Oluşturulma Tarihi: Mayıs 23, 2004 00:00
Ä°stanbul Tünel Meydanı’na tam 50 yıldır bakan; yaklaşık 20 yıldır da Türkiye ve dünyanın dört bir köşesinden seçkin müzisyen ve müzikseverlerin raflarına, çekmecelerine mutlaka bir göz attığı Lale Plak, 13 Mayıs’ta 50’nci yılını doldurdu.Bu küçücük aile dükkanı, son moda kafe-kitap-müzik mekanlarına hiç benzemedi, hatta bundan, ‘müzik market’ olma fikrinden bile özellikle uzak durdu. Her zaman klasik, caz, geleneksel müziÄŸin en yeni ve farklı türlerini satarak ayrı bir yerde oldu. Belki de bu yüzden 40 metrekareye ‘dünyanın müziÄŸi’; önemli bir kısmını Türkiye’nin baÅŸka bir yerinde bulamayacağınız 7 bin çeÅŸit CD, müzik bilgisi, keyfi ve paylaşımı sığabildi. EÄŸer bu 50 yaşındaki müzik evrenine henüz uÄŸramadıysanız, içeri bir kafanızı uzatın. Orası, ne istediÄŸini bilen ya da bulmak isteyenler için iyi bir adres. Başında da zengin koleksiyonu ve müzik bilgisini paylaÅŸmaya hazır, ‘iÅŸin mutfağında olmayı’ çok seven birisi var, herhangi bir ÅŸey satın almasanız bile Hakan Atala’yla babasının hatırasıyla dolu dükkanında sohbet edersiniz... Hakan Atala, 1961 yılının 8 Mayısı’nda dünyaya geldiÄŸinde, Ä°stanbul’da adı Lale olan bir maÄŸaza çoktan vardı. Ãœsküp’ten Ä°stanbul’a göçen babası Ä°brahim ve amcası Yusuf Atala, Beyazıt’ta Beyazsaray’ın altında açmışlardı, kırtasiyeden çakmaÄŸa her bir ÅŸeyin satıldığı Lale MaÄŸazası’nı. Uzun yıllar iki aileye de bakan Lale, Beyazıt’taki istimlak çalışmaları nedeniyle 27 Temmuz 1953’te kapanmak, daha doÄŸrusu taşınmak zorunda kaldı. Aslında iyi ki de öyle oldu; çünkü Ä°stanbul Tünel’de ‘Lale Plak Devri’, 1954 yılında böylece baÅŸladı. Yandaki sütunda göreceÄŸiniz üzere, müthiÅŸ bir arÅŸivci olan Ä°brahim Atala, ajandasının 13 Mayıs 1954 tarihli sayfasına şöyle yazmıştı: ‘İşe baÅŸladığımız tarih!’ O dönemde sattığı kırtasiye malzemesi, albüm, çakmak, dolmakalem, hatta daktilo gibi mallar arasına plakları da eklemiÅŸ olan küçük dükkan, aslında 1 numarasını iÅŸgal ettiÄŸi Galip Dede Caddesi’ne çok yakışmıştı. Çünkü o cadde boydan boya müzik aletleri satan, müzikle ilgili herkesin sık sık uÄŸradığı bir yerdi. Ãœstelik dükkanın üst katı bir keman atölyesiydi o zaman. Åžimdilerde içlerine girdiÄŸinizde, mutlaka davul ya da gitar başında birini yakalayacağınız, bazı satıcılarının da müzisyen olduÄŸu Galip Dede’nin hemen başında Lale Plak gibi, küçük ama derin bir ‘müzik rezervi’nin olması, Tünel Meydanı’nı uzun yıllardır Tünel Meydanı yapan ÅŸeylerden biri olacaktı. Öyle bir rezerv ki her isteyen istediÄŸi piyasa müziÄŸini bulamazdı orada. Ama klasik, caz, dünya müziÄŸi alanında ne istediÄŸini bilen ya da bilmek isteyenler için ‘yok’un olmadığı bir yerdi. Galip Dede Caddesi’ndeki Divan Edebiyatı Müzesi’ne saygıyı ihmal etmeyip sufi müziÄŸine de yer veren... Müşterileri arasında önemli bir yer tutan turistlere tanıtmak amacıyla, içinde elektrik ve dejenerasyon olmayan geleneksel Türk müziklerini de unutmayan...MÜŞTERÄ° AYAÄžIYLA TEMPO TUTMALITabii Lale Plak bu noktaya hemen