OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 20, 2005 00:00
2001 Martı’nda, ülke yangın yeri gibiyken tanıdık onu. Doların patladığı, faizlerin çıldırdığı dönemde kurulan kurtarıcı ekipte, Merkez Bankası’nın başına o geçmişti. Biz aslında Merkez Bankası Başkanı dendiğinde iş dünyasının tanıdığı, dışarıdan gelmiş, şöhreti yaygın isimleri bilirdik daha önce. Ama bu defa öyle olmadı.Tek bilinen adı Süreyya, soyadı Serdengeçti idi. Peki söylendiğinde bile insanın ayağa kalkıp önünü ilikleyesi gelen bu ismin hikayesi ne? Bu röportaj için o kadar çok zorladık ki, halbuki bıraksak bütün hikayesi Merkez Bankası’ndan başlasın istiyordu. Nerede doğdunuz dendiğinde sanki Merkez Bankası’nda diye cevap verecekti. Tıpkı kurumun internet sitesine yerleştirdiği, sadece bu bankadaki yıllarını anlatan özgeçmişinde olduğu gibi. Şimdi onu ilk defa bu yazıyla yakından tanıyacaksınız. Pek de parlak olmayan bir öğrencilik döneminin ardından sonradan açılan bir gencin, istikrarlı bir işi olsun diye girdiği yerdeki yükseliş öyküsünü okuyacaksınız. Hayatının dönüm noktalarında belki de kaderin bir cilvesi gibi nasıl her seferinde bir ekonomik krizle karşılaştığını ilk burada öğreneceksiniz. İşte hırslı, ketum, ailesine düşkün, çalışkan, soğukkanlı bir serdengeçtinin hikayesi.İş dünyasında sık tekrarlanan bir laf vardır; bir yerde uzun süre kaldığında mutlaka bir şey olursun, denir. Biraz da o kişinin vasıflarını küçümsemek, ‘E beklemiş o kadar normal’ denip ulaşılan başarının sıradan sayılmasını sağlamak içindir bu söz. Bu açıdan bakılınca, Merkez Bankası (MB) Başkanı Süreyya Serdengeçti de, üniversiteden sonra gözünü MB’de açmış, başka hiçbir yerde çalışmadan 21 yıllık kesintisiz bir kariyerin ardından tepeye çıkmış birisi. Ama Serdengeçti için de bu kuralın geçerli olduğunu söylemek, birincisi arkasında bıraktığı başarılarına büyük haksızlık olur. İkincisi de, MB gibi tek düsturu istikrar olan kurumdan başkanını belirlemek için başka türlü bir yöntem beklemek açısından yanlıştır. (Bu kısmı açacağız, şimdilik bkz. 2001 öncesi tecrübeleri).Serdengeçtiler, Osmanlı’nın en deli savaşçıları sayılırmış. Ser, baş demek. Serdengeçti, başından bile vazgeçebilecek savaşçı. Biri ada fethedilirken, denizde bir gemi ele geçirilirken en önde hep onlar olurmuş. Süreyya Serdengeçti’nin soyadı da, Osmanlı’ya serdengeçti yetiştiren atalarından geliyor. Aile içinde soyağacı tutanlar, geçmişlerinin 1500’lü yıllara kadar uzandığını söylüyor.Anne tarafı Üsküdarlı, baba tarafı Rumelili. Her iki dedesi de
