Güncelleme Tarihi:
Türkiye'de doktorların ağzından iki çift bilgilendirici laf almak büyük bir mesele. Ne doğru düzgün hastalığı, ne de ilaçların nasıl kullanılacağını anlatıyorlar. Bu konuda iki savunmaları var: 1. Zaman yok 2. Anlatsak da anlamazsın! Tıp fakültelerinde de bu konuda yeterli bilgi verilmiyor. Oysa hekimin hastaya yalnızca yapması gerekenleri buyruklar halinde sıraladığı zamanlar geride kaldı. Günümüzde, hastayla ilişkiler doktorlara yükümlülükler getiriyor. Bırakın hastayı hastalığı hakkında bilgilendirmeyi, tedavinin süresi hatta maliyetine kadar hastanın sorularına cevap vermek, mesleki kurallar arasında yerini çoktan aldı. Tartışılan, hastayı bilgilendirme değil, bilgi almak istemeyen hastanın durumu. 1994'de Avrupa Konseyi'nin kabul ettiği ‘‘İnsan Haklarının ve İnsan varlığının Saygınlığının Korunmasına Dair Anlaşma Tasarısı’’ndaki maddelerden biri aynen şöyle: ‘‘Bireyler sağlıklarıyla ilgili tüm bilgilere ulaşabilme hakkına sahiptir. Ancak bu konuda bilgilenmek istemeyen bireylerin istekleri de göz önüne alınmalıdır.
Türkiye'de ister özel muayenehane, ister devlet hastanesi olsun hastanın sağlık durumu ve kullanması gereken ilaçlar konusunda tatmin edici bilgiler ile evine dönmesi kolay değil. Bunun nedenleri arasında sağlık sisteminin bir türlü iyileştirilemeyen açmazlarının yanısıra, doktorların kişisel hataları da bulunuyor.
Oysa sağlık durumu ile ilgili bilgi almak kişinin yasal düzenlemeler ile güvence altına alınmış haklarından biri. 1998 yılında yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 3. Bölümü şöyle diyor: ‘‘Hasta sağlık durumu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemler, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir’’.
Hastaların pek çoğu farkında olmasa da, düzenlemede net bir şekilde hasta haklarının sınırları çizilmiş. Ne yazık ki bunun karşısında da bir takım araştırma rakamları duruyor.
VAKİT BULAMIYORLAR
Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nezih Varol başkanlığında yapılan bir araştırmaya göre doktorların yüzde 17'si hastasına reçetede yazdığı ilaçları nasıl kullanacağını anlatmaya bile vakit bulamıyor.
Araştırma 145'i devlet, 60'ı sigorta, 23'ü üniversite ve 26'sı özel hastanede çalışan 254 uzman arasında yapılmış. Buna göre her 5 hekimden biri hizmetiyle ilgili olarak soruşturma geçirmiş. Yüzde 67'si sağlık mevzuatını ya çok az, ya da hiç bilmiyor. Yüzde 52'si hekimlerin hastalarına karşı davranışlarını anlatan tıbbi deontoloji tüzüğünü okumamış. Yine bu doktorların yüzde 59'u Hasta Hakları Yönetmeliği'ni bilmiyor. Yüzde 48 hekim tedavi sırasında hastasından yazılı rıza almıyor.
HASTA MÜŞTERİDİR
Hasta ve Hasta Yakını Hakları konusunda kitap yazmış olan Dr. Mustafa Sütlaş, hasta ile hekim arasındaki iletişimsizlikte sağlık sisteminin önemli bir rol oynadığını ifade ediyor. Sütlaş aynı zamanda aynı isimli derneğin de Genel Sekreteri: ‘‘Türkiye'de sağlık sistemindeki birtakım olumsuzluklar doktorların hastalarıyla iletişim içinde bulunmalarına olanak sağlamıyor. Bir ülkede etkin bir sağlık sisteminin olabilmesi için hastaların sağlık hizmetine, belirli aşamalardan elenerek ulaşmaları gerekir. Çok basit bir hastalıkta bir profesöre giderse insanlar, o profesörün kapısının önünde biriken onlarca kişiye zaman ayırmasını bekleyemeyiz’’ diyor.
Elbette bu, suskun hekimlerle karşılaşmamızın sebeplerinden sadece biri. Sütlaş, sağlık sisteminin hatalarından kaynaklanan bu uygulamanın zamanla hekimler tarafından benimsendiğini söylüyor. Hastanede 10 dakikada muayene yapan hekim, kendi muayenehanesinde de hastasına gereken ilgiyi göstermiyor. Pek çoğu hastasını müşteri olarak görüyor.
Türk Tabipler Birliği bundan 4 yıl önce ‘‘Hastaya yeterince süre ayıralım’’ sloganıyla bir uygulama başlattı. Buna göre her hastaya 20 dakika zaman ayırmayı şart koştu. Ama bu örnek uygulamanın ömrü pek uzun olmadı. Mustafa Sütlaş o günler için şöyle diyor: ‘‘Hekimler de bunu benimsediler ama kıyamet koptu Türkiye'de. Çünkü böyle bir organizasyonla mevcut hasta talebini çözebilmeniz mümkün değil.’’
