Güncelleme Tarihi:
M.I.A, listelerden inmeyen “Paper Plane” ile En İyi Albüm ve Swagga Like Us şarkısıyla da En İyi Kadın Rap Şarkıcısı ödüllerine aday gösterilmişti. Ödülleri evine götüremese bile çok ama çok parlak bir yıl geçirdi. Bu yılın Oscar fatihi Milyoner filminin soundtrack albümüne ciddi bir katkıda bulundu. “O... Saya” şarkısıyla da En İyi Orijinal Şarkı Oscarı’na aday oldu mesela. Hayranları arasında Gwen Stefani, Bono ve modacı Marc Jacobs var.
M.I.A’nın bir kültürel fenomene dönüşmesini ardında çok zorlu bir hikaye yatıyor. 1977’de Londra’da doğdu. Ama altı ay sonra ailesi Sri Lanka’ya, Tamil halkının oturduğu bölgede Jaffna kentine geri döndü. O günden sonra aile için hayat cehennemden farksız hale geldi. Babası Sri Lanka hükümetine karşı ayaklanan ayrılıkçı bir Tamil gerillasıydı ve politik çatışmalar uğruna ailesini terk etmişti. M.I.A, iki kardeşi ve annesi çamur kulübelerde sefalet içinde yaşıyordu. Durmadan evlerini basan askerler de cabası. Gözlerinin önünde insanlar öldürülüyor, okulları ateşe veriliyordu.
ÇİZDİĞİ RESİMLERİ JUDE LAW SATIN ALDI
Annesi dayanamayıp M.I.A ve kardeşleriyle birlikte Güney Londra’ya döndü. Bir süpermarkette çalışmaya başladı, 10 yaşındaki M.I.A bu kez aynı sefaleti Londra’nın uyuşturucu bağımlılarıyla dolu varoşlarında yaşadı: “Günde 2 sterlinle yaşamaya çalışmak, gözünüzün önünde insanların kurşuna dizilmesi kadar korkunçtu” diye anlatıyor o günleri.
Aile tek kelime İngilizce bilmiyordu ve kötü beslenmekten dişleri dökülmüştü. M.I.A belki de içgüdüsel olarak kurtuluşunun sanatta olduğunu anlamıştı. Günlerini pasaportunun her tarafına çizimler yaparak ve radyoda rap müzik dinleyip dans ederek geçiriyordu. Ergenlik döneminde beklenen oldu: Çetelerle takılmaya, araba yakmaya, dükkan soymaya başlamıştı. Yine de prestijli sanat okulu Central Saint Martins’e girmeyi başardı. Sanatın her dalıyla ilgileniyordu: Fotoğraf, video, grafik, hatta moda tasarımı. Bir tür savaş ikonografisi yarattığı stencil ve grafittileri büyük ilgi topladı. Hatta 2002’de alternatif Turner Ödülü’ne aday gösterildi ve Jude Law eserlerinden birini satın aldı.
Sonunda müzikte de şansını denedi ve 2005’te ilk albümü Arular’ı çıkardı. Babasının adını taşıyan bu albümdeki makineli tüfek gibi sert ritimler ve açık sözlülük herkesi şaşırttı. 3. Dünyalı olmanın ne anlama geldiğini jilet keskinliğinde bir müzikal lisanla anlatıyordu. Sadece Bush’a sövüp saymakla kalmıyor, Filistin Kurtuluş Örgütü’nden de bahsediyordu mesela. Bomba imha ekiplerinin sirenleri ve silah seslerinin duyulduğu albüm sadece sivri dilli değildi, müzikal olarak da çok başarılıydı.
AMERİKA’YA SOKULMAYAN SAKINCALI TERÖRİST
Amerikan hip-hop dünyasının da dikkatini çekmekte gecikmedi bu kural tanımaz genç kadın. İkinci albümü için efsanevi müzik yapımcısı Timbaland’dan teklif aldı. Ancak, daha önce birkaç kez gittiği Amerika’ya giremiyordu bir türlü: “Babamın politik durumunu bahane ederek bana 3. dünyalı bir terörist muamelesi yaptılar” diye açıklıyor o sıkıntılı günleri. Başta Bono olmak üzere, araya müzik dünyasının kodamanları girdi, Amerika vizesi çıktı ve M.I.A, ikinci albümü Kala üzerinde çalışmaya başladı.
Genç sanatçı, bugün zamanın ruhunu yansıtan bir kültürel fenomen. Sri Lanka’da “istenmeyen kadın” ilan edilse de sadece müzikseverleri değil, sanatçıları, dergi editörlerini ve tasarımcıları da kendine hayran bırakıyor.
M.I.A (Maya Arulpragasam) 2008’in en ilginç simalarından biriydi. Başlangıçta Sri Lankalı bir Tamil gerillasının İngiltere’de doğup büyümüş asi kızıydı sadece. Sonra politik çıkışlar yapan bir sanatçı, çok satan bir rap şarkıcısı, giyim kuşamı Marc Jacobs’a bile ilham veren radikal bir stil ikonu ve karnı burnundayken Grammy ödüllerinde şarkı söyleyen bir anne oldu. Tabii, Sri Lanka hükümetinin taktığı ismi de unutmamak gerek: “Tamil gerillalarının ponpon kızı.”
HAKİKİ DÜNYA MÜZİĞİ YAPIYOR
M.I.A, “öteki müziği” olarak tanımladığı şarkılarını kah Liberia’da kah Jamaika’da kaydetti. Annesinin adını taşıyan “Kala” albümü için Trinidad’da ağaçlara asılı mikrofonlarda şarkı söyledi. Jamaikalı çocuk korolarıyla, Nijeryalı müzisyenlerle ve Hintli 25 sokak davulcusuyla çalıştı: “Diğer şarkıcılar plak şirketinin parasını başka türlü harcıyor. Ben bu şekilde yemeyi tercih ettim.” 2007’de çıkan bu albümün başarısı ilk albümü de aştı. Albümden çıkan Paper Plane, Jimmy ve Bird Flu gibi single’lar 2008’de de listelerden inmedi.
M.I.A’nın müziği ve dünya görüşü gibi giyim tarzı da enteresan. Kocaman tişörtler, tulumlar, floresan renkli taytlar, büyük altın takılar, kopkoyu makyaj, aynalı güneş gözlükleri ve kulaklarındaki onlarca delikle yarattığı
kendine özgü tarz Marc Jacobs’a bile ilham verdi. Jurgen Teller’in çektiği M.I.A fotoğrafları Marc Jacobs kampanyalarında kullanıldı. Müzik dışında sanatın hemen hemen her dalına el atan M.I.A büyük ilgi toplayan tarzını yansıtan bir marka da yarattı. Okley Run adındaki bu küçük koleksiyon sanatçının internet sitesinde satışa sunuldu.