şeyi yaşlanmaya bağlamak çoğu zaman doğru olmayabiliyor. Bugün yeni insanın, erkek ya da kadın, yaşlanmaya karşı olan direnci çok farklı. Artık 50-60 yaş kadınları güzel ve bakımlı. Gençlik ve güzelliklerini koruma konusunda ısrarlılar. Kadın, yaşlanmayı estetik ameliyatlarla, kremlerle, vitaminlerle daha net olarak reddetme eğiliminde. Erkek de bunu istiyor. Ama gizli saklı yapıyor.

Neden?

Erkek mahallesinin baskısı, erkekliğin yapısı yüzünden. Örneğin güzel görünme kaygısı, genç kalma kaygısı taşıma kadınlarda özel bir isimle anılmıyor. Ama erkeklerde metroseksüel, überseksüel gibi isimlerle tanımlanıyor. Erkek, erkek olmanın da bakımlılık gerektirdiğini son 10 yıla kadar kabul etmedi. Erkek eskiden ’daha genç görünmeyi’ fazla önemsemiyordu. Çünkü bunu önemseyecek kadar da yaşamıyordu. Son 100 yılda en az 10-15 yıllık bir yaş kayması oldu.

Somutlaştırır mısınız?

Amerikalı bir hocanın, insanlardaki bu yaşam süresinin uzamasını izah eden çok güzel bir sözü var: "1950’li yıllarda Amerikalı bir emeklinin, emeklilik ve tabut arasındaki süresi yaklaşık beş yıldı. Hayat sigortası şirketleri, sağlık şirketleri o nedenle çok para kazanıyordu." Örneğin 1950’li yıllarda Amerikalı bir erkeğin yaşam süresi ortalama 60 yıl. Türk erkeğinin ortalama yaşamı 54-55 yıldı. Daha geriye gidelim; 1924 nüfus sayımını ele alalım. Türk erkeği o dönemde 38 yıl, Türk kadını 52 yıl yaşıyor. Yani aslında erkekler yaşlanmayla ilgili sorunları yaşamaya bu nedenle de fırsat bulamıyordu. Erkeğin "Benim testosteronum düşüyor, sertleşme sorunum var" diyecek hali yoktu. Çünkü erkek, testosteronu yüksekken ve sertleşme sorununu tanımadan ölüyordu. Oysa bugün "Kendimi yaşlı hissetmiyorum" diyen yaşlı erkeklerin sayısı artıyor. Kendini daha güçlü, sağlıklı ve iyi hisseden, keyifli yaşlıların da sayısı artıyor. Türk erkeği bugün 70-72, kadını 72-74 yıl yaşıyor.

ERKEK KADINDAN 7 YIL AZ YAŞIYOR

Erkek hep daha az mı yaşıyor?

Bütün dünyada bu böyle. Erkekler kadınlardan ortalama yedi yıl daha az yaşıyor. Bu farkın 14-15 yıla çıktığı Ukrayna, Rusya gibi ülkeler de var. Eski Sovyet bloku ülkelerinde alkolizm, erkek intiharları çok yaygın. Bunlar da erkeklerin yaşam süresini düşüyor. Erkeğin kadından az yaşamasının temel nedeni, erkeğin ruhen ve bedenen kadına oranla daha erken yaşlanması. Ama "Erkek niye az yaşıyor?" sorusunun birinci cevabı ateroskleroz, yani damar sertliğidir.

Neden?

Kadını kalkan gibi koruyan östrojen hormonu erkekte yok. Bu nedenle menopoz yaşına gelene kadar kalp krizi geçirme riski kadınlara oranla erkeklerde dört kat fazla. Fakat kadın menopoza girince aradaki bu fark kapanıyor ya da eşitleniyor. Yani kadınları östrojen hormonu korurken, erkeklerin testosteron hormonu böyle bir avantaj sağlamıyor. Testosteron hormonu bir avantaj sağlamadığı gibi erkekleri daha öfkeli, tepkili, iktidar meraklısı, stresli olmaya itiyor. Bu da kalp krizi açısından erkeklerde yine risk faktörü. Tabii erkeklerin daha az yaşamasına sebep olan başka faktörler var.

