Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2008 00:00
Dünyanın en büyük tasarım oyuncak koleksiyonerlerinden biri. Hatta bu konuda uzmanlaşmış bir derginin iddiasına göre dünyanın en büyük koleksiyoneri. Almanya’da, Düsseldorf’ta yaşıyor. Evini, garajını, ofisini ve depo niyetine kiraladığı üç odayı dolduran tam 15 bin oyuncağı var. Koleksiyonuna paha biçilemiyor. 2001’de bir Japon koleksiyoner 3 milyon dolar teklif etti ama Selim Varol (36) buna gülüp geçti. Oyuncak koleksiyonunun bir de kitabı var.
TOYGIANTS adlı kitabın fotoğraflarını Daniel ve Geo Fuchs adlı iki Alman fotoğrafçı çekti. Geçen yıl piyasaya çıkan kitap oyuncak dünyasında büyük sükse yarattı. Selim Varol şimdi oyuncak tasarımcılarının gözünde bir ilah. Birçoğu sadece onun koleksiyonunda bulunması için her tasarladığı oyuncağı ona hediye ediyor.
12 YAŞINDAYDIM BİR BAKTIM OYUNCAKLARIM YOK
Her çocuk küçük yaşta oyuncaklarla haşır neşirdir. Belli bir yaşta bırakır ya da bırakmaya zorlanır. Ben 12 yaşındayken bir gün eve geldim bir baktım bütün oyuncaklarım gitmiş. "Artık koca adam oldun, biz de oyuncaklarını başka bir çocuğa hediye ettik" dediler. Beynimdeki ilk ışık o zaman yandı ya da kafamdaki ilk tahta o zaman kırıldı. Büyük bir hırsla oyuncaklarımı geri almaya başladım.
İLK OYUNCAĞIM MAVİ BİR BATMAN’Dİ
Çok fazla oyuncağı olan bir çocuk değildim zaten. Sonuçta gurbetçi bir ailenin oğluydum. Babam fabrikada çalışıyordu, annem öğretmenlik yapıyordu. Oyuncak koleksiyonum çocukken oynadığım oyuncakları tekrar bir araya getirmemle başladı. Bu yüzden oynamadığım oyuncakların peşine hiç düşmedim. Bazen benden önceki kuşağın oyuncakları da karşıma çıktı ama onları almadım. İlk oyuncağım mavi bir Batman’di. En sevdiğim oyuncağım olarak kitabın kapağında da o var zaten. Bir de Star Wars oyuncakları. O serinin yeri başkadır bende.
2000 YILINDAN BERİ TASARIM TOPLUYORUM
2000’li yıllara yaklaşırken sanat oyuncaklarına ilgi duymaya başladım. Bunlar, tasarım oyuncak ya da fantezi oyuncak olarak da tanımlanıyor. Bunları yaratan sanatçılar bunu kurumsal bir kimlikle yapmıyor, daha sanatsal bir bakış açısıyla tasarlıyor. Kendi fantezilerinde ve rüyalarında gördükleri karakterleri yaratıyorlar. Arkalarında Disney ya da Warner Bros gibi dev şirketler yok. Oyuncağın çizgi filmi ya da romanı da piyasaya çıkmıyor. Sanat ve oyuncak birbirine giriyor. Bu trend Japonya’da ortaya çıktı sonra çok gelişti. Bu oyuncakları toplayabilmek için ciddi bir efor sarf ettim.
Defalarca Japonya’ya, ABD’ye, Çin’e gittim. Yeri geldi sınırlı sayıda üretilen dört fitlik (122 cm) bir oyuncağa 6000 dolar saydım. Önemli bir detayı da ekleyeyim. Şimdi sanat oyuncaklarını topluyorum diye bir tasarımcıya ait olmayanları atmadım, dağıtmadım. Çünkü fotoğraf prodüksiyonlarında çok işimize yarıyorlar. Yani onları sanat camiasına sokuyorum. Tasarım oyuncaklarla birlikte aynı karede yer alınca onlar da sanat oyuncağı haline geliyor.
