OluÅŸturulma Tarihi: Mart 02, 2004 00:00
Toz maskeleri gerçekten işe yarıyor mu?SORU: Büyük kentlerde
trafik inanılmaz boyutlara ulaşan bir hava kirliliğine neden oluyor. Örneğin Manila ve Bangkok gibi bir çok Asya şehrinde hava o kadar kirli ki insanlar günlük yaşamlarında sürekli olarak burunlarını ve ağızlarını mendillerle kapatarak dolaşıyor. Trafik polisleri toz maskelerini hiç çıkarmıyor. Peki bu tür basit önlemler gerçekten işe yarıyor mu?YANIT 1: Mendille ağız ve burunu kapatarak dolaşmak işe yarayan bir önlem olmasa gerek. Bu yolla sadece çapı 10 mikrometreden büyük parçacıkların solunum sisteminize girmesini önleyebilirsiniz, bu parçacıklar da zararsızdır. Kaldı ki bu büyüklükteki parçacıkları burun deliklerindeki kıllar zaten tutarlar. Havası kirli bir şehirde bir gün geçirdikten sonra beyaz bir mendile sümkürürseniz burun deliklerinizdeki kılların bu işi gerçekten başardıklarını mendilinizin alacağı renkten rahatlıkla anlayabilirsiniz.Çapı yaklaşık 7 mikrometre olan ise ancak ağıza ve boğaza kadar ulaşabilirler, bunları da öksürerek ya da hapşırarak dışarı atarsınız. İnsanın başına asıl belayı açan parçacıklar, çapları 1.1 mikrometreden küçük olan ve ciğerin çok derin bölgelerine kaçabilenlerdir. Bu parçacıklar alveollere büyük zararlar verirler. Böyle parçacıklardan toz maskesiyle korunulabilir ama bunun yüze doğru düzgün oturan, kontrol edilmiş ve filtresi gereğince değiştirilmiş bir maske olması gerekir. Ama insanların şehirlerde bu şekilde dolaşması tabii ki bir trajedidir, araba üreten firmaları azıcık masrafa girip çevreye zarar vermeyen modeller üretmeye zorlamak da şimdiye kadar kimsenin tam olarak başaramadığı bir iştir. YANIT 2: Asya'daki bu şehirlerde yaşayan ve her gün ağızlarını burunlarını mendillerle kapayarak sokakarda koşuşturmak zorunda kalan bu zavallı insancıklara bu mendiller hiç bir biyolojik yarar sağlamıyor. Bu mendillerin olsa olsa bir tek yararı olabilir, o da bu şehirleri anlatan televizyon belgesellerini izleyen batılıların, burunlarında mendillerle dolaşan bu insanları görünce oralara turist olarak gitmekten vazgeçmeleri ve ek kirliliğe neden olmamalarıdır. Ebebulguru ne zaman düşer?Soru: Kışın sonlarında ve ilkbaharda çoğunlukla gök gürültüsüyle birlikte düşen sütbeyaz kar tanelerine ebebulguru denir. Peki bunların kar ve dolu tanelerinden farkı ne? Yanıt: 1-5mm den büyük kar taneleri meteorolojide dolu olarak adlandırılır. Bunlar yağmur bulutlarında Ğ4 derecelik sıcaklıkta ya da içlerinde inişli çıkışlı rüzgarların estiği fırtına bulutlarında ürerler. Güçlü rüzgarlar nedeniyle iyice soğuyan su damlacıkları buz ya da kar kristallerine dönüşürler. Şeffaf olmayan bu buz taneleri ‘donmuş kar taneleridir’. Fakat ebebulguru farklı koşullarda da oluşabilir. Yüksek bulutlardaki kar eriyip tekrar donduğunda
meteoroloji uzmanları ‘Kırağı tanesinden’ söz ediyorlar. Ebebulguru yaÄŸdığında bulutlarda fazla nem bulunmaz. Bu durum özellikle de ilkbahardaki kuru soÄŸuk havalarda böyledir. EÄŸer bulutlardaki nem oranı fazlaysa daha iri taneler yani gerçek dolu taneleri yaÄŸar. Kafeinin uyarıcı etkisi nereden kaynaklanıyor?Soru: Kafeinin hep uyarıcı, dolayısıyla örneÄŸin uyku geciktirici olduÄŸu söylenir. Peki kafeinin bu uyarıcı etkisi nereden ileri geliyor?YANIT: Belçika'daki Universite Libre de Bruxelles'den Dr.Marc Parmentier baÅŸkanlığındaki Fransız, Ä°sviçreli ve Ä°ngiliz bilim adamları, fareler üzerinde yürüttükleri bir çalışmada kahvenin beyni nasıl etkilediÄŸini ve fazla miktarda içilen kahvenin uyarıcı etkisinin nereden kaynaklandığını araÅŸtırdılar.Deneyde kullanılan fareler özel olarak yetiÅŸtirildi. Bu farelerin beyinlerinde sinyal göndrerici olarak görev yapan molekül, A2a adenosin reseptörü çıkartıldı. Bu genetik kusur hayvanlarda bir dizi olumsuz etkinin ortaya çıkmasına yol açtı. Son derece huzursuz oldukları izlenen farelerde, yüksek tansiyon, yüksek nabız, hızlı kan pıhtılaÅŸması ve acıya karşı duyarsızlık saptandı. Ayrıca erkek