Güncelleme Tarihi:
Özcan Deniz: Kendini hem kadınlara hem de erkeklere beğendirmek görevim.
Erkek niye soyunmasın canım? Kadın soyunuyor da erkek niye yapmasın? Hani eşitlik! Estetikse, soyunur elbette. Bir şey daha var, Anadolu erkeği denmiş ve şöyle bir imaj çizilmiş: Hep göbekli olacak, bıyıklı olacak, sonra yumurta topuklu ayakkabı giyecek, dünyadan bihaber olacak, halaylar çekecek paldır küldür gezecek. Hep bu kalıbın içinde tutulmuş. Neden? Bakımlı, traşını her gün olan, temiz, sporunu yapan, şık, seksibir adam olamaz mı Anadolu erkeği?
‘‘2000'e giriyoruz diyoruz. Sonra da Mahsun'un verdiği pozları eleştiriyoruz! Biz ‘‘show business’’ içindeyiz. Sonuçta kafayı çalıştırıp düşünmek gerekiyor: O dergi, kendi alıcısının dergisi ve o alıcı da bundan hoşlanıyor. Ve Mahsun da, öyle bir dergiye poz vermişse, o fotoğrafların öyle olması gerektiğini biliyor. O kafayı çalıştırıyor da, başkaları çalıştıramıyor! Çok hoş resimlerdi. Ama ne benim gardrobumda, ne de Mahsun'un gardrobunda, caf caflı rugan şeyler, leopar ceketler yok, söylemeye gerek yok herhalde. Olmalı mı, olmamalı mı, o ayrı, ama yok!’’
Ünlü olmasaydınız şu anda ne yapıyor olurdunuz?
- Yer karoları ustasıydım ben. El sanatlarında hünerliyimdir. Her halde, karo imal eden, çalışırken şarkı da söyleyen bir usta olurdum.
Kendinizi çekici genç erkekler sıralamasında hangi yere oturtuyorsunuz?
- Bazen, erkeğin eli ayağı düzgün oluyor, güzel adam yani, ama hiç çekici bulunmuyor. Ama bir bakıyorsunuz bir başkası göbekli, eğri burunlu, alenen çirkin yani, ama müthiş çekici bulunuyor. Demek istiyorum ki, bu çekicilik denilen şey herkese göre değişiyor. Ama ben kendimi çekici buluyorum. Mesela benim burnum çirkin, ellerim çirkin. Sonra iyi yürüyen, harika konuşan, mükemmel oturan bir adam da değilim. Ama yine de bütün bedenimi iyi kullanırım. Yüz hatlarıma uygun şekiller bulurum. Bir de ben komplekssizim.
Başka?
- Hani bir takıntınız vardır, ‘‘Sağ profilim, sol profilim, şuram, buram’’ der durursunuz. İnsanlarla konuşurken ya da kamera karşısında bu takıntılarından dolayı hiç rahat edemez, kasılır kalırsınız. Bende o yok. Sıralamada kaçıncıyım bilmiyorum ne var ki çekici olduğumun farkındayım. Bir de utangacım, mesela yakışıklısın denince utanırım. Çok alçakgönüllü değilim. Megalomanla, alçakgönüllü arasında bir yerlerdeyim.
aptallık geçicidir
‘‘Güzellik geçicidir aptallık baki kalır’’ böyle bir şeye inanır mısınız?
- Ne münasebet, güzellik kalıcı, aptallık geçicidir. Çünkü insan kendisini eğitebilir, aptallığından kurtulabilir. Ama güzelse, ne yapsa güzeldir. Yaşlanmak ta, günümüzde o kadar sorun değil. Güzel olanlar güzel de yaşlanıyorlar. Yani kalıcı olan güzellik. Ama aptallık vallahi, billahi geçici. Geliştirirsin kendini, geçer gider. Ya da bir gün uyanır, gerçeği görürsün, akıllanırsın!
Yalnızca sesiniz güzel olsaydı ama çok çirkin olsaydınız, bugün bulunduğunuz yere ulaşır mıydınız?
- Evet, bir yolunu bulurdum. Bir de bizim ülkemizde birçok çirkin erkeğe kadınlar hayran. Yani bu biraz da ışık meselesi. Güzellik, çirkinlik, seksilik, çekicilik bunların arasında çok ince çizgiler var. Ama yakışıklılık bunların hepsinden başka bir şey. Tabii aslında palavra bunlar, ben iyi bir adamım...
Bu ne demek? İyiliğiniz, gözünüze, boyunuza, posunuza, poponuza mı yansıyor?
