OluÅŸturulma Tarihi: Mart 19, 2001 00:00
DOKUNUYORUM, ÖYLEYSE VARIM Bu yazı size asla "dokunmanın" önemini anlatamaz. OkuduÄŸunuz ya da size okunan ama, teninizde hissedemediÄŸiniz, dokunamadığınız hiçbir yazı size tam anlatamaz "dokunmanın" dayanılmaz ağırlığını. Hep birÅŸeyler, önemli ÅŸeyler eksik kalır. Bir "dokunuÅŸ"la baÅŸlar yaÅŸamınız ya da "dokunmak" yaÅŸamınızla baÅŸlar ve bir ömür boyu sizi asla terketmez. Annenizin memesidir aradığınız ilk temas; ilk gözyaÅŸlarını dökersiniz bu temasın eksikliÄŸinde. Doymanız falan yetmez çoÄŸu kez; dokunmak için verirsiniz ilk kaybetmeye mahkum savaşınızı. Aslında anne de (ne yazık ki asla bilemeyeceÄŸim) aynı zevki yaÅŸar bu ÅŸehvetli birleÅŸmede, iki vücudun tek vücut oluÅŸunda. "Görmek", "duymak" güzeldir ama hiçbir zaman tam kesmez insanı. "DokunuÅŸ"tur hepsinin yerini alabilen; gerekli bütün besinlerin, savunma hücrelerinin bulunduÄŸu bir anne sütüdür yaÅŸamınızda. Birbirine deÄŸmeyen iki elektrik yüklü buluttan asla çakamaz karanlıkları yırtan bir ÅŸimÅŸek. BoÅŸaltamadan enerjilerini, devam ederler yollarına bulutlar, bulutcuklar; giderler bilinmeyen yerlere. Sevgi ancak dokunarak tam olur. Bir öpüşme, bir sımsıkı sarılma, sarmaÅŸ dolaÅŸ yürüme, ellerin kenetlenmesi ile anlam kazanır sevgi. Öpüşürken gözlerini kapatsan da olur, hatta daha iyi olur. Dünyadan çok daha uzaklarda varırsın bu uzayda kenetlenmenin büyülü zevkine. Mavi mavi gökyüzü, ayın karanlık yüzü, yanıp sönen yıldızlar hayranlıkla seyretmeni deÄŸil, hep gidip onlara dokunmanı beklerler. Birbiri için yanıp tutuÅŸan iki bedenin seviÅŸmesi (ama nasıl olursa olsun) yaÅŸamın en önemli, en yaÅŸanası olgusudur. Ne romen rakamlarıyla, ne çivi yazısıyla tarif edilebilir, ancak yaÅŸanarak ve yaÅŸanırken hissedilir. Temasın olmadığı bir sevgi; duvardan sana bakan kedi resimli takvimdir. Şööyle avucunla sıcacık tüylü bir gerdanını okÅŸayamadıktan sonra hiçbir anlamı yoktur o boncuk gözlü kediye duyduÄŸun hislerinin, yazacağın "ben kedileri çok severim" konulu doktora tezlerinin. Paraguay'daki sevgilinle mektuplaÅŸmak gibidir, iki insan kolu toplam uzunluÄŸundan daha uzak mesafeden, yani anında dokunamayacağın bir menzilden anlatmak hislerini, paylaÅŸtığını sandığın bir yemeÄŸi, bir sohbeti. Ne, yediÄŸin kütür kütür elmanın tadı vardır, avucunda tutmayıp çatalla yediÄŸin; ne de o zevki verir tavÅŸan kanı çay; bardağının ince, sıcak beline sarılmadan içtiÄŸin. "Sanal dünya", "Katil Yosun"dur; umutlarının, sevgilerinin limanını saran, "dokunmak" adına ne varsa yok eden. Çevrene dokunulmazlık zırhı örüp, gerçek yaÅŸamdan izole eden silikon esaslı bir tecrittir. "Ben seni seviyorum" demek hiçbir anlam ifade etmez, hatta notere tasdik ettirsen de farketmez, eÄŸer aynı yolda iki ayrı beden olarak yürüyorsan ya da yürüyebiliyorsan. Ne telefondaki ses, ne mesaj kutundaki sevgi sözcükleri, ne de cüzdanındaki vapur jetonlarının yanında duran resim alabilir iki bedenin temasınının yerini. Görme yeteneÄŸin sana kötü bir oyun oynayabilir günün birinde, hatta kaçınılmaz olarak oynar da geçen yılların; ilerleyen yaÅŸların ardında. "Senin için" takılmış minicik bir küpeyi deÄŸil; dürbün gibi gözlüklerin olmadan, o kulağı bile zor seçebildiÄŸin günler bekleyebilir kapının eÅŸiÄŸinde. Ya da karanlık, sadece karanlık olabilir gözlerinle tüm görebildiÄŸin. Kulağının dibindeki bir "seni seviyorum, seni çok seviyorum" dahi artık ancak entegre devreler, micro chipler aracılığıyla ulaÅŸabilir ruhunun derinliklerinde. Ama ten teması asla seni terketmez, son yürek çarpışına kadar. Belki bu temas çok daha kalın, çok daha buruÅŸuk deri katmanlarının ardından gerçekleÅŸir; ama hissedersin, belki de artık kaldırmaya gücünün kalmadığı elini tutan bir baÅŸka buruÅŸuk eli ya da önünde okyanuslar duran, sımsıcak, küçücük bir eli. Ne dokunaklı bir yazı, ne de bu yazı yetebilir dokunmayı anlatmaya; saÄŸlam omuzlara, öpülen yanaklara, ıslak dudaklara. Dokunamadığın herÅŸey sanaldır. Var olduÄŸu iddia edilendir. Dokunmak; rüyanın bitmediÄŸinin, aslında yeni baÅŸladığının, "var" olduÄŸunun, hala yaÅŸadığının, "seninleyim"in, "ben varım"ın ispatıdır. Gerisi hikayedir… YALÇIN ERGÄ°R - 19 Mart 2001, Pazartesi Â
button