FUARLARI TAKİP EDERİM 15 BİN OYUNCAĞIM VAR
Kitap projesinden önce ne kadar çok oyuncak biriktirdiğimin farkında değildim. Aldığımı eve götürdüm, raflara koydum, bazılarını ofise taşıdım. Ev ve ofis yetmedi üç depo tuttum. Selim’in çok oyuncağı var denirdi ama sayısını kimse tahmin edemezdi. Kitap tamamlandığında anladım ki yaklaşık 15 bin oyuncağım var. Ama gün geçtikçe satın alma hızım düşüyor. Daha ince eleyip sık dokuyorum. Gerçekten özel ve önemli parçaların peşine düşüyorum. Japonya’da, ABD’de, İngiltere’deki sanat oyuncağı fuarlarını düzenli takip ediyorum. Sanatçıların birçoğuyla tanıştım. Artık birçoğu oyuncaklarını hediye olarak gönderiyor. "Yeni bir kitap yaptığınızda bunu da koyarsanız memnun oluruz" diyorlar.
BENİMKİ TARİHSEL GELİŞİME TANIKLIK ETME İSTEĞİ
Oyuncaklarımın bir fotoğraf kitabının yapılması, bu fotoğraflardan sergi açılması sağlıklı ve normal olduğumun göstergesi. Odalara yığıp kimseyle paylaşmasaydım bana deli diyebilirdiniz. Ama bazıları hálá hasta olduğumu düşünüyor. Bence bir sanatla yakından ilgilendiğin zaman koleksiyon yapmak çok normal. Benim de bir sanat koleksiyonum var. Çünkü oyuncaklarımın çok büyük bir parçası sanat objesi. Biriktirdiklerimi göstermek ve paylaşmak istiyorum. Bu oyuncaklar sayesinde sosyalleşiyorum. Mesela Andy Warhol koleksiyonu sahibi biriyle tanışıyorum. Benden Warhol oyuncağının fotoğrafını almak istiyor. Koleksiyonerler birbirlerini daha iyi anlıyor. Bizimki tarihsel bir gelişime yakından tanıklık etme isteği. Ben biraz da Mavi Batman’den bugüne neler değiştiğinin peşindeyim. Guinness Rekorlar Kitabı’na girmenin peşinde koşmayı koleksiyonerlik ruhuna hiç yakıştıramıyorum. Geçen yıl bir İtalyan dergisi tüm dünyadaki oyuncak koleksiyonerlerinin peşine düştü. En çok tasarım oyuncağın bende olduğunu söylediler. Benim için büyüklük hiç önemli değil. Önemli olan işlevi! Bir de ne kadar çok sergi açarsam o kadar mutlu olurum. Oyuncak tasarlayan sanatçılarla tanışıp başka projeler üretmek çok keyif veriyor. Mesela son fikrim şu: Değişik tasarımcılarla bir oyuncak yapmak istiyorum: Bir tanesi göbeğini, bir tanesi bacaklarını, bir tanesi kafasını yapacak.
OYUNCAK DEDİĞİNİN SAĞI SOLU ÇİZİK OLMALI
Bazı koleksiyonerler paketinden çıkmamışsa oyuncağı daha değerli zannediyor. Aksine paketinden çıkmış, oynanmış, yani yaşamış olması benim için daha kıymetli. Yoksa pul koleksiyonerinden ne farkım kalır? İkisinin de biriktirdiği şeyle arasında hiçbir bağ yok. Oyuncak dediğimiz nesneye çocukların elinin değmesi, sağının solunun azıcık çizilmesi şart. Benim koleksiyonumun kapıları etrafımdaki bütün çocuklara açık. Özellikle yeğenlerime... Gelip istedikleri kadar zarar verebilirler.
3 MİLYON DOLARI KABUL ETMEDİM
Koleksiyonuma ben paha biçemem. Bir keresinde bir Japon koleksiyonerden 3 milyon dolarlık teklif aldım. Ama asla satmam. Bu, benim bir parçam. Ve kimse de beni satın alamaz. Kitap projesini yaptıktan sonra koleksiyonun değeri daha da arttı. Bazı oyuncakların çifti var. Ya da mesela bazen on rengini bir arada satıyorlar ama bana tek bir rengi gerekiyor. Diğer dokuz renk bekliyor. Bu tip fazla oyuncakları arkadaşlarıma hediye ediyorum ya da isteyenlere satıyorum.