Atatürk’e yakın olmuş kişiler. Hasan Necip Serdengeçti, 30’lu yıllarda İstanbul’da belediye meclis üyeliği yapmış. Annesinin babası Süreyya Hidayet Serter ise tümgeneralliğe ve Gülhane Komutanlığı’na kadar yükselmiş bir askeri doktor. Son döneminde Atatürk’ü muayene eden heyetten; hatta ölüm raporunu kaleme alan kişi.ATIF BEY’İN SU ÖZLEMİAnne ve babası, ailelerinin yazları gittiği Yeşilköy’den tanışıyor. Babası Atıf Bey’in, çocukken geçirdiği bir hastalıktan dolayı denize girmesine izin verilmiyormuş. Bir gün komşuları Serter Paşa durumu öğrenmiş, şu çocuğu bir de ben muayene edeyim, demiş. Bakmış ki sapasağlam. Atıf Bey Yeşilköy’de hem denize kavuşmuş, hem de ömür boyu beraber yaşayacağı eşi Gönül Hanım’ı tanımış. Şimdi 85 yaşında. Süreyya Bey, o denizden uzak geçen yılların acısıyla babasının hálá ne zaman su görse saatlerce yüzdüğünü anlatıyor.Atıf Bey’le Gönül Hanım 1948’de evlenir, dört yıl sonra 7 Nisan 1952’de ilk çocukları Süreyya doğar. Çocukluk yılları Cağaloğlu’nda geçer. Tüm sülale, dedesinden kalma Süreyya Paşa Apartmanı’nda yaşamaktadır. Hukuk eğitimi alan ve şirketlerde profesyonel yöneticilik yapan Atıf Bey her hafta sonu oğlunu alıp Sultanahmet ve çevresinde gezdirir. Süreyya Bey, o yılları anlatırken, ‘İstanbul’da bilmediğim tarihi eser kalmadı’ diyor.Çocukluk yılları sessiz geçer. Geç yürür, evde yalnız başına oynamaktan hoşlanır. Okuma-yazma öğrenince hayatına kitapları girer. Özellikle de Jules Verne romanları.İLK DERS SİMİTÇİDENBazen birinin hayat hikayesine baktığınızda geleceğinin baştan belli olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama Serdengeçti’ninki hakikaten özellikli bir durum. Ne ilkokul ne lise ne üniversite yılları, gelecekte Türkiye ekonomisini yöneten kişi olacağına dair en ufak bir ipucu veriyor. Yine de gariptir, hayatındaki tüm önemli tarihler de aynı zamanda ülke ekonomisindeki bir dönüm noktasına denk geliyor. Tıpkı ilkokula başlamasından bir ay önce ülkede devalüasyon yaşanması gibi!O gün elinde 5 kuruşla simit almaya gittiğinde hayatının ilk ekonomi dersini alır. Simitçi ‘Artık 10 kuruş oldu, bu para yetmez’ der. İkinci dersi ailesinden alır. Babası, ‘Paran yetmiyorsa istediğini alamazsın’ der ve bir kereliğine harçlığına ilave yapar.Okula başladığı Mahmutpaşa İlkokulu’nda, ağırbaşlı, kitaplara meraklı bir öğrenci olarak tanınır. Genel kültürü hızlı gelişir ve ne zaman bir tören olsa ve bir öğrencinin çıkıp konuşması gerekse iş, ‘Süreyya var’a gelir. 4. sınıfta çıkıp büyük bir kalabalığa Kurtuluş Savaşı’nı anlatır. O gün anne-babası da en önde Süreyya’yı dinlemektedir. ‘O günden beri de ne zaman bir yerde konuşma yapsam özellikle babam hálá nerede olsa gelir bir köşede oturup beni dinler.’1963’te ilkokulun ardından, hayatının büyük kısmını Galatasaray’a vakfeden babası Atıf Bey, Süreyya’yı da kendi mezun olduğu liseye götürür. Amcalar, kuzenler, enişteler gibi o da sınavını kazanarak Mektebi Sultani’ye girer. Dönemi 103’tür. İstanbullu olmalarına karşın, yatılı okur. Hálá sessiz bir öğrencidir. Fransızca’nın yanında o dönemlerin efsane grubu Beatles’a takılıp, bu merak sayesinde kendi başına İngilizce öğrenir. Dersleri ise pek