gelmedi; iÅŸinde çok titiz, biraz sert ve ‘fazla çeÅŸit her zaman iyidir’ düşüncesinde olan Ä°brahim Atala, dükkanı iÄŸne atsanız yere düşmeyecek kadar çok çeÅŸit malla doldurmuÅŸtu. Bu mallar arasında ‘yabancı neÅŸriyat’ da vardı ki o zamanlar dükkana sabah erken gelen kardeÅŸi Yusuf Atala’nın ilk iÅŸi, o dergilerdeki fotoÄŸrafların açık saçık yerlerini tek tek yıldızlar boyayarak kapatmak olurdu.Küçük yaÅŸlarından itibaren, amcasının oÄŸlu Atilla’yla birlikte dükkanda çalışmaya baÅŸlayan Hakan, her ÅŸeyin raflarda üst üste, vitrinde içiçe olduÄŸu, zarfın yanında kalem ucunun, daktilonun yanında Zeki Müren plağının satıldığı günleri çok iyi hatırlıyordu elbette. Biraz daha büyüyünce, haftanın belli günleri Tahtakale’ye gidip mal alan, ipleri elini kesen paketleri söylene söylene Galata Kulesi’nden taşıyıp Tünel’e ulaÅŸtıranlardan biri de oydu. Bazen kendi harçlığından vererek hamal tutup, Tünel’de kendi taşıyormuÅŸ gibi teslim aldığı da olurdu ama babasının haberi yoktu bundan. Olsa kızardı; içerde bir müşteri varsa, aileden biri, çocukların arkadaÅŸları dükkana bile giremezdi, o kadar ciddiye alırdı iÅŸini. Ama yaz aylarını geçirdikleri Ä°dealtepe’de akÅŸamları dans partileri düzenlemeye ve bizzat dans etmeye bayılırdı Ä°brahim Atala. Tatile giderken yanında mutlaka dans için ikinci bir ayakkabı olurdu. En sevdiÄŸi dans da valsti. Dükkan raflarındaki 45’lik ve longplay’lerin sayısı arttıkça, dükkanın dış duvarlarını yabancı kalem reklamları kadar, plak ilanları da doldurmaya baÅŸladı. Bir ara duvarı süsleyen plak fiyat tarifesine göre, Türkçe plaklar 10 liraydı o zaman. Müşterilerin yoÄŸun olduÄŸu saatlerde, kendisinin de çok sevdiÄŸi Werner Miller’in Gipsy plağını çalardı Ä°brahim bey. OÄŸluna, ‘müşteri ağır ÅŸeyler sevmez, eÄŸer ayağıyla tempo tutacağı bir müzik çalarsan, daha iyi alışveriÅŸ yapar’ demiÅŸti. 1997 yılında, 80 küsur yaşında ölene kadar dükkanla yakından ilgilenmeye devam etti ancak ‘iplerin’ oÄŸlu Hakan’ın eline geçmeye baÅŸlaması 1980’lerde olacaktı. Ailesindeki neredeyse tüm erkekler gibi Vefa Lisesi’ni bitiren Hakan Atala, aslında yurtdışında reklam okuma niyetindeydi, ama evdeki hesaplar Fransa’da tutmayınca, amcasıyla babası da dükkanı oÄŸullarına, daha çok da Hakan’a bırakmaya karar verince, durum deÄŸiÅŸti. O yıllarda TRT 3’ün klasik ve caz programlarını hiç kaçırmadan dinleyen, bol bol müzik kitabı okuyan, hiçbir konseri kaçırmayan Hakan Atala, babasının itirazlarına raÄŸmen önce dükkandan kırtasiyeyi kaldırdı. Bir müşteriye plak satarken, diÄŸerine zarf, kalem ucu vermek hoÅŸuna gitmediÄŸi gibi, yaptığı iÅŸte yoÄŸunlaÅŸmayı seviyordu çünkü. 