- Aynen. Ruhu temiz bir adamım. Yani adam gibi adamım. Bazı insanlar inandırıcı değildir, onları izlerken bile ‘‘Hadi len!’’ dersiniz. Ben öyle değilim. Yalan konuşuyorsam, doğru söylüyorsam ya da utanıyorsam, bu yüzüme yansır. Kandıramam kimseyi. Oysa bu piyasada buna çok ihtiyaç duyuyorsunuz.
Sizin için hayattaki en önemli değer?
- Aile.
Ondan mı babayla küs kalındı...
- Evet tam da bu yüzden! Çünkü aileme zarar vermek isteyeni dışlarım ben. Sanatçı olmak hassas, duyarlı olmak demek. Olamazsın ki başka türlü. Benim bütün antenlerim açık...
Yeri geldi soracağım, yaptığınız işi gerçekten sanat olarak mı değerlendiriyorsunuz?
- Eğer sanat, bir beceriyi icra etmekse, o beceriden bende var. Şarkıcılık benim yaptığım işin somut ismi. Sanatçılık ise o somut işin ne olduğu. Yani ismin ismi. Sanatçı dendiği zaman, illa ki ressam olmak ya da klasik müzikle mi ilgilenmek gerekiyor? Bu konuda alçakgönüllü olmayacağım. Bugün bizi adam yerine koymayanlar da, bir zamanlar bizim gibiydi. Ben şimdi ‘‘Sanatçı değil şarkıcıyım, zaten böyleyim, şöyleyim’’ dersem ilerde benden bir bok olmaz. Sanatçıyım kardeşim var mı? Yani sadece sesi güzel bir herif değilim, duyguyu bütünüyle içimde hisediyorum, bunu kağıda çok iyi döküyorum, ama nota bilmiyorum. Tamam akademik bir eğitimim yok, ama bundan da gocunmuyorum. Söylüyorum işte aptallık baki değildir, bilmemek aptallıksa, gider öğrenirim. Ölüm değil ya!
Türkiye'de bir sürü genç insan sizi model alıyor. Sizin gibi olmaya, sizin gibi yırtmaya çalışıyor. Sizin gibi olmak onlar için bir kurtuluş mu?
- Kimse kimse gibi olamaz ki. Olamıyor. Bir sanatçıyı örnek almışsan, önce onun cesaretini örnek almak zorundasın. Onun gibi şarkı okumak, oturup kalkmak yetmez. Birileri de beni örnek almak istiyorsa, bakış açımı, cesur olmamı örnek almalı. Bıyığımı, favorilerimi değil. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: İbrahim Tatlıses'i örnek alıyormuş muamelesi görmekten artık çok sıkıldım. Neden? Türkü söylediğim için mi? Takım elbise giydiğim için mi? Ya da Doğulu olduğum için mi? Bu özellikler varsa sizde, illa İbrahim Tatlıses'i mi örnek almanız gerekir. Şahsen benim hedefim İbrahim Tatlıses değil.
Ulaşmak istediğiniz hangi hedefler kaldı?
- Acayip gelebilir ama Amerikan Başkanı olma şansım ne kadar az ve sıfırsa, yıllar önce de bu yerlere gelmek benim için o kadar uzak ve imkansızdı. Yani ben buralara gelmişsem, Amerika'nın başkanı olma hayali bile bana artık mümkün geliyor. Dolayısıyla gerçekleştirmek istediğim daha çok şey var. Ve hiçbir şey beni korkutmuyor. Bütün dünyanın bir gün beni tanımasını hayal ediyorum. Ama sadece popüler bir sanatçı olarak değil de, başka özellikler de de atfederek...
Ne onlar? Derin adam, birikimli adam mı desinler istiyorsunuz...
- Bravo. Çünkü çok okul okumadık.
Nerede kesildi okul hayatınız?
- İlkokulda. Ekonomik durumlar ve aile sorunu. Bir de ben duramıyordum. Bir yere hapsolup orada bir şey öğrenme fikri sıktı beni. Zaten benim grafiğime baktığınız zaman şunu fark ediyorsunuz, 17 yaşında pıııırrrrrr diye Almanya'ya fırlamışım. Orada da müzikle uğraşıyordum. O dönemde belirli isimler vardı, kasetler hep onlara yapılıyordu, besteler onlara veriliyordu. Kimsenin aklına yeni birini yetiştirip bunların karşısına dikmek yoktu. Ve ben o dönemde Türkiye'ye geldim. Beni keşfeden hep Hilmi Topaloğlu diye bilinir ama aslında ilk Yaşar Yağmur'dur. Almanya'da görüp ilk tavsiye eden odur.
Ne defolarınız var?
- Aşk.
Başka?
- Yetmez mi? Bir de, baba figürü olmadı hayatımda. Sırtımı dayamak manasında söylemiyorum, şu anda yükümlülüğünü aldığım ailemin sorumluluğunu biraz olsun benden alabilecek, ‘‘Hadi sen de git, çalış, üret’’ diyebilecek biri. Aşk ve bu mesele halledilirse defolarımın yüzde 50'si gider.
