OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 13, 2005 00:00
Bilkent Ãœniversitesi Konser Salonu’nda 26 Ekim 2004 gecesi, onun sesini duyan az sayıdaki ÅŸanslı kiÅŸinin çoÄŸu, Can Dündar gibi, ‘Bir ses duydum; daha önce duyduÄŸum hiçbir sese benzemiyordu’ dediler mutlaka. Ve yine muhtemelen onun gibi devam ettiler: ‘Daha doÄŸrusu, daha önce duyduÄŸum tüm sesler o seste buluÅŸmuÅŸ gibiydi.’BahsettiÄŸi sesin sahibi 24 yaşındaki Cem Adrian. Sesinin özelliÄŸi ise bastan koloratür sopranoya kadar uzanan bir oktav yelpazesinde olması. Daha açık anlatmak gerekirse; aynı parçada, ardı ardına bas, bariton, tenor, alto, soprano, koloratür soprano seslerini çıkarabiliyor. Sesini ayrıca pek çok enstrümana dönüştürebiliyor. Fazıl Say’a göre bile anlatması zor: Cem erkek sesi, Cem kadın sesi, Cem çocuk sesi... Louis Armstrong, Ray Charles, Mariah Carey, Björk, Ruhi Su, Maria Callas, trompet, sürdinli trompet, viyola, ağız mızıkası, Anadolu gırtlağı, Arap gırtlağı, zenci gırtlağı... Ana evreninde pop ama aynı zamanda caz, rock, klasik, etnik, tekno. Hepsi bir kiÅŸi: Cem Adrian.Fazıl Say, -CD kitapçığına yazdığı üzere- Ben Bu Åžarkıyı Sana Yazdım’ı ilk kez dinlediÄŸi o tuhaf yaz gecesinde, gökyüzüne yükseldi, yükseldi... Yıldızlara çok yakın bir yerden, yaÅŸadığımız metropole bakıyordu: Ä°stanbul’a, milyonlarca ışığa, apartmanlara... ‘O nerede?’ diye sordu; ‘Hangı ışık, hangi ev onun?’ Bulmalıyım, diye düşündü.Buldu da. ‘Yıllardır yüreÄŸime dokunabilmiÅŸ tek müzisyen’ dediÄŸi Cem Adrian, ertesi sabah TeÅŸvikiye’de bir kafede karşısındaydı. En peslerden koloratür ötesi en tizlere yayılan, çok oktavlı sesi ve aynı güzellikteki iç sesiyle oturuyordu... Ona, ders verdiÄŸi Bilkent Ãœniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde eÄŸitim almayı teklif etti Fazıl Say. Adrian, birkaç gün sonra Ankara’daydı, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın ÅŸefi Ä°brahim Yazıcı’nın karşısında... ‘Böyle bir ses, dünyaya bin yılda bir gelebilir’ dedi Yazıcı... Doktorlara göre, bedeninde bir mucizeyi taşıyordu; ses telleri normal bir insanın ses tellerinin üç katı uzunluÄŸundaydı. Ve onlarınkinden üç kat daha hassas. Adrian, derhal Bilkent Ãœniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne özel öğrenci statüsünde kabul edildi. Ve hayatı o günden sonra deÄŸiÅŸti.Ä°LK KAYDINI, Ä°LKOKUL DÖRTTE, EVÄ°NDE YAPTISoyadını, doÄŸduÄŸu kentin, Edirne’nin eski adından Adrianopolis’ten alan Cem Adrian, Yugoslav göçmeni bir ailenin iki çocuÄŸundan biri olarak 30 Kasım 1980 günü doÄŸdu. Annesi ev kadını, babası tüccar. Ailesinde müzikle profesyonel olarak ilgilenen kimse yok; ama babasının dinlediÄŸi Yunanca ve Bulgarca ÅŸarkılar, annesinin Trakya türküleri ve ablasının hayran olduÄŸu Michael Jackson, Madonna parçalarıyla büyüdü. Bir dönem o da fotoÄŸraflarını odasının duvarlarına asacak kadar sevmiÅŸti bu sanatçıları ama daha dört yaşından itibaren onun farklı bir yol çizeceÄŸi belliydi.Kendini bildi bileli ÅŸarkı söylediÄŸini anlatıyor. Sesinin farklı -ya da çok daha güçlü diyelim- olduÄŸunu desibel olarak çok yukarı çıktığını, çok çok aÅŸağılara inebildiÄŸini, daha ilkokuldayken fark etti; sevdiÄŸi ÅŸarkıcıları taklit etmeye çalışır, bir gün onlar gibi olmanın hayalini kurarken... Ancak çıkardığı seslerin nasıl adlandırıldığını bilmiyordu elbette. Ä°brahim Yazıcı söyleyene kadar, sesinin dünyaya ‘bin yılda bir gelebilir’ bir ses olduÄŸunu da... Öyle müsamerelerde bütün ÅŸarkıları söyleyen öğrencilerden deÄŸildi, hatta kötü bitmiÅŸ bir müsamere deneyimi bile vardı, daha çok evde kendi kendine söyleyip, üstelik yaptığı her ÅŸeyi daha o zamandan kayıt altına alan bir çocuktu. Ä°lk kayıtlarını ilkokul dördüncü sınıfta yapmaya baÅŸladı. Evdeki iki teybi kullanıp, sesleri üstüste bindirerek... Edirne Birinci Murat