Oluşturulma Tarihi: Ocak 08, 2007 00:00
Melisa Sözen henüz 21’inde... Ama şimdiden Yeşilçam’ın en iddialı projelerinin değişmez yüzü olmayı başardı. Özellikle dönem filmlerindeki performansıyla beğeni kazanıyor.
Özellikle dönem filmlerindeki performansıyla ustaların yüzünü güldüren Sözen, kural dinlemiyor, inandığı projeye atılıyor ve "Ünlü olmak değil, oyuncu olmak istiyorum" diyor.Önce Derviş Zaim’in "Cenneti Beklerken"i, ardından Semir Arslanyürek’in "Eve Giden Yol"u... Filmleriniz birbiri ardına girdi...
- Evet, geçen yıl çok yoğun geçti. Çünkü çok güzel projeler geldi. İnandım ve kadroda yer almaktan keyif aldım.
"Cenneti Beklerken"de bir cariyeyi canlandırdınız... Nasıl hazırlandınız bu role?
- Cariyeler hakkında çok şey okudum; Derviş Zaim bana çok fazla kitap önerdi. Ayrıca
filmler izledim. Malum; cariyeler erkeklere satılıyor. Filmde, beni ikinci kez satmaya giderlerken dağda öldürülüyorlar ve beni bulan Serhat Tutumluer yani Eflatun bana sahip çıkıyor. Onu tanıyınca da Leyla insan kavramının olduğuna inanıyor.
Ya "Eve Giden Yol"daki rolünüz...
- 1914 yılında, I. Dünya Savaşı sırasında geçen bir aşk-intikam hikayesi... Orada bir ağanın kızını oynadım. Erkek gibi yetişmiş ama kadınlığı ve zerafetini unutmayan bir karakter... Hakikati sevgilisinde buluyor ve bir tek onun uğruna savaş vermeye başlıyor. Sevgilimi de Erdal Beşikçioğlu canlandırdı.
Kaç yaşındasınız?
- 21...
Biraz hızlı mı koşuyorsunuz, yoksa bu size göre normal bir tempo mu?
- Aslında hızlı koştuğumu düşünmüyorum. Ben 12 yaşından beri dans ediyordum ve sekiz yaşımdan beri de oyuncu olmak istiyordum. Bunu 14 yaşında başarabildim. 14’ümde Levent Özdilek ve Nilgün Belgün ile bir dizide rol aldım. Ondan sonra birden arka arkaya geldi her şey.
Gerçek anlamda kim keşfetti sizi?
- Nasıl olduğunu tam bilmiyorum. Ama "Çemberimde Gül Oya"dan önce hem "Bana Şans Dile"de hem de "Asmalı Konak"ta Çağan Irmak’la beraber çalışmıştık. "Çemberimde Gül Oya" gündeme geldiğinde Çağan beni zaten tanıyordu. Sanırım yapabileceğime inanmış ve dizinin kadrosunda olmamı istemiş. Zaten birkaç iyi iş çıkardıktan sonra piyasada -böyle söylemekten de nefret ediyorum- bilinmeye, tanınmaya başlıyorsunuz. Dolayısıyla bir süre sonra otomatikman insanların aklına geliyorsunuz.
Sizi oyunculuğa iten neydi?
- Audrey Hepburn! Onun filmlerini izliyordum, onun filmleriyle büyüdüm. Bir de benim ailemde herkes sinemaya çok meraklıdır. Ayrıca ben çok şey olmak istiyordum ve birçok şey olabileceğim tek meslek oyunculuktu! Gerçek hayatta olamayacağım birçok karaktere kamera önünde bürünebilirdim.
Mesela...
- Bir bankacıyı oynayabilirim, bir hayat kadını olabilirim veya psikopat bir katil olabilirim, her şey...
Ama enteresan şekilde sürekli dönem filmlerinde rol alıyorsunuz. Bu sizin tercihiniz mi?
- Tercih değil, öyle denk geldi. Öte yandan bu hem enteresan hem de benim açımdan çok güzel bir durum... Çok seviyorum dönem filmlerinde oynamayı, çünkü bir anda ait olmadığın bir döneme dahil oluyorsun. Tabii ki ömrümün sonuna kadar dönem filminde oynamak istemiyorum.
Peki böyle bir şansınız olsaydı, siz hangi dönemde yaşamak isterdiniz?
- Ben her döneme, çağa gitmek isterdim... Bakıp geri dönmek ne kadar keyifli olur, bir düşünsenize!
Hollywood gibi büyük hayaller kuruyor musunuz?
- Yok canım, benim "Gidip de Hollywood’u fethedeceğim, çok ünlü olacağım, sonra da buraları bırakacağım" gibi bir iddiam yok. Kaldı ki bireysel başarı bana cazip gelmiyor. İsterim ki Türk sineması gidip de fethetsin orayı. Ben bu işi Türkiye’de yapıyorum ve birlikte çalıştığım insanlardan çok memnunum. Hem bu kadar çok yurtdışında çalışmak isteyen varken, burada kalmak daha mantıklı görünüyor bana!
Yer aldığınız projelerde, "cüretkar" tabir edilen sahnelerde görünmekten pek kaçınmıyorsunuz. Katı kurallarınız yok gibi...
- Herkesin düşüncesi farklı olabilir, saygı duyarım, ama ben oyunculukta kural olabileceğini sanmıyorum. "Soyunmam, öpüşmem" diye kurallarım yoktur. Tabii sırf filmin reklamı olsun diye konulan sevişme sahnelerinde de oynamam. Maddi kaygılar yaşasam bile bazı işlere evet demem mümkün değil. Ayrıca bu piyasada birlikte çalışmak istemeyeceğim isimler de var. Onlarla çalışabilmek için çok zor durumda kalmam lazım!
Yeni nesilden özellikle beraber çalışmak istediğiniz isimler var mı peki?
- Bence bir oyuncu, her zaman beraber oynadığı kişilerden veya yönetmenden ne alırım diye bakmalı. Bu şekilde düşününce beraber çalışmak istediğim çok insan olduğunu görüyorum. Devin Özgün Çınar, Özge Özberk, Özgü Namal gibi isimlerle çalışmak ve onları televizyonlarda çok daha fazla görmek istiyorum.
Gelecek için hedefleriniz nedir?
- Sadece oyunculuk. Bugün için bu böyle... Yarın ne olur bilemem, ama şu kesin ki ünlü olmayı değil, oyuncu olmayı istiyorum. Şöhret çabuk bitebilir. İyi bir oyuncu olursan bu hayat boyu devam eder.
Jön kavramı tarih oldu ama bizde hálá tartışılıyor
Genç bir oyuncu olarak, Türk sinemasında jön sıkıntısı çekildiğini düşünenlere katılıyor musunuz?
- Dünyada jön kavramı bitmişken, bizde hálá niye tartışılıyor, bunu anlamıyorum. Bu kavram sadece eski Türk filmlerinde veya Frank Sinatra filmlerinde kaldı. Artık taşbebek gibi kız, manken gibi erkek kalıpları yok. Sonuçta erkek çok yakışıklıdır ama çok da yeteneksizdir ki bunun örnekleri var bizde, o zaman ne işe yarar yakışıklılığı?