Yeterli bir eğitim almamış olmayı, nasıl olur da hiç defo gibi algılamıyorsunuz.
- Biz antenleri, uyduları açık insanlarız. Sürekli algı halindeyiz. Yani Fırat'ta dizi çekerken, o nehrin kenarında oturup nehri izlediğimde dibindeki balığın ruhuna kadar herşeyi hissediyorum ben. O su akarken konuşuyormuş gibi geliyor. Yani antenler hep açık. Engelleyemiyorum. Sonra, bir felaketi damarlarıma kadar hissediyorum. Dönen dolapları, insanların beyninden okuyorum. İşletiyor beni biri mesela biliyorum ama kırmamak için de ‘‘Beni işletme lan’’ demiyorum. Antenler bu kadar açıkken, eğitim alsaydım, kimbilir ne olurdum! Bir çok şeyi yarım yamalak öğrendim. Olsun, doğrusunu da öğrenirim....
Türkiye'de çeşitli vesilelerle çeşitli erkekler soyundu. Sizin ulvi bir amacınız var mıydı poponuzu gösterirken.
- Ortada yapılan bir iş vardı. Sorumluğu bendeydi. Her ne kadar dizi bir çok oyuncu tarafından yüklenip taşınıyor olsa da, ‘‘Özcan Deniz'in dizisi’’ olarak anılıyor. Bu önemli bir promosyon aracı oldu.
Yani Poponunuzun bir promosyon amacı olduğunu biliyorsunuz.
- Elbette. Yoksa niye medyaya yansımasına izin vereyim? Böyle bir resmin yayınlanması benim işimi ne kadar ciddiye aldığımı göstergesi. Hem bir arabeskçinin belirli kalıplardan sıyrılmasının artık zamanı gelmedi mi? Hedefimiz dünya ya! Ben sırtını Doğuya dayamış, cephesi Batıya dönük bir türkücüyüm.
NE TATLISES NE DE EMRAH
Poponuz sayfa sayfa yayınlanınca şaşırdınız mı?
- Hiç. Daha fazlasını bekliyordum. Çünkü hiç yapılmamış bir şeydi. Tamam, birçok sinemacı yaptı, ama benim kulvarımdaki bir Doğulunun kalkıp da, orada poposunu çıkartamısı imkansız bir şey. Ne İbrahim Tatlıses'ten ne de Emrah'tan bekleyebilirsiniz.
Ama bu bir fizik meselesi, yani popoları göstermeye uygun olmayabilir.
- O ayrı, fit de olsalar, bekleyemezsin! Yani ben yaptım. Bitti. Bu kadar. Delikanlılığa sığmaz dediler. Sen Doğulusun, erkek soyunur mu dediler.
Aynı fotoğrafları bir daha çektirir misiniz?
- Altında bir neden varsa yaparım. Birçok kadın dergisi şu anda ‘‘Biz profesyonel olarak sizi havyanların, panterlerin içinde, samanlıkta, suyun içinde, altında, yatarken, iplerde asılıyken çekmek istiyoruz’’ diyorlar. Zincir, mincirler, yani enteresan teklifler. Ama bir sebebi, konsepti olması lazım, aksi halde yapmam.
Doğulu biri olarak içinizdeki o tabuyu nasıl kırdınız? İnsanların bir dolu şeyi aşması zaman alıyor?
- Bir şeyi yapıp yapmama arasında çok gidip gelirsen asla yapamazsın! Yaparsan da yarım yaparsın. Şunu bilirim şunu söylerim, arada kalmayacaksın. Yaptığın şeyin de arkasında duracaksın. Bir de çevrendekilere biraz kulak kabartacaksın, hele bu piyasadaki birileri bir şey için sana ‘‘Yapma’’ diyorsa, kesinlikle yapacaksın! Benim için çok büyük şanstı. Aslanlar gibi kullandım. Bu kadar basit.
Kendimi hem kadınlara hem erkeklere beğendirmek benim görevim. Üstelik, kadın, erkek, çoluk çocuk, yaşlı, genç, heteroseksüel, homoseksüel herkesin, her açıdan beni beğenmesi hoşuma gidiyor.
Bir homoseksüel de delikanlı olabilir, bir kadın da. Sözünün arkasında duran, yaptığı işi bütün sorumluluğuyla yüklenme gücüne sahip insandır delikanlı. Yaptığım şey delikanlılığı yakışıyor, çünkü delikanlılık cesaret gerektiriyor. Sen de delikanlıysan çık yap, değilsen bana dil uzatma, ben yaptım beni alkışla. Bu kadar.