Güncelleme Tarihi:
Ali Taran’ın kanser hastası eski eşi Selma Ann Desmond VOUGE TÜRKİYE dergisinin Eylül ayı sayısı için objektif karşısına geçti ve hayatıyla yüzleştiği bir mektup kaleme aldı.
Ayşe Özyılmazel ile nikah masasına oturan reklamcı Ali Taran’ın 24 yıllık eski eşi Selma Ann Desmond boşandıktan sonra yaşadıklarını ilk kez VOUGE’un “YÜZLEŞME” sayfasına anlattı. İşte uzun süredir kanser tedavisi gören Desmond’un anlattıkları:
- Ali ’nin benim üstümde çok hakkı vardır. Bana çok iyi baktı. Sevdi, saydı, değer verdi. Beni hep el üstünde tuttu. Allah ondan razı olsun. Hep yanımda kalmasını istediğim Ali, bir gün beni istemediğini söyledi, daha doğrusu mesaj olarak yazdı ve gitti. Kısa süre sonra yeniden evlendi. Yeni karısına çok aşık olduğunu düşünüyorum, çünkü onun için fedakarlıklar yaptığını görüyorum.
- Buraya kadar olanlar erkeğin yıllarını geçirdiği karısından ayrılıp genç bir kadına gitmesi olarak okunabilir. Ancak benim, daha doğrusu bizim durumumuzun önemli bir ayrıntısı var: Ben kanserim. Bu durum her şeyi daha içinden çıkılmaz, trajik hale getiriyor.
Ölümün Kenarındaydım
- Ali ile ikinci kez evlendikten yaklaşık iki sene sonra, meme kanseri oldum. Hemen ameliyat yapıldı. İki memem de alındı, yerlerine silikon takıldı. Ardından yoğun bir tedavi süreci başladı: Kurtuldum, kurtulduk! Ali ’yle birlikte başarmıştık. Bu 9 ayda birbirimize hiç olmadığı kadar yakınlaştık. Çünkü Ali tamamen bana konsantre olmuştu. İşlerini evden yürütmeye başladı. Bana kendi bakmak istedi. Göğüslerimdeki dikişlere pansuman yapıyor, beni kendi elleriyle yıkıyordu. Hiç unutmuyorum, saçlarım dökülmeye başladığında kafamı kazıdı. Fakat üç ay sonra bu kez karaciğerde de kanser bulundu. Ama beni ölümün kenarına getiren bu hastalığı yenmek için her şeyi yapmalıydım.
Kopuşumuzu Farketmedim
- O zaman fark etmemiştim, ama şimdi geriye dönüp baktığımda, Ali ’yle kopuşumuzun yılın ilk aylarında başladığını anlıyorum: ABD ’de öğrenci olan oğlumuz Kuzey ’in evini kapatıp, anne-oğul İstanbul ’a dönmüştük. Ali bizi havaalanında karşıladı, ama suratı beş karıştı. Beni gördüğüne hiç memnun olmamış gibiydi. Eve geldik. Bir süre sonra internete girdim, Hülya Avşar’la aşk dedikodularını gördüm. İçimde bir şüphe yoktu. Hiç sorgulamadım. Beni üzen ve kızdıran tek şey Ali ’nin Zehra’yı spora götürmesi oldu. Aramızda bir tartışma oldu, kalktı gitti. Gelir gelmez tatsızlık çıkardım, diye kendime kızdım. Telefon açtım, özür diledim. Eve geldi. Sarılıp öpüştük. Birbirimizi sevdiğimizi söyledik ama aramız bir daha hiç düzelmediği gibi her gün daha da kötüye gitti.
- Bir süre sonra benimle hiç konuşmamaya başladı. Evde terör estiriyor, sorularıma, telefonlarıma cevap vermiyordu. İstersen boşanalım ya da ayrı yaşayalım dedim. Ama hiçbir cevap alamadım. Kafamda kurmaya başladım: Göğüslerim silikon, uçları yok. Acaba onları görmekten rahatsız mı oluyor? Kanserli bir kadın ona ölümü hatırlatıp moralini mi bozuyor? Dokunursa kendisi de kanser olacak diye mi düşünüyor? Hepsini düşündüm ama başka birinin olduğunu hiç düşünmedim.
- Bir gün tartışırken “ben bu evde lütfen kalıyorum” dedi. Bu söz beni altüst etti. Kendimi yine Çeşme ’ye attım. Konuşalım diye mesaj attım. Cevap olarak seni görmek, seninle konuşmak, yazışmak istemiyorum dedi. Ağlamaya başladım. Gitsin istemiyordum hiç. Onsuz bir hayat, onsuz bir iyileşme süreci düşünemiyordum... Şimdi dönüp baktığımda onun yavaş yavaş benden nasıl uzaklaştığını görememişim. Mesajlarımı okumadan geri gönderiyordu. İlk kez Ali’nin benden vazgeçtiği gerçeği kafama dank etti. Bir cuma günü avukatıma boşanmak istediğimi söyledim, pazartesi günü boşanmıştık! Ali’yi seviyordum ama o huzursuzluğa daha fazla dayanamayacaktım. Can ile canan arasında, ben canımı seçtim.
- Şimdi bu anlattıklarıma bakıp beni duygusuz, ruhsuz, tepkisiz bir kadın sanmayın. Beni bile bile üzmesi canımı o kadar yaktı ki, bu süreçte ben de ona zarar vermek istedim. Bazen işyerini basıp kafasına bir şeyler atmayı, bazen karşısına çıkıp ağzıma geleni söylemeyi, vurup kırmayı hayal ettim. Onu Allah’a havale etmeyi uygun gördüm. Bu, içimi hafifletti.