parlak değildir. Çok mu okul kırardınız, dediğimde, yine o para politikası ciddiyeti geliyor: ‘E güzel bir yaz günü, okul saatlerinde kendimi İstanbul Boğazı’na atmışlığım hiç yoktur, desem haliyle doğru olmaz.’Hiç mi kaçış hikayeniz olmadı, diye diretince sonunda Fil Dündar’ın dedesinden kaçtıkları günü anlatıyor. ‘Bir gün birkaç arkadaş yine okulu kırmıştık, Emirgan Korusu’nda dolaşıyorduk. Birden karşıdan gelen, yanımızdaki Fil Dündar’ın dedesini gördük. Fil kaçmaya başladı. Önce anlamadık, sonra başladık biz de koşmaya. Hadi bizim Fil kaçıyor, biz niye kaçtık o gün hálá merak ederim.’Bu arada Süreyya, futbola fazla ilgisi olmasa da, o yıllarda okuduğu lisenin de etkisiyle Galatasaraylı olmuştur. Ama bu durum o kadar az hissedilecektir ki, 2004
Beşiktaş kongresi öncesinde, adı başkan adayı Fikret Orman’ın listesinde kulüp yönetimi adayları arasında bile geçecektir.Dersler çok ağırlaşınca, 7 yıl okuduğu Galatasaray’dan 1970’te başka bir okula geçer Süreyya. Ama ne kadar parlak olmayan bir öğrencilik geçirirse geçirsin, 1973’te ‘Galatasaray’da aldığım eğitim sayesinde kazandım’ dediği ODTÜ’ye girer ve hayatının geri dönüşü olmayan Ankara yılları başlar. Ankara’nın en güzel yanı İstanbul dönüşüdür, demiş ya şair, Serdengeçti için bu kural da geçerli değil. Çünkü o daha ilk görüşte Ankara’yı çok beğenir.En civcivli yıllar... Öyle olunca Süreyya’nın da saçları uzundur ve sağcısı pek olmayan ODTÜ’de iktisat okumaktadır. Bir süre sonra uzun saça sakal da karışır. Pütürlü cildinin dinlenmesi için bırakmıştır. Sakin bir öğrencidir. Ortalıkta çok görünmeyi pek sevmez. Ama mezuniyet sonrası ne yapacağına da bir türlü karar verememektedir. Sıradan notlar alırken 4. sınıfta Nur Keyder’in para politikası dersinde birden yüksek not alınca ilk defa gelecekle ilgili bir ışık yanmıştır.HER ŞEYİ BAŞLATAN O SORUODTÜ’nün onun için başka bir önemi de eşi Çiğdem Hanım ile tanışmasıdır. Afyonlu ünlü Çerçel Ailesi’nden, Adalet Partili milletvekili Rıza Çerçel’in kızıyla boykot döneminde tanışır. ‘9 aydır derslere girmiyorduk. Derken okul açıldı, fakülteye gittim. Tarih, 7 Kasım 1977. Günlerden pazartesi. İdari Bilimler binasının kapısından girdiğimde gördüm Çiğdem’i. Kitap okuyordu bir köşede. ‘Ders mi çalışıyorsunuz’ diye bir soru sordum. Şimdi 24 yıllık evliyiz, bir de oğlumuz var.’İlişkilerinde her şey kendiliğinden gelişir. Çiğdem, Süreyya’dan iki sınıf aşağıdadır ve Süreyya okulu bitirdikten sonra biraz da Çiğdem için Ankara’da kalır. Ama bir yandan da kamu sektöründe çalışmak istemektedir. Öyle olunca Ankara bir kez daha onun için bir mecburiyet olmuştur.1979’da okuldan mezun olunca Çiğdem Çerçel ile nişanlanır, bir yandan da iş aramaya başlar. Kriz olduğu için iş bulmak hiç de kolay olmaz. MB’nin de sınavlarına girmeye karar verir ve sınavı kazanan az sayıda kişiden biri olur.Tıpkı ilkokula başladığı zaman yaşanan devalüasyon olayında olduğu gibi, mezun olur olmaz girdiği MB’de de onu yine tarihi bir olay beklemektedir. 