Güncelleme Tarihi:
Hijyen Nazisi Nazlı, fırın tepsisinin kenarındaki küçük lekeyi tespit etti. Tepsiyi Müzeyyen Hanım’ın kafasına vuracak neredeyse. “Bu lekelere hiç dokunmamışsınız, bu kadar olur pes!” diye hırladıkça hırlıyor. TV kumandasının altındaki tozu görünce daha da sinirleniyor, tost makinesinin içi temizlenmedi diye gözü dönüyor. Temizlikten anlamayan Müzeyyen kadınının kafasını viledaya geçirir ibret olsun diye. Halbuki o, ‘süpürge açıldığında’ bütün odanın temizlenmesi gerektiğini, büfe camlarını gazete kâğıdıyla parlatmayı, çaydanlığı ovalamadan bulaşık makinesini koymanın günah olduğunu, aynı suyla iki odanın silinmeyeceğini çok iyi biliyor. Müzeyyen ise “O kadar kusur kadı kızında da olur” diyerek mikrodalganın üstünü silmedi, tost makinesinin içindeki kurumuş peynirlere dokunmadı. Sıfırsın Müzeyyen, yüz karası!
CIKCIK KOROSU GÖZLEM ODASINDA
‘Evim Evim Temiz Evim’, Samanyolu TV’nin hafta içi her gün yayımladığı bir cinnet vakası. Yemekteyiz formatını ‘titiz ev hanımlarının’ dünyasına taşıyor. Beş kadın, evlerini temizlemeye vakti olmayanların (anlamı parti yapan bekârlar, sorumsuz anneler, öğrenciler) dairelerini domestik süper güçleriyle kurtarıyor. Her biri berbat haldeki mutfak, salon ve banyoyu sırayla temizlerken geri kalan dörtlü cıkcık korosu bir odaya doluşup çaylarını içerek televizyon ekranından pislikle boğuşan çaresizi izliyor.
Temizliği yapan, evi kirletene çemkirirken (“Annelerinden hiç bir şey görmemişler. Bunlara genç diyemiyorum. Defile yapılmış burada. Bu nasıl parti?”), ‘gözlem odasındakiler’ temizleyeni lime lime ediyor.
GENÇLER YALNIZ BIRAKILINCA NE OLUR?
Bu, ‘titizliğe övünen Türk kadını’ kilişesi üzerine kurulan bir fikir. Fakat sorun şurada: Temizlik bir hobi ya da yetenek değil, bir gereklilik, hatta zorla yapılan bir ‘ev işi’. Bu sıradan iş üzerindeki saçı başı dağılmış kadıncağızı izlemenin yarattığı röntgenleme hissi çok rahatsız edici. Daha da kötüsü, temizlenmeye gidilen evlerin pisliğini tüm detaylarıyla görmenin müstehcenliği. İki bekâr oğlanın tuvaletindeki çişleri temizleyen yabancı bir kadın, parti veren kızların dışarıdan ısmarladığı yemeklerin artıklarına yapılan zoom, öğrencilerin koltuğa, abajurun kenarına fırlatılmış elbiseleri, ortaya saçılmış ayakkabıları, sehpaya yapışmış mandalina kabukları, tavadaki kurumuş yumurta akı... Bütün özel eşyalar ve ‘dün gecenin’ mahremiyeti bu mazbut ‘squad’ın elinde un ufak oluyor.
Ve gözlem odasında oturup kendi muhafazakâr hükümdarlıklarında müthiş bir özgüvenle ‘sarı bez’ kullanma yeteneklerini, buharlı elektrik süpürgesiyle karo aralarını temizlemenin hazzını konuşuyorlar. Bunu yapamayan herkesi de suratlarına tükürmek istercesine kötü yürekli bir ağızla eleştiriyorlar.
Programın sunucusu da “Ee Adalaet Hanım, yastıkları çevirmeyi unuttunuz. Rakipleriniz ne diyecek bu duruma?” gibi saçma sapan laflar arasında ders vermeyi ihmal etmiyor. “Maalesef gençler evde yalnız bırakılınca böyle kötü durumlar olabiliyor” gibi ayar veriyor. Kötü durum dediği de genç kızların partisi.
‘Evim Evim Temiz Evim’ pek çok yönüyle acıklı, çoğunlukla da huzursuzluk verici bir seyir.
‘Ev hanımının’ içine sıkıştığı mutsuz kutuyu buharlı makine, tel zımpara, bulaşık parlatıcısı gibi icatlarla aydınlatmaya çalışmasını izlemenin üzüntüsü bir tarafa... Daha da bunaltıcı olan, tüm bu acayip fetişlerin ‘öteki pislere’ açılan savaşın silahları olduğunu görmek. Dağınıklığın ahlaksızlık olduğu bir dünyayı o klostrofobik gözlem odasından röntgenlemek. Oya Hanım’ın dediği gibi ‘kaynara koysan’ temizlenmeyecek bir kir bu.