ERKEKLER DAHA AZ PAYLAŞIMCI

Bu faktörler nedir?

Mesela alkol, sigara kullanımının erkeklerde daha yaygın olması. Erkeklerin cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma eğilimleri daha fazla. Bir başka nokta şu: Erkeklerin duygu durum bozuklulukları, stres düzeyleri kadınlara göre daha problemli. Erkekler duygusal sorunları çözümleme konusunda daha az paylaşımcı. Ayrıca erkekler korunma konusunda çok umarsızlar. Araba kullanırken kemer takmıyorlar, trafik kazalarında ölen erkek sayısı daha fazla. Hastalıklarını yönetme, sağlıklarını izleme konusunda da erkekler yine başarısız. Çoğu zaman bir erkeğin prostat muayenesine bile karısı karar veriyor. Bana sağlık kontrollerine gelen 100 kadının 95’i yalnız gelir. 100 erkeğin 95’i ise karısıyla gelir. Tüm bu faktörlerin dışında işin bir de genetik durumu var.

Erkek genetik olarak da mı şanssız?

Kadınlar, burada yine erkeklerden daha güçlü. X kromozomunun taşıdığı gen sayısı, Y kromozomunun gen sayısının neredeyse 100 katı. X kromozomu daha donanımlı, daha sağlıklı. Y kromozomu ise daha hastalıklı. Saydığımız tüm nedenler itibariyle, erkekler yaşam süresi yönünden kadınların gerisindeler. Üstelik erkeklerin eğitim seviyesi, yaşam kalitesi yükselse bile erkekler yine de kadınları bu konuda geçemiyor. Yaş ilerledikçe aradaki yaşam süresi farkı kapanıyor. Erkekler kadınlara oranla doğarken yedi, 50 yaşında beş, 65 yaşında dört, 70 yaşında ise üç yıl daha az yaşam şansına sahip. Fakat ortalama yaşam süresinin uzaması nedeniyle önümüze ciddi değişiklikler çıkıyor.

Nasıl değişiklikler?

Vücudumuz yine 20 ve 45 yaş arasını kendini koruduğu dönem olarak yaşıyor. Ama eskiden olduğu gibi 40 yaşından sonra merdivenden aşağı kaymaya başlamıyoruz. Bu kayma süreci uzadı. O nedenle 65 yaş artık yaşlılık sınırı olmaktan çıktı. Şimdi yaşlılık sınırı 85 yaş ve üzeridir. 1920’nin 50 yaşını şimdi kadınlar 65, erkekler 60 yaşlarında yaşıyorlar. Dolayısıyla evlenme, çocuk sahibi olma, iş hayatına atılma, emekli olma yaşlarının hepsi en az 8-10 yıl ileri kaydı. Bütün bunlar erkeği farklı düşüncelere, beklentilere itti. Bugünün erkeği "Yaş 35 yolun yarısı" demiyor, "Yaş 65 cinsellik senin neyine" de demiyor. Erken yaşta evlenmek istemiyor. Ömür boyu evli kalmak istemiyor. Ya hiç çocuk istemiyor ya da 60’lı yaşlarda çocuk sahibi olma krizlerine tutuluyor. Psikoterapist Jed Diamond, 2005 yılında Men’s Health dergisini araya koyarak, 50 yaş üzerindeki erkekleri kapsayan ciddi bir anket yaptı. Çalışmanın sonucunda ’Hırçın Erkek Sendromu’ ortaya çıktı.

ERKEK İYİ YÖNETİLMEZSE DEPRESYON EĞİLİMLİ

Nedir bu sendrom?