İŞ HAYATIMDA BİLE OYUNCAKLARDAN ALDIĞIM ENERJİYLE YARATICI OLUYORUM
Ailesi İzmir’den Almanya’ya taşındığında Selim Varol iki yaşındaydı. 8 çocuklu bir ailenin üyesi olan babası mühendisti, Almanya’nın en büyük demir-çelik fabrikalarından birinde çalışıyordu. Necip Varol 20 yıl çalıştıktan sonra kendi işini kurdu. Gurbetçilere hitap eden filmlerin haklarını satın aldı. O filmleri çoğalttı ve tüm Almanya’ya dağıttı. Oğlu Selim video kasetleri şeffaf jelatin kağıdıyla kaplayarak büyüdü. 7 yıl bu işi yaptıktan sonra Avrupa’nın ilk Türk televizyon kanalı Mega 10’u kurdu. Telekom özelleştirmeleri sırasında bazı lisansları satın aldı. Şu anda Almanya’daki telekomünikasyon şirketleri arasında hatırı sayılır bir yerleri var. Selim Varol bir yandan babasına yardım ederken diğer taraftan internet sektöründe çalışıyor: "İş hayatımda bile oyuncaklardan aldığım enerjiyle çok yaratıcı oluyorum. Dünyadaki en iyi tasarımlar basit fikirlerden yola çıkılarak yapılır. Ben de oyuncaklar sayesinde her şeyi basite indirgeyebiliyorum."
KOLEKSİYONER DOĞDUM HERHALDE
Oyuncak koleksiyonumun yanı sıra baskı biriktiriyorum. Çocukluğumdan beri etiketlere meraklıyım. Çocukken de Tipitip sakızından çıkan karikatürleri biriktirirdim.
ÇOCUKLUKTAN BIKILIR MI?
Oyuncak bıkılacak bir şey değil. Çocukluktan bıkılır mı? Bence insan hiçbir zaman çocukluğunu kaybetmiyor. Geçip gitmiyor çocukluk. Sadece şekil değiştiriyor.
İKİNCİ KİTAP YOLDA
İlk kitaptaki fotoğraflar Almanya’nın çeşitli şehirlerinde sergilendi. Edisyonları da satışa çıktı. En küçükleri 5000 Euro, büyükleri ise 20 bin Euro. İlk tükenen Andy Warhol oldu. Her fotoğraftan azami dört adet basıyoruz. Dört edisyonun biri bende. Tabii ben satmıyorum, sergisini açıyorum. Bu sergiyi Türkiye’ye getireceğim. Şimdi ikinci kitap için hazırlanıyoruz. Oyuncaklarımı alıp ülke ülke gezeceğiz. Bazen bir dağın tepesine çıkacağız, bazen bir okyanusun kenarına ineceğiz. İkinci kitap için fotoğrafçıların ve benim 12 inçlik barbie büyüklüğünde edisyonlarımızı yaptırıyoruz.
KOLEKSİYONUM İSTANBUL’A DA GELECEK
Müzik,
sinema ve sanat dergisi Bant’ı çıkarıyorum. Çünkü sanatla ilgimi Türkiye’deki arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Bant dergisinin ofisini Beyoğlu gibi bir yere taşıyacağız, bir de Bant kafe açacağız. Oyuncak fotoğraflarının koleksiyonu orada gösterilecek. Ve uzun vadede oyuncak koleksiyonumun tamamını İstanbul’a getirmek istiyorum. Kendime ait bir müze kuracağım. Hamburg’da bir oyuncak tren sergisi açıldı. Yılda 180 bin turist yalnızca o trenleri görmeye gidiyor. Koleksiyonumun 180 bin kişi olmasa da Türkiye’ye turist çekeceğine inanıyorum.