Oluşturulma Tarihi: Ocak 08, 2005 00:00
EPEY süre, Mahmutpaşa’nın don ve fanila konfeksiyonculuğunu öğrenmiştim.Diyelim ki, yarı toptancı bir mağazada patronun gözüne girip kasanın da arkasına oturmak isteyen muhteris bir tezgáhtar gibi, mensucat işlerinde erbáb kesilmiştim.Enva-i çeşit tişörtler mi; çifte dublaj gocuklar mı; ‘v’ yaka penyeler mi; daha da öteye gideyim, yatak çarşaf ve kılıflarının pamuk oranlarını mı, hepsini bülbül gibi sayabilirdim.Sanki, Anadolu’dan mal almaya gelmiş bir taşra esnafına ellerini oğuşturarak yaklaşan o açıkgöz tezgáhtarım da, ‘mamûlátımıza güvenebilirsiniz’ diye yemin billah ediyorum.Nasıl ve niçin mi?* * *YOK, ekmeği aslanın ağzından kapmak için çok baltaya sap oldum ama, tekstil hariç! Babam ise ne ‘overlokçu aranıyor’ ilánı veren bir mensucat fabrikasını; ne de girişte ‘müşteri velinimetimizdir’ tabelásı taşıyan bir hazır giyim mağazası miras bıraktı.Ben yukarıdaki ‘bilgi dağarcığı’na şimdiki mesleğim sayesinde vakıf oldum.Çünkü, yıllarca ve yıllarca Brüksel’de ‘diplomatik muhabir’ olarak çalıştım.Ve, o tarihlerde burada gazetecilik yapıp da teksilde uzmanlaşmamak düşünülemezdi.Türkiye - AET ilişkilerinin en hayati noktasını ‘don - fanila meselesi’ oluştururdu.* * *NİTEKİM, loş bir ‘avrokrat’ memur ‘hırka kotası aşıldı’ notunu mu yazdı, eğer siz bunu baştan çıkarttığınız kaknem sekreter vasıtasıyla öğrendiyseniz, derhal telekse koşun! Atlatma haberi ertesi gün manşette görerek şişinir; sonra Başbakan’ın ‘hunhar Ortak Pazar kotasına misillemeden korkmayız’ diye zehir zemberek demeç verdiğini okurdunuz. Zaten hemen Türkiye’den gelen ihracatçılar da AET’yle anan yahşi, baban yahşi pazarlığa oturururlardı. İçeride kavga gürültü, siz cigara ve kahve içerek sabahı edeceksiniz. Eh, tezgáh pratiğine ek olarak bir de, yok ‘Çokelyaflılar Anlaşması’, yok Euromed Sözleşmesi’ diye tüm karınağrısı kitabiyatta da ‘alleme-i cihan’ kesilmiş olurdunuz.Ben de işte tüm bunlardan ötürü donların, fanilaların, sutyenlerin cinsini öğrenmiştim.* * *HAYIR hayır, yukarıda ‘karınağrısı’ dediğim için olayı küçümsediğimi sanmayın.Aksine, ‘yetmiş sente muhtaç’ bir Türkiye’de tekstil sektörü hayati önem taşıyordu. 700 bin istihdam ve 17 milyar dolar dışsatım, zaten bugün de çok büyük önem taşıyor.Nitekim, DTÖ’ye üye olan Çin’in 1 Ocak’tan beri ihracat serbestisi elde etmesi, haklı olarak, maliyet nedeniyle pazar kaptırmaktan endişelenen üreticilerimizi çok korkutuyorAncak burada sonsuz iyimser bir şey var ki, mutlaka ve mutlaka görmemiz gerekiyor. * * *ÇÜNKÜ, ‘ulusalcılar’ın ‘sömürgelişiyoruz’ diye yaygarasını koparttığı ‘Gümrük Birliği’ sayesindedir ki, şimdi sektörde ‘dev’ olmuş bir Türkiye’nin AB’ye ihracat kotası motası kalmadığı gibi, aksine, o Türkiye artık aynı AB ülkeleriyle aynı kaygıları yaşıyor. On - yirmi yıl önce duvar örmek için Brüksel’in kendisine getirdiği ‘haksız rekabet’ ve ‘ucuz maliyet’ argümanları, bugün Ankara tarafından Pekin’e yönelik tekrarlıyor.Başka bir deyişle, ülkemizin uluslarası skalada ‘sınıf atladığı’ göz çıkartıyor.Ayrıca, örneğin bu defa demir - çelik ihracatımızdaki patlamanın yine aynı Çin’in talebinden kaynaklanmasındaki gibi, ‘kahrolsun’ slogancılığına indirgenemeyecek kadar çetrefil bir olgu olan ‘küreselleşme’ yeni dönüşümler yaratıyor. Onları kaçınılmaz kılıyor.Özellikle Türkiye gibi refahta ‘orta boy’u aşmış ülkeler açısından, ‘küresel’ iktisadi verkörler bazen birbirleriyle çelişse dahi, birbirlerini tamamlayan bir seyir de izliyor.Konfeksiyon tezgahtarı dükkan değiştiriyor, bilgisayar mağazasında kasiyer oluyor.‘Ulusalcılar’, hadi buyrun buyrun, ihraç ürünü don ve fanilarımız has pamuktandır!
button