Diamond’ın anketine katılan 50 yaş üzerindeki erkeklerin cevaplarını vereyim önce. Erkeklerin yüzde 40’ı neredeyse hiçbir zaman cinsel olarak tatmin olmadığını söylemiş. Yüzde 50’si sık sık canının sıkıldığını belirtmiş. Yüzde 54’ü "Çoğu zaman yorgunum" demiş. Yüzde 45’i çoğu zaman sinirli olduğunu itiraf etmiş. Yüzde 45’i tatminsizlikten yakınmış. Yüzde 51’i kendini kasvetli ve umutsuz duygular içinde buluyormuş. Yüzde 51’inde uyku sorunu var. Yüzde 50’sinin, yani bu çalışmaya katılan her iki erkekten biri, flört, pornografi veya duygusal aldatma gibi cinsel fantezileri varmış.

Bu rakamlar neyi işaret ediyor?

Buradan çıkan sonuç şu: 50 yaşından sonra erkek, eğer iyi yönetilmezse daha umutsuz, daha mutsuz, daha depresif olma eğilimli. İster andropoz, ister orta yaş sendromu, ister hırçın erkek sendromu deyin, testosteron azaldıkça erkekler daha çok depresyona giriyor. Uzayan erkek yaşıyla beraber, önümüzdeki dönemin en önemli sorunlarından biri erkek depresyonu olacak.

ERKEĞİN DİKİNE BÜYÜME MERAKI ÖMRÜNÜ KISALTIYOR

Komedyen Elayne Boosler’in o cümlesini hatırlayalım: "Kadınlar depresyona girdiklerinde ya alışverişe çıkar ya da yemek yerler. Erkeklerse başka ülkeleri işgal ederler." Tabii buradaki ’başka ülkeler’, başka kadınlardır. Önemli bir bilgi; depresyondaki erkek aldatmaya daha yatkındır. Erkekler ’dikine büyümeyi’ asla bırakmıyor. Kadınlar ise bu yaşlarda ’enine büyümeyi’ tercih ediyorlar. Erkeklerin bu dikine büyüme merakları başlarını çok iş açıyor, ömürlerini kısaltıyor!

Haberin Devamı

AYŞE ÖZYILMAZEL

GazeteciHürriyet

50’lerindeki erkekler eşittir en iyi sevgililer


Yeter ki özgüveni tam olsun. O zaman gözüme Brad Pitt’ten yakışıklı görünür.

50’li yaşlarında ama çekici bir erkek... Bu çekiciliği sizin için hangi özellikler belirler?

-İlk aklıma gelen sözcük ’karizma’ olurdu herhalde. 50’li yaşlardaki bir erkeğin en büyük artısı, oturmuş olması. Nasıl konuşacağını, ne giyeceğini, ne yiyeceğini, parasını nasıl harcayacağını, hayattan nasıl keyif alacağını bilen erkekler onlar. En önemlisi kadına nasıl davranacaklarını biliyor olmaları. Onlar, 20’lerin telaşından ve salaklığından, 30’ların telaşından, 40’ların hayatı oturtma çabasından sıyrılmış, kadına kadın gibi davranmayı çözmüş adamlar. Bir kadını kendilerine çok kolay áşık edebilirler. 50’lerindeki erkekler eşittir en iyi sevgililer, diyebiliriz. Onların prensesi olursunuz ve istediğiniz kadar şımarabilirsiniz.

SAÇ EKTİREN ERKEĞİN KENDİNE GÜVENİ YOKTUR

Saç ektiren ama bu verdiğiniz özelliklere sahip bir sevgili, kabulünüz mü?

-Hayır! Asla! Bu soru üstüme kábus gibi çöktü. Saç ektiren erkek, kendiyle barışık olmayan erkektir bana göre. Bıraksın saçları dökülmüş olsun, saç ektirmek gibi fiziki güzellik çabaları 20’li-30’lu yaşlardaki erkeklerde kalsın. Ben erkeğin göbeklisine bile varım. Yeter ki özgüveni tam olsun. O zaman gözüme Brad Pitt’ten yakışıklı görünür.

Varsayım sorusu: 50’li yaşlardaki sevgilinizle el ele yürüyorsunuz. Tam karşıdan sizinle aynı yaşlarda olan eski sevgiliniz geliyor. Bu bir kábus mu?

