Dünyanın ucuna beş var

Güncelleme Tarihi:

Dünyanın ucuna beş var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2009 00:00

Aslında 16 yıl önce girdiler hayatımıza. Dünya turuna çıktıkları 8.5 metre boyundaki “Uzaklar” teknesinde iki kişiydiler önce. Sonra yolda doğan kızları Deniz katıldı aralarına. Adım adım ve biraz da imrenerek izledik üç mürettebatı. Ancak 5 yıl önce Zuhal ve Osman çifti boşanınca mürettebat dağıldı.

Kaptan Osman Atasoy, yeni bir tekne ve yeni bir mürettebatla 320 gün önce tekrar demir aldı uzaklara. Kız arkadaşı Sibel Karasu ile birlikte “dünyanın ucu” Horn (boynuz) Burnu’na doğru 4 bin mil yol aldılar, yolun yarısına yaklaştılar. Bu maceralı yolculukta Atlas Okyanusu’ndaki Cape Verde Adaları’nda yakaladık onları. 10 aylık maceralarını Hürriyet’e anlattılar.

Teknede hiç de demokratik bir ortam yok

SİBEL KARASU (Mürettebat ve kendi tabiriyle Osman Atasoy’un ruh eşi)


Öncelikle başınız sağolsun. Okyanusun ortasındayken babanızı kaybettiniz. Neler yaşadınız?
-Türkiye’ye ilk dönüşüm Las Palmas’tan oldu. Dört uçak değiştirdim. Hastaneye koştum. Yedi ay sonra babamı yoğun bakımda görünce kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Uzaklar II’ye döndükten kısa bir süre sonra babamın vefatını öğrendim ve son görevimi yerine getirmek üzere tekrar Türkiye’ye döndüm.

Sizin ilk dünya turunuz. Hayatınızda ne değişti, neleri özlüyorsunuz?
-Özellikle ikiz yeğenlerim Oğuz ve Arda burnumda tütüyor. Hele canım babamı çok özlüyorum. Mesleğimden dolayı yıllardır denizin içinde olduğum için yaşantımda fazla değişiklik olmadı.

Üç gün çamaşır yıkadığınızı okuyunca üzüldüm valla halinize. Şartlar eşit mi gerçekten. Kaptan biraz diktatör mü yoksa?
-Çamaşır ve bulaşık işlerinde biraz yalnızım. Suyumuz kısıtlı olduğu için bulaşıkları deniz suyuyla yıkıyorum. Çamaşırları ise su buluncaya kadar biriktiriyoruz. Su bulunca da günlerce çamaşır yıkamak zorunda kalıyorum. Seyirdeyken havluları bir halata bağlayıp teknenin arkasından çekiyoruz. Bu sistemle pırıl pırıl oluyorlar. Tek mahzuru kuruyunca sertleşmesi. Teknede çok demokratik bir ortam olduğunu söyleyemem. Kaptan, seyir emniyeti açısından bu gerekli, diyor. Ancak demirleyince durum değişiyor. Ne yapacağımıza birlikte karar veriyoruz.

Aşçılık kursuna gittiniz mi, yoksa denizde insan daha yaratıcı mı oluyor?
-Kursta öğretilenlerle teknede yemek yapmak zor. Çünkü her zaman her malzeme olmuyor. Lahana çok uzun dayandığı için bir numaralı denizci sebzesi, daha çok kapuskasını yapıyoruz. Mesela bu akşam da menüde kapuska var. Sıcak havada ekmekler birkaç günde küfleniyor. Hamur mayalayarak ekmek pişiriyorum. Osman tekne ekmeğini daha çok seviyor. Geceleri uçan balıklar güverteye düşüyor. Sabah uyanınca irilerini toplayıp kahvaltı için pişiriyoruz.

