Güncelleme Tarihi:
Karın arsızca yağdığı bir gün. Akatlar’da, merkezinde spor salonu bulunan bir komplekste Demet Evgar’la buluşmayı bekliyorum. Kapüşonlu bir sweat-shirt, blucin, hava şartlarına uyumlu bir montla çıkıp geliyor. Bir hafta önce Swissotel’de fotoğraf çekimlerine yaptığım kısa ziyaret sırasında gördüğüm haliyle, smokinle filan gelecek değil zaten!
BU FOTOĞRAFLAR ÇOK KONUŞULACAK
Buluştuğumuz kahvedeki çoğu orta yaşı devirmiş sportmen kitle “Severek izliyoruz” diyerek karşılıyor. “Dışarıda mı otursak?” diyor ki, benden tam puan alması için -çok da mühim ya!- yeter de artar; zararlı alışkanlıklarımı sürdürebileceğim...
Bahçede, şaşırtıcı düzgünlükte yapılmış, örneklerine ancak çocukluk hatıralarımızda, kitaplardaki imajlarda rastlayabileceğimiz bir kardanadam var. Kulakları portakal kabuğu, gözleri ve ceket düğmeleri zeytin, burnu havuç. “Bu kadar düzgününü görmeyeli çok olmuştu” diyorum, “Ben de” diyor Demet Evgar samimi bir şaşkınlıkla.
AMY’NİN KAPISINA İLK ÇİÇEĞİ BEN KOYDUM
İkinci cümlemi kuramadan, kar sonrası çıkan güneş hakim oluyor bünyesine kardanadam abinin, havuç burnu düşüyor. Gayet bayat “Çok yaşa dediğim, sabahı görmüyor” esprisini yapıyorum.
Fakat benden aşağı kalır yanı yok, harika bir Amy Winehouse anekdotuyla karşılık veriyor: “Amy Winehouse’u çok severim. Öldüğü gün Londra’daydım. Çok garip bir şey oldu. Arkadaşımla konuşuyoruz, ‘Bence çok yakın bir zamanda Amy’nin öldüğünün haberini alacağız’ dedim. 5 dakika sonra haber geldi, Amy ölmüş. Dedim ki, ‘Kalkıp gideceğiz, evini bulacağız.’ Evinin Camden Town’da olduğunu biliyorum. Sora sora bulduk. Kapının önüne ilk çiçeği ben koydum. Çiçeği bırakırken Amy Winehouse’u evden çıkarıyorlardı, o kadar erken ulaşmışız. Daha kalabalık toplanmamıştı, sadece bir-iki tane duyup gelen gazeteci vardı.”
Hikaye hazin fakat bende bir rahatlama oldu haliyle. Neticede bir kardanadamın burnunu düşürmüşüm, çok mu?
BENDİNE SIĞMAYIP TAŞAN HEYECAN
Demet Evgar’la içinden bolca tiyatro, Ahmet Hamdi Tanpınar, çiftlik hayatı, Kings of Convenience, kediler, meşhur dersem yalan olacak Türk hafiyesi Amanvermez Avni’nin hayret verici maceraları, Kemancı Rock Bar falan ve filan geçen bir konuşma yaptık.
Konuşurken karşısındakini teslim alan bir samimiyeti, özellikle tiyatro projelerinden bahsederken bendine sığmayan ve taşan bir heyecanı var. İyi müzik dinleyen, hayatını yakın çevresine sevdiklerini yerleştirerek koruyan ve dengeleyen, aklından geçeni parlak ve mavi gözleriyle bir ayna gibi yansıtan, egosunu sadece işini yaparken devreye soktuğunu hissettiğiniz bir kadın.
31 yaşında ancak 15 yıldır bir şekilde tanınıyor. Dengeli, alkışlarla ve takdirle yükselen bir başarı grafiği var. Yalnızca sevdiği işi yapan ve başarılı olan kişilerde görebileceğiniz, tahakküm kurucu değil, sindirilmiş bir özgüven hissediyorsunuz konuşurken.
EMRE KARAYEL’LE MAYAMIZ TUTTU
“1 Erkek 1 Kadın”ın fenomen mertebesine ulaşması, ulusal bir kanalda (Star) yayınlandıktan sonra popülaritesini birkaç kez katlaması üzerine laflayarak başlıyoruz. Fransa orijinli dizide Emre Karayel ile oynayan, orijinal formata süre ve bölüm olarak tur bindiren Evgar, alkışı paylaşmak konusunda kendisine yakışan türden bir cömert tavır içinde.
Oynadığı karakterin “kimi zaman bir rehber, kimi zaman bir ayna” olduğunu hatırlatarak anlatıyor: “Bu iş bir Demet, bir Emre performansı, hikayesi değil. Tek olarak böyle karakterler yok. Her ilişki kendi içinde çözümlenir. Murat Dişli yazıyor skeçleri. Uyarlanacak bir metin kalmadı. Orijinali 15’er dakikalık bölümlerden ibaret; iki senede de bitirmişler. Her oyuncuyla oynanabilecek, karşılıklı uyum sağlanabilecek bir hadise değil. Sadece Emre’yle olabilirdi bu diye düşündüğüm oluyor. Daha önce hiç karşılıklı oynamamıştık. O, sadece bizim Tiyatro Kılçık diye bir projemiz vardı, konservatuvardayken barda oynuyorduk, orada seyretmiş beni. Maya tutması diye bir şey vardır ya, o oldu. Emre’yle bu uyumu sağlayamasaydık, bu iş izleyiciye bu kadar gerçek sıcaklığını vermezdi. Çünkü kasılabileceğin çok şey var. Ben dört yıldır en çok Emre’yi görüyorum. Dünyada en sevdiğin insanı bu kadar görsen, inan sıkılırsın. Bir de en stresli, en yorgun anlarında bir arada oluyorsun. Sabah kalkar kalkmaz, gece yarısına kadar... 4 bin tane skeç çektik. Bu sadece yayınlananlar, ötesi de var.”
(Röportajın devamı, Türkiye GQ Mart sayısında.)
GQ artık Türkiye’de
Dünyaca ünlü erkek dergisi GQ’nun Türkiye edisyonunun ilk sayısı çıktı. Şehirli erkeğin yaşam rehberi olmayı hedefleyen derginin yayın yönetmeni Mirgün Cabas. Ego, İkon, IQ, Asistan, Medeni Haller, Garaj, Tekno, Şef, Bar, Enerji, Body ve Gezi gibi ana bölümleri olan derginin ilk sayısının kapağında Demet Evgar ve Didem Soydan var. Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinin yapımcısı Kerem Çatay’ın ilk kez konuştuğu dergide ayrıca şike dosyası, Türk erkeği efsanesi, Playboy’un perde arkası başlıklı haberler bulunuyor. İlk GQ Türkiye’nin en önemli bölümlerinden biriyse derginin özel olarak erkeklerle yüz yüze görüşerek yaptırdığı 2012 Türkiye Erkek Profili araştırması.