Dolmuş şoförü de dinlerse bu iş olmuştur

Güncelleme Tarihi:

Dolmuş şoförü de dinlerse bu iş olmuştur
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 2004 01:41

İlk kez iki yıl önce Sing Your Song yarışmasında ses verdiler. Kendileri, ‘Ankara’nın kolalı caddelerinde nu metalde mi yeşerir miş’ diye düşünenlere inat en güzel örnek. İsimleri Japon çizgi film türü Manga’dan geliyor. Bir süre Ankara’da takıldılar. Sonra bavullar ellerinde İstanbul’a vardılar. İki yıl çeşitli partilerde, barlarda çaldılar, söylediler. Sahne onlar için önemli bir deneyim oldu.

Yeri geldi yuhalandılar ama yaptıkları işe inançları yollarından geri çevirmedi onları. Beş heyecanlı genç adamdan kurulu Manga, geçtiğimiz günler itibarıyla kapak tasarımından üç boyutlu animasyon klibine kadar titizlikle hazırlanan Sony Müzik etiketli bir albümün de sahibi artık. Hedefleri olabildiğince çok kişiye ulaşmak, ‘Dolmuş şoförü de dinlerse bu iş olmuştur’ diyorlar. Güvenleri tam, adımları emin, üstelik adamlar çok eğlenceli...

Ankara memur şehridir. Nasıl oldu da böyle bir şehirden bir nu metal grubu çıkarmayı başardınız?

-Ferman:
Belki de o düzen böyle bir şeyi yarattı. Bizim dinlediğimiz müzikler ve bulunduğumuz ortam buna belki de bir isyan oldu. Bu tezatlık kendiliğinden gelişti. Öte yandan Ankara’dan iyi rock grupları çıkar denir.

Sizi zorlayan, kısıtlayan şeyler olmadı mı?

Özgür:
Olmaz olur mu. İlk bar programlarımızda çok tepkiler aldık. Çok sert çalıyorduk ve ortam bunu kaldırmıyordu. Ama zamanla alıştırdık insanları. Bizimle birlikte daha sert gruplar da çıktı Ankara sahnelerine.

YERLİ LINKIN PARK

Neydi derdiniz, tasanız? Nasıl bir araya geldiniz?

Özgür:
Yağmur’la ikimiz ne yapacağımızı bilemez bir haldeydik. Gruplarımız vardı ama bir şeyler eksikti. Sert müzik yapmak istiyorduk. Benim kafamda hep Ferman vardı. Sonra Efe de bize katıldı. Kısa bir zaman sonra basçımız bizi terk etti. Ferman aracılığı ile de Cem’i bulduk. Kemik kadro kurulmuş oldu.

Size Türkiye’nin Linkin Park’ı deniyor. Bu ne kadar anlatıyor sizi?

Ferman, Efe:
Bu benzetmenin doğru olan kısımları var ama tam olarak öyle değil. Linkin Park’ta da bir DJ vardır. Onlar da bizim gibi hip hop öğeleri kullanıyorlar. Giyiniş tarzımız da, müzikteki duruşumuz da benziyor. O tarzı biz direkt alıp yapıştırmıyoruz. Kendi yaşadığımız ülkenin gerçeklerini, kendi meselelerimizi, coğrafyamızın öğelerini nu metalle birleştirip bir şeyler yapıyoruz. Kanımızda Anadoluluk var ve bu yaptığımız müziğe yansıyor.

Türkiye’de bu tarzda müzik icra eden ilk grupsunuz değil mi?

Cem:
Su yüzüne çıkan ilk biziz diyebiliriz.

Peki başarısız olursanız ne olacak?

Ferman:
Biz, iki yıl önce Cartel’in ‘Evdeki Ses’ şarkısını söylemiştik sahnede ve yuhalandık. Ama yılmadık, zamanla insanlar alıştı ve en çok istek alan şarkımız oldu. Yaptığımız şeye sonuna kadar inanıyoruz. Asla pes etmeyiz. Olabildiğince çok insana ulaşmak istiyoruz. Dolmuş şoförüne de ulaşırsak bu iş olmuştur.

