Güncelleme Tarihi:
“İncir Reçeli”yle başlayalım mı röportajımıza? Hem sizin sinemadaki ilk başrolünüzdü hem de büyük beğeni kazandı...
- “İncir Reçeli”nin Yeşilçam filmlerini de andıran masalsı bir yanı vardı. Seyirciyi yakalayan da oydu bana kalırsa. Film beni de çok etkilemişti.
Kariyerinizde nasıl bir farklılık yarattı bu film?
- “İncir Reçeli”ndeki, bugüne kadar hiç oynamadığım tarzda bir roldü. Daha önce hep keskin hatları olan, ya iyi, tatlı, sakin ya da sert, akıllı, mantığıyla hareket eden kızları oynamıştım. Bu rol beni zorladı, çünkü daha önce oynadıklarıma hiç benzemiyordu. O anlamda farklılık yarattı. “Bunu da yapabiliyormuşum” dedirtti bana. Farklı roller, oyuncuyu besliyor, iyi geliyor. Daha önceki rollerinize yakın karakterler oynadığınızda aslında cepten yiyorsunuz.
Uzun bir süre “Doktorlar”da Zenan’ı oynadınız, şimdi başka bir dizide yine aynı karakterdesiniz. Cepten mi yiyorsunuz yani?
- Aslında Zenan’ı büyüttük. O zamanki Zenan değil şimdiki. “Cepten yeme”yi sinema özelinde söylüyorum. Dizide çok hızlı bir tempoyla çalışıyoruz. Bir haftada bir bölüm yetiştirmek oldukça meşakkatli... Bir de geçenlerde biri “Zenan’ı özlemiştik” dedi. Zenan, evin kızı gibi olmuş, insanlar benimsemiş. Ben de uzun süre oynadım. Şimdi yeni oyun arkadaşlarım gelmiş de onlarla oynuyormuşum gibi hissediyorum.
TELEVİZYONA İŞ YAPMAK SUYA YAZI YAZMAK GİBİ
Aynı rolü yeniden üstlenmenizde başka neler etkili oldu?
- Bir sürü neden vardı. Birincisi; aynı karakteri başka bir dizide kullanmak, fikir olarak güzel geldi. İkincisi; rol aldığım dizinin çok iyi ya da çok kötü olması benim için fark etmiyor. Orada ne kadar huzurluyum, ne kadar eğleniyorum, ona bakıyorum. Artık senaryodan önce “Kimler oynayacak?” ya da “Yapımcısı kim?” diye soruyorum. Televizyona iş yapmak suya yazı yazmak gibi çünkü, o kadar da ciddiye almamak gerekiyor...
Bu biraz ‘garanticilik’ gibi olmuyor mu?
- Sette o kadar uzun saatler geçiriyoruz ki, oranın huzurlu bir yer olması gerekiyor. Huzursuz setlerde çalıştıktan sonra ben buna karar verdim. Şu andaki işimden de memnunum. Senaryo anlamında beni mutlu etmeyen bir işi bile set ortamı huzurluysa tercih ederim. Neticede çabuk tüketilen bir iş yapıyoruz. Google olmasaydı tarih hangi birimizi bilirdi, bilmiyorum...
Siz Google’da isminizi aratır mısınız?
- Ben çok aratmıyorum ama bir şekilde sürekli karşınıza çıkıyor.
Hayattaki tek arzunuz huzurlu olmak mı?
- Evet, huzurlu ve mutlu olmak...
KOT-TİŞÖRT İNSANIYIM
“Doktorlar” ve “Merhaba Hayat” ne kadar benziyor birbirine? Daha doğrusu şöyle sorayım; bu iki dizi birbirine benziyor mu?
- İkisi de hastane dizisi olduğu için benzer tarafları var tabii ki. Ama bugün herhangi iki işi yan yana koysanız, mutlaka benzer taraflar bulursunuz. Artık çok fazla yeni işler yok.
Röportajdan önce çektiğimiz fotoğraflara bakarken “Çok dişi, kadın kadın çıkmışım” dediniz. Bazı kadınlar kendini daha dişi hisseder ya da görünür, siz onlardan değilsiniz sanırım?
- Evet, ben biraz kot-tişört insanıyım. Rahat yaşamayı seviyorum. Kadınsı görünüm daha bir özen gerektirir ya, giydiğin şeyle de çok rahat edemezsin. Ben rahatlıktan yana olduğum için öyle giyinmiyorum, kendimi de çok kadınsı görmüyorum.
Peki istediğiniz rahatlıkta, özgür bir şekilde yaşayabiliyor musunuz?
- Asla söyleyemem bunu. Daha önce Cihangir’de oturuyordum, orada rahatça giydiğim kıyafetleri şimdi oturduğum yerde giyince rahatsız oluyorum. Kimse açık açık “Bunu giyme” demiyor ama alt metinde aslında onu söylüyorlar...
BAŞKA İŞ YAPSAM SIKILABİLİRDİM
Merak ediyorum, konservatuvarda nasıl bir öğrenciydiniz, çalışkan mıydınız?
- Çok çalışkan bir öğrenci değildim ama başarılıydım. Kurallar bana hep sıkıcı gelmiştir. O yüzden hiç zamanında ödev teslim edemezdim. Biri bana bir şey yap dediğinde bende yapmamak üzerine bir refleks gelişiyor. Birazcık dikbaşlı bir öğrenciydim, buna rağmen okulu dört senede bitirebildim.
Oyuncu olmanın en iyi yanı ne?
- Eğlenceli bir iş. Başka bir iş yapsaydım sıkılabilirdim. İşe giderken, “Kaç saat çalışacağım acaba?” diye düşünmüyorum. Arkadaşlarımla oyun oymaya gidiyormuşum gibi bir his oluyor.
En kötü ya da en zor yanı ne peki?
- Eğer dizi yapıyorsanız; programsızlık...
Normal koşullarda programlı yaşamayı mı seversiniz?
- Asla ama böyle olunca da sürekli anlık yaşıyorsunuz. Mesela “Bir ay sonra bir gezi varmış, gidelim mi?” diye sorduklarında “Gelebilir miyim, bilmiyorum ki” diyorsun. Annen “Haftaya gelecek misin?” dediğinde, yine “Bilmiyorum ki” diye cevap veriyorsun. Çevremizdekiler için de zor bir durum bu.
“Bilmiyorum” demek pek çok kişi için zordur. Siz her konuda bir fikri olanlardan mısınız, yoksa bilmediğiniz bir konuda rahatça “Bilmiyorum” diyebiliyor musunuz?
- Bilmiyorsam bilmiyorumdur. Ben o konuda çok rahatım. Herkesin ilgi alanları farklı ve herkes her şeyi bilmek zorunda değil.
Sizin ilgi alanlarınız neler?
- Motosiklet kullanıyorum. Geçen yaz ehliyetimi ve motosikletimi aldım. Çok büyük bir heyecan duyuyorum.
BATIL İNANÇLARIM VAR
“Merdiven altından geçmemek, tahtaya vurmak, bela okumamak gibi batıl inançlarım var. Çocukluğumdan beri öyleyim.”
KENDİMİ ROLE KAPTIRMIYORUM
Artık iyiden iyiye doktor gibi hissediyor musunuz kendinizi?
- Yok, rolüme o kadar kaptırmıyorum kendimi. Ama artık bayağı tecrübe sahibi olmuşum. Bir ameliyat sahnesinde, “Şu alet kullanılsa daha doğru olacak” diyebiliyorum.