Güncelleme Tarihi:
Bugünkü adı SEB olan şirketin Cocotte-Minute yani “düdüklü tencere” tesisleri.
Köklü bir “tenekeci” ailenin üç mirasçısı, Frédéric, Jean ve Hervé Lescure burada, Selongey kasabasındaki tesislerde, o tarihte “etriyeli otoküizör” (yani “kapağı emniyet mandallı basınçlı tencere”) denilen düdüklü tencereyi icat etmişler. Daha doğrusu, Hautier adlı bir Fransız mühendisin 1927 yılında icat ettiği “düşük basınçlı oto-termos” denilen tencerenin kapağını “güvenli” hale getirmişler.
Üç mucit, eski modeller basınçtan sık sık patladığı için, alüminyumdan yekpare bir gövde dökmüşler, kapağa sıcakta yamulmayan iki “tırnak” etlemişler ve, emniyet açısından en önemli buluşları da bu tabii ki, kapağa iki küçük süpap koymuşlar. Biri, fıslamasına alışık olduğumuz dönen süpap, diğeri, daha küçük, buhar fazlasını atan emniyet süpabı...
50 yıldır evlerimizde tıslayan, Selongey’deki fabrikada bugün de yılda 400 bin adet üretilmeye devam edilen DÜDÜKLÜ TENCERE işte böyle doğmuş.
1954’te katılmak istedikleri Ev Aletleri Salonu, işin içinde bir üçkağıt var endişesiyle, düdüklü tencerenin mucitlerini kapıdan çevirmiş. Ancak üç mucit yılmamışlar, kapıdan kovulunca pencereden girmişler, hem de ne giriş: Salonun önünde koskoca bir “düdüklü tencere duvarı” oluşturmuşlar ve mallarını satmışlar. Ev kadınları düdüklü tencereyi kapışmış resmen. Aynı sene, 1954’te tam 820 bin tencere satılmış, ertesi sene 1 milyon, 1956’da da 4 milyon tane!
Le Monde muhabiri Christiane Perruchot’nun haberine göre (7-8 Eylül), mikro-dalga fırınların rekabeti karşısında zorlanan “düdüklü tencere” son, elektronik versiyonu sayesinde, pişirme süresini üçte bire indirerek karşı saldırıya geçmiş...
*
Niye mi bunları anlatıyorum?
Bunlar gerçekten “hayatın içinden” haberler de ondan. Düdüklü tencerenin hayatımızda ne kadar önemli yeri olduğunu bir düşünsenize. Mesela, hayatımızı Gülben Ergen’in iffetinden yahut Tuğba Özay'ın frikiğinden daha çok etkilemiştir, bu kesin!.. Siz, merak etmez misiniz kadınların hayatını bu kadar kolaylayan, her eve giren bu kadar basit ama lazım bir fikrin, ürünün nasıl ortaya çıktığını? Ben böyle gerçek başarı öykülerine bayılırım...
İkincisi, Türkiye’de de gelişecektir eminim, “ekonomik geziler” turizmin önemli bir branşı haline geldi dünyada. “Ekonomik keşif” dedikleri, kamuya ya da özel sektöre ait atölyelere, fabrikalara, barajlara, işte ne bileyim elektrik santrallerine filan yapılan resmen “turistik” geziler. Türkiye’de malum, böyle adı koyulmamış “ekonomik geziler” yapılıyor zaten yıllardır. Mesela, en önemlisi GAP gezileri (Gapısında GAP yazıyo diye gapıp da gaçmak mı gerekir?), Kapadokya’daki çömlek atölyeleri, şarap mahzenleri... Sakın ha küçümsemeyin! Fransa’da 2001 yılında, ekonomik gezilere katılan turist sayısı kaç, biliyor musunuz? On-beş-milyon! (Türkiye’ye gelen toplam turist sayısından yüzde elli fazla...) Mesela, Rance’taki, deniz dalgalarından enerji elde eden santrali gezenlerin sayısı yılda 300 bin, Kronenburg bira fabrikasını gezenlerin sayısı 30 bin!..
Ayrıca ve nihayet, düdüklü tencere benim “siyasî teorilerim” içinde önemli bir yer tutar ki, bu konuya girersek laf uzar, bilenler bilmeyenlere anlatsın!