Albümde o kadar çok bağırıp çağırıyorsunuz ki... Nedir kastınız, kimlere ne söylüyorsunuz bu kadar hararetli?

Ferman:
Yaşadığımız, bize dokunan, bizi rahatsız eden, mutlu eden, dertlendiren kısaca her şeyi ama her şeyi yazdık. Aşık olduk, yazdık. Terk edildik, yazdık. Ne hoşumuza gitmiyorsa hepsini yazdık.

İçinizdeki her şeyi kustunuz yani...

Özgür:
Tamamen rahatsız olduklarımız ya da kustuklarımız söz konusu değil. Güzel, umut vaat eden şeyler de var albümde. Mesela Libido diye bir şarkı var.

Yağmur: Rahatsızlıklarımızı paylaşıyoruz, bu bir ‘biz her şeyin farkındayız, bir şeyler yolunda gitmiyor, biz de duyarsız değiliz’ hali. En azından biz de problemlere kafa yoruyoruz.

Ne olacak bu gençliğin hali?

Özgür:
Benim umudum var. Bir çok şeyin değişmesi lazım. En başta da müziğin.

BU İŞ TÜRKÇE ZOR

Müzikte daha umutlu bir tablo yok mu? Böyle bir albümü beş sene önce yapabilir miydiniz?

Özgür:
Kesinlikle yapamazdık. Bunun örnekleri de oldu geçmişte. Megomaniax diye bir grup, yıllar önce ve yurtdışındaki örneklerinden çok önce çok güzel bir albüm yaptı ama ne yazık ki Türkiye’de yaşam alanı bulamadı kendine.

Cem: Orada en büyük hatalardan biri de o grupların kendi öz benliklerini yaptıkları müzikle harmanlayamaması oldu. Türkçe dilini bile kullanmadılar.

Böyle bir müzik türünü Türkçe söylemek nasıl bir şey?

Efe:
Türkçe’de hece sayısı fazla. Sert sessizler de kayıtta çok kötü duruyor. Adamların dilinde ç, ş gibi sesler yok ve çok daha güzel oturuyor kelimeler altyapılara.

Manga’nın karakterleri

SPA
grubun maskotu. Bir yaşında, yaramaz bir velet. Babası Efe. Bir laboratuvar ortamında yaratılıyor, müzikle besleniyor.

Yağmur Sarıgül (Gitar) Aileden müzisyen, babası amatör neyzen, anne ud çalıyor. Piyano ile başladı, kemanla devam etti, sonra ruhunu titreten şeyin gitar olduğunu keşfetti. Sessiz ve derin duruyor. Arkadaşları kaçığın teki olduğunu düşünüyor. Ankaralı. Halen Gazi Üniversitesi Müzik öğretmenliği’nde kayıtlı.

Efe Yılmaz (DJ) Altyapılarla ilgileniyor. Ankaralı. Manga’dan önce müzik konusunda sabıkası tertemiz. Evde kendi kendine takılmış. Bir süre Amerika’da bilgisayar üzerine eğitim görmüş. İkinci sınıftan terk. İnternet üzerine çalışıyor. Eski hokeyci. Agresif sporları seviyor. Biraz asabi.

Cem Bahtiyar (Bas) Bilkent’te Bankacılık ve Finans okudu, fıstık gibi okulunu bitirdi. Bas gitarla tanışmasına ailesi vesile olmuş. Sinemaya gitmeyi ve arkadaşları ile görüşmeyi seviyor. Bir kitap kurdu. Bir evi her şeyi ile çekip çevirmesi, beraber yaşadığı grup arkadaşlarının ona ‘Cem Anne’ demesine sebep olmuş.

Özgür Can Öney (Davul) Astronomi okuyor hem de açıköğretim İşletme öğrencisi. Kitap okumayı seviyor, çene ishali var. Piyasadaki her albümü, her şarkıcıyı biliyor. Grup arkadaşları onu ‘Gereksiz bilgiler ansiklopedisi’ diye çağırıyor.

Ferman Akgül (Solist) Diploması elinde bir mimar. Grup arkadaşlarını turn table alacağım, alana kadar solist olayım diye kandırmış. Grubun en dağınık elemanı. 18 saat uyuyabiliyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!