Güncelleme Tarihi:
Halıcı-Midi Bilgisayarla Beste Yarışması'ndaki en genç adaydı. Sahneye çıktığı anda insanlar yaşının çok küçük olduğunu düşünerek büyük bir performans beklemediler ama o bütün beklentileri alt üst ederek, ‘‘Dünden yarına dair’’ adlı bestesiyle, açık farkla birincilik kazandı.
Sahnede projektörlerin altında yalnız kalmıştı. Mikrofona eğilerek, kendisini tanıttı:
‘‘1981 Erzurum doğumluyum. Böyle bir yarışmaya katılmaktan gurur duyuyorum.’’
Utangaç halli 17 yaşındaki uzun saçlı genç, karanlık salonda tedirgin kıpırtılara neden oldu.
Diğer finalistlerin çoğu konservatuar mezunu olan profesyonellerdi. Liseyi henüz bitirmiş olan bu gencin bu profesyoneller yanında başarı şansı ne olabilirdi ki?
DÜNDEN YARINA DAİR
Jüri üyelerinin kalkık kaşları, birkaç öksürük sesi, hafif fısıltıların ardından Mehmet Can Özer, klavyenin başına oturarak, Cumhuriyet'in 75. yıldönümü temasını işleyen ‘‘Dünden yarına dair’’ adlı bestesini seslendirmeye başladı.
Başlangıçta salona hakim olan tereddütlü hava, müziğin bütün hacmiyle ortalığa kaplamasıyla yerini şaşkınlıkla karışık bir hayranlığa bırakacaktı. Aynı genç, yarım saat sonra sahneye alkışlar arasında yarışmanın birincisi olarak çıkıp ödülünü alacaktı.
Üstelik Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan, İzzet Öz, Faruk Eczacıbaşı gibi isimlerin bulunduğu jürinin değerlendirmesinde açık farkla birinciliği alarak.
Mehmet Can'ın serüveninin başında Orman Mühendisi olan babası duruyor.
Babasının siyah kutuyu eve getirme hikayesini Mehmet Can şöyle anlatıyor: ‘‘Babam benim kahve köşelerinde zaman tüketmemden endişe ediyordu. İlk başlarda futbolcu olmamı istedi. Bana bir top aldı. Ama ben, topa vurmak yerine üstüne oturarak etrafı seyretmeyi tercih edince bu sevdasından vazgeçti. Daha henüz beş yaşındaydım.’’ Oğlunu futbola ısındıramayacağını kabullenen baba Özer çareyi müzik aletleri satan bir dükkana uğramakta bulur ve oğluna ilk orgunu alır.
Her tuşundan farklı bir tını yükselen kara kutunun başına geçen Mehmet Can, kısa sürede kendi başına, hem de çift el çalmaya başlar, klavyeyi. Mehmet Can, ilk bestesini yaptığında ilkokul ikinci sınıftadır. Henüz 8 yaşında.
‘‘Kelimelerimin bittiği yerde müzik başlıyor. Her birey gibi dünyaya birşey bırakmak ve bunu müzik ile yapmak istiyorum. Ve hayatın sunacağı başka hiçbir olanağa ilgi duymuyorum.’’
Ancak Mehmet Can, daha yolun başında olduğunun bilincinde.
Bu yıl beşincisi düzenlenen Halıcı-Midi Bilgisayarla Beste Yarışması'nın kendisine birincilik getirmesi, amacından ya da mütevazılığından birşey kaybettirmemiş.
Yeni gruplar dinlemek, Deep Purple, Vangelis ya da Tangerine Dream'in tekniklerini incelemek, ünlü kompozitörlerin hayat hikayelerini okumak ve daha nicesi, onun müzik kültürüne hergün eklemeye özen gösterdiği mozaik parçaları.
ÖZGÜR VE ÖZGÜN
Bu mozaiğin sonunda ortaya çıkmasını umduğu tablo ise kendi sözleriyle, ‘‘Bilinçli ve ticari kaygılar taşımadan yaratılmış özgür ve özgün bir müzik.’’
Aslında bu felsefesi, kendisine birinciliği getiren son bestesi ‘‘Dünden yarına dair’’de de hissediliyor. Çünkü neşeli, dolu dizgin ve coşku dolu bir bestenin aksine Mehmet Can, sakin, ağır bir üslubu seçmiş:
‘‘Bazılarının besteyi karamsar bulmalarına anlam veremiyorum. Bu besteyi yaparken şen şakrak ezgilere yer veremezdim. O günlerde yaşayan bir insan gibi düşündüm kendimi ve yüreğimde acıyı, gururu, inancı ve yapılan fedakarlıkları hissettim. Bu, benim hissettiklerimdi...’’
Pop müzik tınısız
Belki de sırf bu nedenle, Mehmet Can, bugün Türkiye'de büyük bir dinleyici kitlesi bulunan Türk Pop Müziği'ni de kınıyor:
‘‘Bir zamanlar ben de dinliyordum ama zamanla farkettim ki tınısı yok, duygusu yok. Dar kalıplar içinde, sadece para için yapılmış parçalar...’’ Ancak Mehmet Can, bu müziği dinleyenleri kınamamakta da özenli. Çünkü ‘‘ruhsuz’’ olarak değerlendirdiği birçok parçanın, dinleyici bulmasının ardındaki neden ona göre insanların yaşanmaya zorlandığı koşullar:
‘‘Çöp dolu, altyapısı ve düzeni bozuk bir ülkede yaşıyoruz. Trafik belli, ekonomi belli, stres o kadar yüksek ki, insanlar seçici olamıyorlar ne verilirse kabul edecek kadar yorgunlar.’’
Ancak bu yorgunluğun aşılacağına da inanıyor Mehmet Can, hem de sanatla.
‘‘Çünkü, Hintli düşünür Sufi İnayet Khan'ın dediği gibi insanla evren arasındaki köprüde sanat var, müzik var.’’
Bu köprüde ne pahasına olursa olsun yürümek istediğini de sözlerine ekleyen Mehmet Can, ‘‘Ancak, benim yaptığım elektronik müzik Türkiye'de hiç dinlenmeyen bir tarz. Ama ben bu kitleyi yaratacağım’’ diyor.