Güncelleme Tarihi:
Anne olmadan önce çocuklarla çok haşır neşir biri miydiniz?
- Gençliğinde ya da bekarken çocukla çok alakası olmayan ama anne olunca değişen insanlar olabiliyor. Ben de öyleydim. Çok peşlerinden koşan, “Aman ne şeker çocuk” diyen biri değildim. Ama düşünüyordum çok çocuğum olsun diye, çünkü kalabalık aile severim. Anne olduktan sonra, oğlumu ilk kucağıma aldığım anda acayip bir bağ oluştu. Karnıma ilk düştüğü anda hatta... Biraz insanın yapısıyla da alakalı.
Hep erkek çocuk mu isterdiniz?
- Tabii tabii, emindim hep. Evlenmeden önce de “Benim kesin oğlum olacak” diyordum, hamile kaldığımı öğrenince de “Kesin erkek” dedim. İkincisinde biraz daha muallaktaydım ama yine erkek istiyordum. Hem ona arkadaş olsun diye hem de erkek çocuklarını çok sevdiğim için... Bilmiyorum, belki de kız olsaydı kız isteyecektim.
Erkek çocuk anneye daha bağlı olur derler. Sizde de durum öyle mi?
- İnanılmaz bir aşk yaşıyoruz. Hakikaten eski videolarına bakıyorum, ben olmadığım zaman “Anne nerede? Anne nerede?” diye sorup duruyorlar. Paylaşılamayan birisin. Çok keyifli bir şey. Ama kız çocuğu da çok farklıdır elbette, ondan da eminim. Çocuk yetiştirmek zor iş ama çok keyifli. Ben onlardan önce ne yapıyordum hiç bilmiyorum.
ANNELİĞE DUYGU OLARAK HAZIRDIM
Genç anne oldunuz. Doğumdan sonra zorlandığınız anlar oldu mu?
- Evlendikten üç ay sonra hamile kaldım ama duygu olarak hazırdım. Annem de vardı bana yardımcı olan, profesyonel emekli başhemşireler de... Bebek çok küçük olduğu için yıkarken “zarar veririm, elimden kayar” gibi korkularınız oluyor haliyle... İlk çocuğumu iki saatte bir emzirmeye başladığımda da “Hayat artık bundan mı ibaret acaba?” diye bir endişeye kapılmıştım. Ama çabuk adapte oldum.
Otoriter bir anne misiniz?
- Ne çok rahat bir anneyim ne de çok otoriter. İki erkek çocuk olduğu için, bir de benimkilerin yaşları birbirine çok yakın, aralarındaki dengeyi, birinin abi olduğunu unutturmamaya çalışıyorum. Ama bir yandan onlar da çocuk tabii. Özgür olsunlar ama karşı tarafın da belirli hakları olduğunu öğrensinler istiyorum.
Her kardeş arasında kavga olur. İşlerin çığırından çıktığı oluyor mu?
- Olmaz mı? Sarılıyorlar mı dövüşüyorlar mı anlamıyorum (gülüyor). Bir anda bir yumak oluyorlar. O onu tırmıklıyor, diğeri onu. Birbirlerine zarar vermelerini engelliyorum. Ama çok da seviyorlar birbirlerini. Biraz ayrı kalsınlar, hemen sorarlar “Nerede?” diye.
HER ÇOCUK KENDİ KİTABINI YAZIYOR
Çocuk gelişimi üzerine kitaplar okuyor musunuz?
- Ben aslında çocukları eğitmekten ziyade onların seçimlerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Onlar artık birer birey. Çok kitap okuyorum. Sorular hazırlayıp profesyonel insanlara da iletiyorum. İkinci hamileliğimi yaşarken “İkinci çocuğu ilk çocuk nasıl karşılar?” endişesini çok yaşamıştım. “İlk çocuğuma haksızlık mı yapıyorum, bunu kaldıramaz mı, ya bununla baş edemezsem” diye bir dönemim olmuştu. Gidip bir pedagogla konuştum ve gerçekten çok faydasını gördüm. Beni çok rahatlattı. Ama sonuçta ne kadar okusam da her çocuk kendi kitabını yazıyor.