1990’ların başında ise ‘babamı bir hafta evde oyalayın, dükkana getirmeyin’ diyerek, dekorasyonu yeniledi. Eski cam tezgahı, karmakarışık vitrini kaldırdı, içlerine CD’leri özenle yerleÅŸtireceÄŸi küçük çekmecelerle dükkanı ‘butik bir maÄŸaza’ya çevirdi. Dükkanın dekorasyonuyla birlikte içeriÄŸi de o günlerde deÄŸiÅŸti. Artık spesifik, ‘daha çok kendisinin dinlediÄŸi’ müzikleri satmaya baÅŸladı Hakan Atala. Daha doÄŸrusu, biraz faÅŸizan gibi görünse de kendi dinlemediÄŸi müzikleri satmamaya baÅŸladı. Böyle de bir lüksü oldu yani... Portföyünde ne yerli, ne yabancı pop vardı artık; caz ve klasik, ürünlerin yüzde 90’ını oluÅŸturmaya baÅŸladı. Ä°ran’dan Güney Amerika’ya dünya müziklerinin yanına Klasik Türk MüziÄŸi ve Halk MüziÄŸi’nin seçkin eserlerini koymayı ihmal etmedi. Ama Lale Plak’ı özellikli yapan, sadece zamanla yerli yabancı turist guide’larına girecek koleksiyonu deÄŸildi; aynı zamanda bir tür ‘müzik danışmanlığı’ yapmaya baÅŸladı Hakan Atala. Müşterileri arasına ‘Ben caz dinlemeye baÅŸlamak istiyorum, nereden baÅŸlayacağım?’ diye soran insanlar girdi. Referansla gelenlerin sayısı giderek arttı. ‘Yeni bir ÅŸey var mı?’, ‘Bana göre ne var?’ diyenler çoÄŸaldı. Ä°stanbul festivallerine konuk olarak gelen yabancı sanatçıların, mutlaka bir kez uÄŸradığı bir durak oldu Lale Plak. Galip Dede’ye enstrüman bakmaya gelen müzisyenler, orada soluklanıp birkaç ÅŸey dinleyip, sohbet etmeden ayrılamadılar Tünel’den.NEREDEN BAÅžLAYAYIM DÄ°YE SORUYORLARBugün müşteri portföyünün yarısı referansla gelenlerden oluÅŸuyor; ‘nereden baÅŸlayayım, ÅŸimdi nereden devam edeyim?’ diye gelenler yüzde 30’u geçiyor. ‘Şöyle bir sergi açacağım, ÅŸu tür resimler var, nasıl bir müzik?’, ‘Dia gösteriminde ne çalmalıyım?’, ‘Şu filme hangi müzik gider?’ diye soranların sayısı da hiç az deÄŸil. Yeni bir ÅŸey geldiÄŸinde telefon ettiÄŸi, hatta mutlaka dinlemeli diye adresine postaladığı müşterileri de... Lisede öğrenciyken dükkanında yetiÅŸen, bugün üniversite öğretim üyesi olan müşterileri de hálá orada...Bu müzik danışmanlığı tanımından biraz rahatsız oluyor Hakan Atala: ‘Düşünsenize, tamamen yanlış da yönlendirip hayatını kaydırabilirsiniz insanların. Ama ben kendim nasıl öğrendiysem, nasıl ilerlediysem onlara da aynı yolu öneriyorum. Bir gelen mutlaka bir daha geliyor’ diyor. Çünkü o ‘satış’ iÅŸini biraz gönülle yapıyor. Yaptığı mal vermek ve para almaktan ibaret deÄŸil; iÅŸin en çok sohbet, yeni bir ÅŸeyi dinlerken paylaÅŸma kısmını seviyor. Bu nedenle ‘şube açsana’, ‘internetten satış yapsana’ diyenlere pek kulak asmıyor. Çünkü hálá ‘birebir satışa’, dokunarak, dinleyerek satın almaya inanıyor. 40 metrekareye sığan zenginlik ve enerji ona yetiyor. Bu arada, caz ve klasik müzik festivallerine katılan yabancı sanatçıların önünden geçerken dükkanına mutlaka uÄŸramalarına çok alışık da geçtiÄŸimiz günlerde Ä°stanbul’da fırtınalar yaratan Eurovision kafilesi içinden bir kiÅŸinin vitrinine bile bakmaması da ÅŸaşırtıcı gelmiyor ona. Dahası, içinden ‘Galiba bu iÅŸi baÅŸardık!’ bile diyor. Yaptığı iÅŸin püf noktasını açıklıyor bu örnek; O da Eurovision CD’si satmıyor zaten. Sabah 9’dan akÅŸam yedi buçuÄŸa kadar orada Hakan Atala. Lale Plak, son birkaç yıldır, ‘umumi istek üzerine’ pazarları da açılıyor. Artık duvarlarını süsleyen posterler, eski resimler arasında, bir de 50. Yıl logosu var. Bize de ‘küçük dükkan büyük marka’ya nice yıllar dilemekten baÅŸka bir ÅŸey kalmıyor...Â
button