Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 2003 00:00
LİSEYİ bitirdikten yıllar sonraydı. Sınıf arkadaşlarımdan birine rastladım. Bir yerde oturup uzun uzun söyleştik. Derin bir çöküntü içindeydi. Nedeni de yaşamını altüst eden hastalığıydı. Büyük bir bezmişlik içinde anlatmıştı derdini. Her iki böbreği de çalışmıyordu. Onun için haftada 3 gün diyalize giriyordu. Kendisine böbrek nakli gerekiyordu. Ama uygun böbrek bulunamıyordu.‘‘Artık bıktım. Neler çektiğimi bilemezsin. Haftada üç gün 5-6 saat diyaliz makinesine bağlanıyorum. Makineden ölü gibi çıkıyorum. Yani senin anlayacağın 3 gün perişan oluyorum. Onun dışında yemem içmem, yaşamım her şeyim kısıtlı. İşte bu koşullarda yaşama savaşı veriyorum.’’Bu çaresiz hastalık yüzünden bir yuva kuramadığını da üzüntüyle anlattı. Onu dinledikçe içim parça parça oldu.Ben o arkadaşımla karşılaştıktan sonra böbrek hastalarının çektiklerinin ne kadar yıkıcı olduğunu öğrenmiştim. Hepsinin tek bir umudu var, kendilerine uyan bir böbrek bulmak. O zaman hiç değilse diyaliz işkencesinden kurtulabiliyorlar.Hepsi bu umutla yaşıyor. Yoksa çektikleri dayanılacak gibi değil.* * *Beni bu anılara bir okurumdan aldığım mektup götürdü.Mektubu yollayan, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Bölümü'nde uzman olan Dr. Gülay Aşcı.Mektubunda, ‘‘Diyaliz hastalarını hiç tanıyor musunuz? Onların ve yakınlarının içten içe nasıl bir psikolojik çöküntü içinde olduklarını biliyor musunuz?’’ diye soruyor. Sonra da bu talihsiz insanları şöyle tanımlıyor:‘‘Yaşama küsmek, tat alamamak, kendini yük olarak hissetmek... İşe yaramamazlık duygusu... Yarım insan olarak yaşamak...’’Dr. Aşcı, bu yok oluşa dönük ruh halinin hastaların tedaviye uyumlarını engellediğini, yaşamlarını kısalttığını vurguluyor. Bir gün bir hastası, Dr. Aşcı'ya, ‘‘Bir şeyler yapsak. Örneğin tiyatro. Yapamaz mıyız?’’ diyorDr. Aşcı ‘‘Elbette’’ diye yanıt veriyor. Veriyor ama nasıl? Gerçekten de bu başarılabilir mi?Ve macera böyle başlıyor. Haftada üç gün diyalize giren 20 hasta bu maceraya katılıyor.Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu bir profesyonel de bu işe inançla sarılıyor. Bu 20 hasta, iki gün de tiyatro çalışmaları için geliyor hastaneye.Bunu gören 20 hasta da Türk Sanat Müziği çalışmalarına başlıyor.* * *Dr. Aşcı bu değişimi şöyle anlatıyor:‘‘Her şey değişmeye başladı yavaş yavaş... Kendine bakan insanlar, taranmış saçlar, giyimine dikkat edenler... Bazen de hasta yakınlarından bazı şikáyetler... Genç kızın ağabeyi, diyaliz hastası kardeşinin giyinip süslenip, gezdiğinden yakındı. Kadın, diyaliz hastası kocasının rolünü çalışmak için akşamları konuk istememesinden dert yandı.’’Aradan 4 ay geçtikten sonra bu talihsiz hastalıkla boğuşan insanlar olağanüstü bir çabayla ürettikleri sanat ürünlerini sergileme noktasına geldiler.Yarın İzmir İsmet İnönü Kültür ve Sanat Merkezi'nde insan iradesinin, kararlılığının gücünü gösterecekler.Ben orada olmak ve bu insanları alkışlamak isterdim. Yoğun işlerim nedeniyle bunu yapamıyorum, ama kalbim ve alkışlarım onlarla beraber olacak.Dr. Gülay Aşcı'yı ve hastalarını kutluyorum.
button