-Benim için değil eski sevgilim için kábustur bu! Ben eğer bir adamla el ele yürüyecek tonda bir ilişki kurmuşsam, dünya umurumda olmaz. Aslında için için gülebilirim bile bu duruma. Hatta eski sevgiliye haince şöyle derim: "Senin yanımda durabilmen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım. Git sen daha erkek arkadaşlarınla Play-station oyna."

Kendiyle ’fazla uğraşan’ 50’li yaşlardaki bir erkeği ya da kadını komik bulur musunuz?

-Bulurum, bulmaz mıyım hiç! Demek ki bir şeyleri kompleks yapmış. Tamam, devir güzellik ve gençlik devri. Fakat bu işi abartan, benden fazla kremlenen, başıma Mehmet Öz kesilen bir adama da tahammül edemem. Dış görünüşüne bu kadar takan adam içini unutur, gergindir, takıntılıdır, yaşlanmakla ve yaşıyla ilgili ciddi sorunları vardır. Hayatın, anın tadını kaçırır. Bu tip insanları görünce hemen karşı kaldırıma geçiyorum.

Áşık olduğunuz erkeğin kısa süre sonra andropoza girecek olması sizin için ne ifade eder?

-Ben bir kadın olarak her ay bir dönem kendimden geçip aklımı kaçırıyorum zaten. Adam bana nasıl tahammül ediyorsa o dönemde ben de ona tahammül edebilirim. Bu soruyu aslında ellili yaşlarındaki kadınlar daha iyi cevaplayabilir.

Neden?

-Çünkü andropoza giren erkeğin ilk yaptığı eylem, genç sevgili bulmaktır. Ben daha gencim, adamı pohpohlar dururum. Ne kadar yakışıklı, ne kadar eşsiz olduğunu söylerim, olur biter. Çok mu açık konuştum!

BÜYÜK OLAN İLİŞKİYİ BESLER

"Yaşlı erkek-genç kadın" ilişkisi ve "yaşlı kadın-genç erkek" ilişkisinin ortak paydası nedir sizce?

- İkisinde de yaşça büyük olan öğretmen konumuna geçer ve ikisinde de büyük olan besler ilişkiyi. Sonunda yalnız kalanın yaşça büyük olan olma ihtimali yüksektir. Muhtemelen iki durumda da genç olanın anne-baba eksikliği bir şekilde vardır. Güven ihtiyacı yüksektir. Açık konuşalım, genç olan en kötü ihtimalle adamın ya da kadının parasını yiyordur. Fakat ben yaşça büyük bir insanla ilişki yaşamanın çok önemli bir hayat deneyimi olduğuna inanıyorum. Akıllıysan kendine çok şey katabilirsin. Sonra yerine kolay kolay kimseyi koyamazsın, kimse seni kesmez, orası ayrı konu.

’Yaşlı erkek-genç kadın ilişkisi ’yaşlı kadın-genç erkek’ ilişkisinden daha sorunsuz olabilir. Çünkü...’ cümlesini tamamlar mısınız?

 Çünkü kadının genci erkeğin gencinden her zaman daha olgundur. 

Çünkü genç erkek daha çocuktur.

 Çünkü genç erkek kıymet bilmez.

 Çünkü genç erkeğin gözü uzun yıllar dışarıda kalacaktır.

 Çünkü genç kadın, yaşlı erkeğe kendini iyi hissettirecektir.

 Çünkü genç kadın, yaşlı erkeğe yaşam sevinci verirken, genç erkek yaşlı kadına gençleşme telaşı verir.

 Çünkü yaşlı kadın, genç erkeği kemiksiz yiyip bir kenara koyabilir, çok kolay sıkılabilir. 

Çünkü yaşlı kadının ’genç kadın’ gibi bir rakibi vardır. Ama genç kadın biraz akıllıysa tektir, rakipsizdir. Hayat adaletsiz işte ne yapalım.