farelerin diÄŸer erkek farelere karşı saldırgan bir tutum içine girdiÄŸi görüldü.Adenosin, beyindeki bir cins sinir hücresinin ürettiÄŸi küçük moleküldür ve komÅŸu sinir hücrelerine sinyal göndermeye yarar. KomÅŸu sinir hücresinin adenosini keÅŸfetmesi, ancak adenosin reseptörü yardımıyla gerçekleÅŸir. Kafein geçici olarak bu adenosin reseptörünü bloke eder. Bu nedenle kahve tiryakileri ile A2a adenosin reseptörü bulunmayan fareler arasında benzerliklerin ortaya çıkması rastlantısal deÄŸildir.Kafein en fazla kullanılan uyarıcı ilaçlardan biridir. Olumlu yönlerinin yanısıra yan etkilerine de kolay tolere edilmesi ilacın yaygın bir ÅŸekilde kullanılmasına yol açar. Ancak son yıllarda tansiyon çıkartmayan, nabzı hızlandırmayan, huzursuzluk hissi uyandırmayan bir uyarıcı üretme hevesine kapılan bilim adamları, çalışmalarını A2a molekülü üzerinde yoÄŸunlaÅŸtırıyorlar.En az 4 çeÅŸit adenosin reseptörü olduÄŸu biliniyor, ancak hangisinin kafeinin etkisinden sorumlu olduÄŸu henüz bilinmiyor. Dr.Parmentier ve ekibinin yetiÅŸtirdiÄŸi farelerde, A2a adenosin reseptörünü bloke eden ilacın uyarıcı olarak etki yaptığı kanıtlandı. Ancak bu ilacın huzursuzluk, yüksek tansıyon gibi yan etkilerinin giderilmesi gerekiyor.Kahve içen insanların hareketleri bir süre sonra yavaÅŸlar. Ancak bu hareket yavaÅŸlatıcı etkinin A2a reseptöründen deÄŸil, baÅŸka bir adenosin reseptöründen kaynaklandığı artık biliniyor, çünkü A2a reseptörü alınmış farelerın davranışlarında yavaÅŸlama saptanmadı.Ä°laç ÅŸirketlerinin araÅŸtırma ve geliÅŸtirme bölümlerinin yeni boy hedefi A2a adenosin reseptörü. Bu reseptörün, aÄŸrıların giderilmesindeki rolü üzerinde çalışılıyor. Özellikle de baÅŸ aÄŸrısının giderilmesinde kafeinin etkisi araÅŸtırılıyor. Bu etkinin A2a adenosin reseptörünü bloke eden kafeinden kaynaklandığı düşünülüyor. Kaldı ki Parmentier'in A2a reseptörü alınmış farelerinin, acı karşısındaki tepkisinin normal farelere oranla daha yavaÅŸ olması bu kuramı kuvvetlendiriyor.A2a reseptörünü baskılayan ilaçlar, büyük bir olasılıkla, kan pıhtılaÅŸmasında ortaya çıkan bozuklukların tedavisinde de kullanılacak. Kan trombositlerinin sorumluluÄŸunda olan pıhtılaÅŸma, yaraların iyileÅŸmesini saÄŸlar. PıhtılaÅŸmasının olmaması kesinlikle ölüme yol açar. Ayrıca damarlardaki yetersiz pıhtılaÅŸma kalp krizlerine ve felçlere zemin hazırlar.A2a reseptörü çıkartılmış farelerde pıhtılaÅŸmanın normal farelere göre daha hızlı gerçekleÅŸmesi, pıhtılaÅŸma bozukluklarından kaynaklanan hastalıkların tedavisine yeÅŸil ışık yakıyor. Tedavi aÅŸamasında pıhtılaÅŸma bozukluÄŸunun türüne göre, adenosin reseptörlerinin bloke edilmesi veya uyarılması gerekiyor.Bitkinin kenarları buz tuttu yüzeyi tutmadı, neden?Soru: Bahçemde çobanpüskülü yetiÅŸtiriyorum. Geçen yıl çok ÅŸiddetli bir don oldu, çobanpüskülü yapraklarının kenarları buz tuttu fakat yaprakların yüzeylerinde hemen hemen hiç buz tabakası oluÅŸmadı. Bir arkadaşım durumun yaprakların eÄŸrilik yarıçapıyla ilintili olduÄŸunu söylüyor, bu doÄŸru mu?Yanıt 1: DoymuÅŸ havanın içinde su damlacıklarının oluÅŸabilmesi için, üzerinde yoÄŸunlaÅŸmanın olabileceÄŸi yoÄŸunlaÅŸma çekirdekleri gereklidir. Bu yoÄŸunlaÅŸma çekirdekleri toz kaynaklıdır, ama yaprakların keskin kenarları ve uç kısımları da belirli ÅŸartlar altında böyle yoÄŸunlaÅŸmaların olabilmesine olanak verir. Çok soÄŸuk kış günlerinde su, aynı anda yoÄŸunlaşır ve donar, yani su buharı-buz geçiÅŸi çok kısa zamanda gerçekleÅŸir. Çobanpüskülü de keskin kenarlı yaprakları olan bir bitki olduÄŸundan su buharının buza dönüştüğü yer, yaprakların kenar kısımlarıdır.Yanıt 2: Çobanpüskülünün üst yüzeyi balmumunu andıran garip bir maddeyle kaplıdır, bu madde yaprağın su kaybetmesini önler. Bu maddenin molekülleri yüksüzdür ve su moleküllerini ters yöne iter (su molekülleri yüklüdürler). Dolayısıyla yaprağın yüzeyinde oluÅŸan çiÄŸ damlacıkları kenarlara yönelirler. Sonuç olarak buz örtüsüne sadece yaprağın kenarlarlarında rastlarsınız.Â
button