Boş zamanınız oluyor mu, bir gün nasıl geçiyor?
-Teknede boş zaman diye bir kavram yok. Mutlaka her zaman yapılacak bir iş oluyor. Raspa, zımpara, boya, ufak tefek tamiratlar. Son günlerde minderlere kılıf dikiyorum. Dikiş makinemiz olmadığından elde dikmek zaman alıyor. Günlük tutuyorum, kitap okuyorum. Zıpkınla balık avlamaya başladım. Serbest dalış yaparak tabii ki. Seyir halindeyken vardiya düzenine geçiyoruz. Hava koşullarına göre dörder saat vardiya tutuluyor.

Horn’u geçen, uzaya gidenden az

OSMAN ATASOY (Kaptan ve Sibel Karasu’nun sevgilisi)


“Hayallerime yelken açıyorum” diye çıktınız, hayalleri yakalamaya, hedef Horn Burnu’na ulaşmaya şafak kaç?
-Bugüne kadar 4 bin mile yakın yol yapmışız. Bundan sonra daha uzun okyanus geçişleri yapacağız. Şu anda bulunduğumuz yerden, yani Cape Verde Adaları’ndan Horn Burnu 4 bin 800 mil.

Horn Burnu fikri nereden, nasıl çıktı?
-Ben bu çekime, sanırım ilk dünya seyahatimizde yakalandım. Deniz’e şişme bir dünya haritası almıştık. Uzaklar’ın kamarasının tavanına astık. Vardiyalarda uzandığımda gözüm hep bu topa takılırdı. Aylarca Güney Amerika’nın ucuyla Antarktika arasındaki uçsuz bucaksız suları seyrettim. Galiba zehiri o zaman aldım! İnsan oraya gitme düşüncesine bir kez yakalandığında büyülenmiş gibi bu fikrin peşinde koşuyor.

Daha önce kimler gitmiş?
-Bir yerde, Horn Burnu’nu yelkenlisiyle geçen denizci sayısının, uzaya giden astronot ve kozmonotların toplamından daha az olduğunu okumuştum. Horn Burnu’nun enlemi 56 derece güneydir. Eski denizciler şöyle derlermiş; “40 derece enleminin altında kanun yoktur; 50 derece enleminin altında ise Tanrı yoktur.” Ama korktukça daha çok gitmek istiyorum. Kuzunun kurda gitmesi gibi, garip bir durum.

Bir bayram geçirdiniz. Bir bayram daha geliyor; bir bayram planınız var mı?
-İlk bayramda seyirdeydik. Bayram olduğunu teknedeki takvimden tesadüfen öğrendik. O sabah Sibel şeker ve kolonya tuttu. Önce gülüştük ama sonra Türkiye’deki yakınlarımızı düşününce hüzünlendik. İnsan bayramı sevdikleriyle bir arada kutlarsa bir anlamı oluyor.

Türkiye’ye tahmini dönüş ne zaman?
-Deniz seyahatlerinde kesin bir tarih vermek mümkün değil. Uluslararası denizcilikte geminin varış zamanının önüne ‘ETA’ sözcüğü konur. Bu İngilizce kısaltmanın Türkçe açılımı “Öngörülen Varış Zamanı”dır. Bizim ETA’mız ise 2010 sonları. Gene de bilinmez. Çünkü şans seyahatimizi belirleyen en önemli unsur.

YOLCULUĞUN “EN”LERİ

En zor an: Babamı kaybetmek (Sibel). Kızım Deniz’den ayrılmak (Osman).
En keyifli an: Yorgun, uykusuz ve fırtınalı bir seyirden sonra güvenli bir demir yerine varmak.
En gergin an: Rabat’tan ayrılırken nehir ağzında kırılan dalgalara yakalanmadan okyanusa çıkmaya çalışmak.
En korkunç an: Gece duyduğumuz (daha sonra tekneye çarpan bir balığın çıkardığını anladığımız) çarpma sesi.
En çok özlenen: Baklava (Sibel), Gökova koylarından birinde demirlemek (Osman) .
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!