MERAL OKAY

OyuncuHürriyet


"Son 10 yıl" endişesi onları yakıp kavuruyor

’Erkek ve yaşlılık’ ancak 65-70 yaşlarında yan yana geliyor.

Sizce 50’li yaşlarındaki erkek, hayat, kadın-erkek ilişkileri ya da aşk hakkında neyin, hangi gerçeklerin farkına varıp, ’aydınlanma çağına’ girmiş gibi davranıyor?

-50’li yaşlara girildiğinde erkekler, zaman kavramını yeniden gözden geçiriyorlar. Kalan sene sayısı, partner sayısı, deneyim sayısına odaklanarak yoğun bir uğraşa başladıklarını düşünüyorum. Önceliklerinin ilk sırasına kendilerini yerleştirdiklerini, kaçan fırsatları bir daha kaçırmamak için hızlı bir arayışa girdiklerini de gözlemliyorum. "Son 10 yıl" endişesi onları yakıp kavuruyor. ’Aydınlanma çağı’na gelince... O dönem, erkekler için 60 yaş ve sonrası için kullanılabilir.

50’li yaşlarında bir kadın mı, erkek mi daha ’yaşlı’dır sizce?

-50’lerinde ve mutlu bir çiftten bahsediyorsanız, uyum ve mutluluk yaş almayı erteleyen bir durum. Tabii kadınlar hayatlarındaki zorluklar nedeniyle fiziki olarak daha yıpranmış oluyor. Ancak kentli, meslek sahibi kadınlar bedenlerine nispeten daha fazla önem gösterdikleri için bence ’yaşlı’ tanımına girmiyorlar. Zaten ’erkek ve yaşlılık’ ancak 65-70 yaşlarında yan yana geliyor.

Hangisi daha iyi bir áşıktır; 50’lerinde bir erkek mi, kadın mı?

-Kadınlar elbette.

Neden?

-Kadınlar zaman içinde her şeyin kıymetini o denli bilir bir hale varıyor ki, 50’li yaşlarında da ’çok iyi áşık’ olacaklarını, en küçük anın tadını doyasıya çıkaracaklarını ve sevdiklerini iltifatlara boğacaklarını düşünüyorum.

LATİF DEMİRCİ
Hürriyet
Karikatürist


50 beni teğet geçer

Andropozumu beraber olduğum kadının üstüne bile yapabilirim!

50’lerinde nasıl bir erkek karikatür konusu olabilir?

- 50’li yaşlarında birinin, hal ve gidişi 20’lik tadındaysa, karikatür başlamıştır diyelim.

Yaşınız, "En sonunda biz de geldik oralara" gibi bir sorun teşkil ediyor mu sizin için?

- ÖTV indiriminden faydalandığım için, henüz 48 yaşındayım. Siyasal bir deyimle "50 beni teğet geçer" diyorum ve lafımın arkasında duruyorum. İki yıl sonrasına ışınlanırsam, 50’ler, bana yine de farklı bir şey ifade etmiyor. Buna mesleki deformasyon diyebiliriz. Mizahla uğraşmak, komiğin peşinden koşmak insanda yaş-baş bırakmıyor. O heyecan kaybolursa, sorun başlar. Bu arada kendimi, kolesterol, tansiyon filan gibi muhabbetlerin içinde yakalamam canımı sıkıyor tabii. Neyse onlarla da dalga geçmeyi biliyorum en azından.

Áşık olduğunuz kadınla andropozunuzu rahatlıkla paylaşabilir misiniz?

- Tabii ki, niye paylaşmayayım? Hatta daha da ileri gidip andropozumu beraber olduğum kadının üstüne bile yapabilirim, sorun değil yani!

"Daha önce keşfetseydim, her şey daha rahat olurdu" dediğiniz gerçek nedir?