Lisesi mezunu olan Adrian, Açık Öğretim Fakültesi Yönetim Organizasyonu bölümüne girdi ama bıraktı, sonra Halkla Ä°liÅŸkiler’e yaptırdı kaydını. O arada Trakya Ãœniversitesi tiyatro grubunda bir süre oyunculukla uÄŸraÅŸtı ve Edirne Su Radyo’da DJ’lik yapmaya baÅŸladı. Sesini ilk kez radyodaki cıngılları seslendirmekte kullandı. Orada geçen altı yılda, sabaha karşı dörtte biten programının ardından saatlerce çalışarak bugününü oluÅŸturacak baÅŸka ÅŸeyler yapacaktı: Mesela bu günlerde piyasaya çıkacak olan albümünü...Radyonun stüdyosu, tonmaystersiz , bilgisayarsız, ilkel bir stüdyoydu. İçerde, CD’yi okuyabilmesi için birkaç kez sallamak gereken bir player, bir kaydedici, eski bir mikser ve ancak vurunca çalışan mikrofondan baÅŸka bir ÅŸey yoktu. En ufak bir senkron hatasında her ÅŸeyin yeniden yapılması gereken böyle bir ortamda, ilkel ama hatasız bir kayıt yaptı Adrian. Önce radyoda çaldığı parçaların, altyapılarından -akorların evrensel ölçüsüne dikkat ederek- daha çok perküsyondan oluÅŸan kendine ait bir altyapı oluÅŸturdu. Sonra üstüne sözleri ve bestesi kendisine ait ÅŸarkıları söyledi. Onun üstüne, -enstrüman çalmayı bilmediÄŸi ve etrafta enstrüman çalan birileri olmadığı için - sesiyle yaptığı enstrümanları bindirdi. Parçaları zenginleÅŸtirmek için de kadın sesleri, erkek sesleri, çıkarabildiÄŸi bilimum sesleri ekledi. Bazı parçalarda 20 sese kadar çıktı ve bir demo meydana geldi.KULÃœPLERDE ÅžARKICIKAFELERDE FALCIYDIVe iki yıl önce, ‘müzik adına bir ÅŸeyler yapabilmek’ için, hazırladığı demoyu da koyduÄŸu bavulunu alıp Ä°stanbul’a geldi, Fazıl Say’ın deyimiyle Adrianopolisli Cem. Biri DJ, biri dansçı iki arkadaşıyla Mistika adlı bir grup kurdu ve Ritz Carlton, Q Jazz Bar, Safran gibi mekanlarda sahneye çıktı. Gündüzleri de Taksim ve Etiler’deki kafelerde falcılık yaptı. Åžimdi fal bakmak, hikayeye oturmuyor gibi görünüyor ama onu tanıyabilmemizin bir nedeni de baktığı fallar. Kader aÄŸlarını örmüştü bir kere...Bir gün bir kadın müzisyene fal baktı, bir süre de sohbet ettiler ve ona dinlemesi için demosunu verdi. DinlediÄŸi ÅŸeyden çok etkilenen -adı bizde saklı- müzisyen, demoyu derhal Fazıl Say’a iletti. Say iÅŸte onu dinleyip, yıldızların oradan hangi ışık ona ait diye bakınmış, sonra da aramıştı. O görüşmeden sonra falcılığı bıraktı, Ankara’ya taşındı ve ummadığı bir ÅŸekilde müzik eÄŸitimine baÅŸladı.Åžimdi Bilkent Ãœniversitesi’nde, özel öğrenci statüsünde, solfej, piyano, armoni, Ä°ngilizce ve sesinin doÄŸal yapısını bozmadan daha rahat kullanmasını saÄŸlayacak bir ses eÄŸitimi alıyor. Önümüzdeki yıl yurtdışında vereceÄŸi üç konseri kesinleÅŸmiÅŸ durumda. Albümünü ise dinleyecilere Edirne’de, o ilkel stüdyo koÅŸullarda yaptığı kaydıyla ulaÅŸacak. Çünkü yapımcılar, tekniÄŸini yeterli buldukları bu çalışmanın orijinal ruhu bozulmasın istediler.Bu yazının konusu olan hikayenin sonuna geldik; ancak Adrianopolisli Cem’in hikayesi daha yeni baÅŸlıyor. Bundan sonra daha farklı, daha zengin, Cem Adrian’lı günlerde buluÅŸmak üzere, arkası yarın...SESÄ°NÄ° ENSTRÃœMAN GÄ°BÄ° KULLANDICem Adrian’ın, yapımını Kadir Dursun Production ve Ä°maj Müzik’in üstlendiÄŸi, bugünlerde piyasaya çıkacak Ben Bu Åžarkıyı Sana Yazdım adlı albümünün en önemli özelliÄŸi enstrümanların yanısıra Adrian’ın sesini de birçok enstrüman gibi kullanmış olması. Söz ve bestelerin çoÄŸu ona ait. Ben Bu Åžarkıyı Sana Yazdım, Bana Özel, Hayat Ben, Edirne Hatırası, Cluster, bir Japon halk ÅŸarkısının altyapısı üzerine yorumladığı Merdivenler, Cem Session ve Orhan Veli Kanık’ın Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk adlı ÅŸiirinin bestesi... Albümde ayrıca, Kimler Geldi Kimler Geçti ve Bilkent Ãœniversitesi’nde Fazıl Say’ın eÅŸliÄŸinde söylediÄŸi Summertime ve Uzun Ä°nce Bir Yoldayım adlı parçaların canlı kaydı da var.Â
button