1980 yılının başında ülke tarihinin o güne kadar görülen en kapsamlı ekonomik istikrar programı, meşhur 24 Ocak Kararları açıklanır. Süreyya Bey, 25 Ocak günü iş başı yapar.BAŞARI ÖYKÜSÜ BAŞLIYORİki dil birden bildiği için Dış Borç Ertelemeleri bölümünde Fransa masasına verilir. Ülke en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır ve bundan, uzun saatler çalışmak zorunda kaldığından, en fazla etkilenen de kurumun personelidir. Öğrencilik yıllarının temposunu bırakır, hafta sonları dahil fazla mesaili bir çalışma temposuna girer. Çünkü evlenmek istediği bir kadın, hayalinde düzenli bir aile vardır. Başkanlığa uzanan yol böyle açılır.İşe başladıktan bir yıl sonra Çiğdem Hanım ile evlenirler. 2 ay sonra askere gider. Burdur’da 4 ay kısa dönem askerlik yapar. Dönüşte kariyeri tüm hızıyla ilerlemektedir. 1984’te Amerika’da iki yıllık yüksek lisans eğitimiyle ödüllendirilir. Nashville’e eşiyle gider. Bu arada kendilerine de bir otomobil alıp, Amerika’nın bütün güney eyaletlerini gezerler.Yurda dönüşte istikrarlı yükselme başlar: Döviz İşlemleri Müdürlüğü, Basın Sözcülüğü, Piyasalar Genel Müdürlüğü, Başkan Yardımcılığı... O arada 1991’de oğlu Deniz dünyaya gelir. Çiğdem Hanım, 10 yıla yakın çalıştığı
Aselsan’dan ayrılmıştır zaten. MB DOÄžUMLU BAÅžKANSerdengeçti, MB’deki kariyerinde hep ağır ağır ama bir o kadar da saÄŸlam bir ÅŸekilde ilerler. 2001 krizi patlayıp, BaÅŸkan Gazi Erçel ayrılınca da, 10 günlük Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal DerviÅŸ görevi ona verir. Kurum, 1981’den beri ilk defa kendi içinden yetiÅŸmiÅŸ birine emanet edilmiÅŸtir. Sonuca ulaÅŸmayan onca istikrar programı ve her seferinde kurtarıcı diye bulunup getirilen onca baÅŸkandan sonra ilk defa doÄŸum yeri MB olan biri baÅŸtadır ÅŸimdi. ‘Kötü bir dönemdi. Her ÅŸey allak bullaktı. Kimse önünü göremiyordu. Hiç unutmam, göreve baÅŸladıktan dokuz ay sonra bir gün toplantıda çok bunalmıştık. 11 Eylül bir taraftan, Telekom krizi diÄŸer yandan. ArkadaÅŸlarıma dönüp ÅŸunu söylemiÅŸtim: 21 yıldır burada çalışmıyor olsam, bu iÅŸi yapamazdım.’TATÄ°LÄ°M Ä°STÄ°KRARLA ORANTILIBaÅŸkanlığımdan beri en uzun tatili geçen yıl yaptım. 5’er günden 2 tatil. Galiba ülke ekonomisinin istikrarı ile benim tatil süreleri doÄŸru orantılı... Tatillerim uzadıkça bilin ki istikrar da iyice artıyor.En büyük zevkim evde oÄŸlum Deniz ile klasik müzik dinlemek. En çok sevdiÄŸim besteciler ise Mozart ve Bach.Evde zor bir insan deÄŸilimdir. Ama günde 1,5 paket sigara içiyorum. Karım ve oÄŸlum en çok bundan rahatsız.Sporla aram maalesef pek yok. Kırk yılda bir Oran’da yürürüm.Giyim alışveriÅŸlerimi mutlaka karımla yaparım. BilmediÄŸiniz piyasalarda yanlış alım-satım yapabilirsiniz çünkü.Â
button