- Hamdolsun, "Daha önce keşfetseydim" dediğim bir şeyler yok. Hayatta ve ilişkilerde rüzgára göre farklı bir pozisyonum olmadı hiç. 20’li yaşlardaki keşiflerimle yaşıyorum, ders almadım yani. Ne yalan söyleyeyim, 20’li yaşlardaki hatalarımı, sevaplarımı aynen 40’lı-50’li yaşlarda da yaptım, yapabilirim. Hayatı keşfetmektense, keşfedilenlerle dalga geçmek daha keyifli mi ne?

ALİ AĞAOĞLU

İşadamıHürriyet


Günde 18 saat çalışan adamı, kadın ne yapsın?

50’lerde, yaşamın üzerine tecrübe koyuyorsunuz ki hayat enerjiniz daha da artıyor.

Sevgiliniz için söylendiğini varsayın: "50 yaşında kadın." Bozulur musunuz?

-Hiç bozulmam. Önemli olan hissettiğin yaşta olmak. Özellikle kadın için önemli olan bakımlı olmak. 50’lerinde olan ne kadınlar var, hálá 18 yaşında gibi duruyorlar.

Bazı akıllardan hemen şu geçecek: "Madem öyle neden yanınızda hep 20’lik kızlar görüyoruz?"

-Ben 22 yaşındayım zaten. Aslında onun için bu söyleşiyle doğrudan ilgim yok! Benim gönlüm 22.

Bu bakış yaşlanmaya karşı bir savunma mekanizması mı?

-Aksine bu bakış, hayatı sevmek, hayata bağlılık, kabına sığmamak, zevk almak, yaşamaya üşenmemek demek. 20’li yaşlarında olan ama yaşamaya üşenen o kadar çok genç tanıyorum ki. Bir de şu var: Ben hálá günde ortalama 16-18 saat çalışan bir insanım. Gece beşte yatayım sabah yedide yine kalkarım. İşin böyle bir yanı da var.

"20’lik kızlarla olduğum konuşulurken günde 18 saat çalıştığım da not edilsin" mi diyorsunuz?

-Şunu diyorum; eşim benim bavulumu niçin kapının önüne koydu; önceliğim hep işim oldu. Günde 18 saat çalışan bir adamı, kadın ne yapsın? Eve gidiyorum, otel gibi. Günde bu kadar saat çalışan bir adam kadınlar için sıkıcıdır. Onun için bavulum kapının önüne kondu. Bu her yaşta böyle. Fakat bu yaşlarda, 50’lerde, yaşamın üzerine öyle bir tecrübe koyuyorsunuz ki hayat enerjiniz daha da artıyor. Mesela gençliğimde hiçbir zaman kemençe dinleyerek zaman geçirmedim. Şimdi dinliyorum. O ritim beni yakalıyor.

Bu hayat standardına sahip olmasaydınız, yaşınızla yine böyle barışık olur muydunuz?

-Ben Karadeniz kökenli bir ailenin çocuğuyum. Karadeniz insanı kendiyle barışıktır, kendiyle dalga geçer. Fıkraları hatırlayın, o fıkraların çoğunu Karadeniz insanı kendi kendine anlatır. Her şeyle barışıktır, her şeyi paylaşır.

Áşık olduğunuz kadınla andropozunuzu paylaşabilir misiniz?

-Paylaşırım tabii. Çok net, her şeyi konuşurum.

Geçenlerde "Eşimle evli kalmak emniyet supapım. Yoksa çıktığım kızlar nikáh istiyor" demişsiniz.

-Tabii, dedim. Yalan mı söyleyeceğim? "En azından evlilik gibi bir fikrim yok" diyorum. Açıkça konuşuyorum, ne güzel.

Kız arkadaşınız da sizin gibi açıkça "Ali, paran, gücün çok etkileyici. O yüzden seninleyim" dese... O da güzel mi?

-Bir kere karşımdaki kadınla sohbet edemezsem, mümkün değil olmaz.

YARIN

 Prof. Dr. Osman Müftüoğlu: Erkekler 65’inden sonra feminenleşiyor

 Nükhet Duru: 18’lik kız için dış görünüşüne zaman harcıyorsa gülünç olur

 Selahattin Duman: Andropozu medyanın kadın duduları çıkardı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!