Tıp fakültelerinde verilen eğitimin kalitesi 3. bir faktör olarak çıkıyor karşımıza. Özellikle 12 Eylül'den sonra açılan tıp fakülteleri sadece kağıt üzerinde eğitim gören mezunlar veriyorlar.
BİLGİ DİRENCİ ARTTIRIR
İstanbul Tıp Fakültesi Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, tıp eğitimi ve sağlık sisteminin sadece hastalıklar üzerinde odaklandığını belirtiyor: ‘‘Hastaya rağmen değil hastayla birlikte tedavi yürütülmeli. Hastayı anlamadan hastalığı anlayamayız. Hastayı anlamaya çaba harcamıyoruz ve bunun eğitimden, zamansızlıktan kaynaklanan pek çok nedeni var. Tıp eğitiminde hasta psikolojisi yeterince işlenmiyor’’ diyor.
Hastalığının ne olduğu, kullanması gereken ilaçların özelliği hakkında yeterince bilgilendirilmeyen kişilerin tedavisi de aksıyor. Bir defa yan etkileri anlatılmadığından kişi en ufak problem çıktığında ilacı kullanmaktan vazgeçiyor.
Rahatsızlığı konusunda net bilgiye sahip olmayan hastanın psikolojisi de etkileniyor. Prof. Sedat Özkan bilen beynin hastalıkla daha iyi mücadele ettiğini savunuyor: ‘‘Hastalığı ne olursa olsun, hastalık hastanın ruhsal durumunu etkiler. Hastaya hastalık nedeniyle yaşamında nelerin aksayacağını, nelerin aksamayacağını söylemek gerekir.’’.
Özkan, hastanın bilgilenme hakkının elinden alınmasını ortaçağ kafası olarak değerlendiriyor: ‘‘Ben zamanımız yok savunmasına katılmıyorum. Bir hekim yazdığı reçeteden ve söylemediklerinden sorumludur. Donanımlı bir hekim bir dakikada hastasına bilgi verebilir. Kaldı ki bizim insanlarımız batı toplumları gibi sorgulayıcı değil.’’
İŞTE KETUM DOKTOR MAĞDURLARI
OLAY1
35 yaşında erkek hasta. Birkaç yıldır mide yakınmaları var. Mide ülseri tanısı konuluyor. Ünlü bir doktora gidiyor, muayene sonunda, ‘‘ameliyat’’ diyor. Ameliyat günü hastanın arkadaşları, eşine nasıl bir ameliyat yapılacağını soruyorlar. Kadın, ‘‘Bilmiyoruz, doktor anlatmadı, biz de sormadık’’ diyor. Hastaya operasyonun başarılı geçtiği söyleniyor ama ağrıları şiddetlenerek artıyor. Yapılan hatalar nedeniyle hasta birkaç ay içinde 8 kere daha ameliyat ediliyor. Eşi doktorlardan bilgi alabilmek için adeta baskı uyguluyor. Ancak doktorlardan hep aynı cevabı alıyor: ‘‘Anlatırsam anlamayacaksın’’ Uzun yalvarmalar sonucunda ikinci doktor hastanın nesi olduğunu anlatıyor. Bunun üzerine ilk doktor ‘‘Öğrendin de ne oldu sanki’’ diyor. 4,5 ayın sonunda hasta hayatını kaybediyor!
OLAY2
31 yaşında, kadın hasta. Daha önce de yaptığı gibi spiral taktırmak üzere jinekoloğuna gidiyor. Doktor spirali takıyor ve hasta iç rahatlığıyla muayenehaneden ayrılıyor. Hasta, aradan geçen bir iki ay üstüste adet görmüyor. Telaşlanarak doktorunu arıyor. Doktor kendinden memnun bir şekilde, ‘‘tabii ki adet görmeyeceksiniz, çünkü size taktığım spiral yeni bir rahimiçi araç, aslında spiral değil, doğum kontrol hapı etkisini gösterir bir uygulama. Rahme azar azar salgılanıyor. Beş yıl boyu bu aracı kullanıp, adet görmeyeceksiniz.’’ Hasta şoke oluyor, doktoruna, ‘‘bunu bana açıklamadan nasıl yaparsınız’’ diye feveran ediyor. Doktor da şaşırıyor ve bu yeni yönetimin güvenliğini anlatmayı sürdürüyor. Sonuç: Hasta kendisine azap günleri yaşatan yeni yöntemden de doktordan vazgeçti.
Tazminat davası açabilirsiniz
Yeterince bilgilendirilmeme sonucunda meydana gelen mağduriyetler için tazminat davaları açılabiliyor. Hastanın zarar görmüş olması davanın kazanılması yolunda önemli bir etken. Dr. Mustafa Sütlaş, herkesin bilgilendirilme hakkını talep etmesini, aksi hallerde gerekli makamlara bildirmesini öneriyor: ‘‘Siz mağdur olmayabilirsiniz ama sizden sonra başkaları zarar görebilir. Bunu bildirmeniz gerekir. Mağduriyet olmadığında bilgilendirilmeme iddialarını kanıtlamak pek kolay olmuyor. Ancak neticelendirilmemiş de olsa bu tip iddialar hekimlerin dosyalarında bulunuyor’’.