Ünlü bir annesiniz. Çocuklarınız bunun ne kadar farkında?
- Valla ben elimden geldiğince televizyona, gazeteye çıkmanın çok önemli bir şey olmadığını vurgulamaya çalışıyorum. Bazen görüyorlar, “Ha evet” diye geçiştiriyorum. Daha küçükler, bunun önemli bir şey olduğunu zannetmelerini istemem. Ama bir tepkileri de yok. Yabani değiller.
Neye ilgileri var şu anda? Hiç hayal kuruyor musunuz gelecekle ilgili?
- Aslında hayaller kuruyorsunuz ama ne olacaklarsa kendileri olacaklar. Ben mutlu olsunlar, bir de bir spor dalında mutlaka söz sahibi olsunlar isterim. Gerisi önemli değil. Kendi tercihleri.
BİR KAZA GEÇİRDİM ATTAN DÜŞTÜM
Siz spora çok önem veriyorsunuz. Kaç senedir binicilikle ilgileniyorsunuz?
- Çocukluğumdan beri... İzmir’de ilkokul zamanı başladım.
Nasıl merak sardınız?
- Bursalılar, İstanbullular kayak yapardı, biz de at biner, paten kayardık İzmir’de o zamanlar. Annem de çok meraklıydı spora. Atletizm yaptım, basket ve voleybol oynadım, kara ve buz pateni yaptım ama bende acayip bir hayvan sevgisi vardı. Şimdi de öyle; üç köpeğim, bir kedim, bir atım var. Hayvanları çok sevdiğim için onda sabit kaldım. Sonra ciddi bir kaza geçirdim, attan düştüm. Bayağı sancılı bir dönemdi, hatta çok korktum bir daha at binemeyeceğim diye ama şimdi yine binebiliyorum.
Şampiyonalara katılır mıydınız?
- Küçükken katılırdım. Ufak tefek kupalarım da var.
Haftanın neredeyse her günü geliyormuşsunuz buraya...
- Evet. Daha doğrusu mevsimine göre... Bahar aylarında her gün. Çocuklar okuldan sonra geliyorlar. Acayip keyif alıyorum. Burası evim gibi. Çalışanlar, hocalar... Çok rahat ediyorum. Kaçış noktam diyebilirim. Kıyafetler kalın olduğu için yazın binmek zordur benim için. Yazın biraz ara veriyorum. Ağustos sonu tekrar başlıyorum her gün gelmeye. Sonra haftada iki-üç güne düşüyor.
ONLARIN YARIŞ ATI GİBİ OLMASINI İSTEMEM
Binicilik dışında yaptığınız bir spor var mı?
- Kardiyo, pilates ve yoga yapıyorum. Ama at bir tutku benim için.
Çocuklarınız da biniyor mu?
- Evet. Onlar da hayvanları seviyorlar. Pony ile yedekte, yani elde gezmeyle başladılar. Seyis ağabeyleri onları gezdiriyordu. Ali geçen sene grup derslerine başladı. Emir henüz başlamadı.
Bir yandan da çocuklarınızı bir eğitim hayatı bekliyor.
- Ah! Biz daha bir şey yapmıyoruz bence (gülüyor). Esas işlerimiz daha sonra başlayacak. Ali’ye Koç çıktı, Emir’i de Şişli Terakki’ye yazdırdık. İleride illa yurtdışında okusunlar diye bir hayalim yok. Kendileri belirleyecekler.
İlgi alanları nedir?
- Değişiyor biliyor musunuz? Birinin el becerileri çok fazla, birinin matematik kafası. Biri puzzle yapmaktan hoşlanıyor, diğeri rakamlar yazmaktan. Ama o kadar değişiyor ki. Çocuklarımın kendi yollarını bulmalarını istiyorum, yarış atı gibi olmalarını istemiyorum.
Kardeşiniz var mı?
- Yok.
Özlemini çektiniz mi?
- Küçükken hiç çekmedim ama şimdi kardeşsiz hayatın zor olduğunu düşünüyorum. Yaşıma yakın bir kardeşim olsun isterdim.
DİZİ TEKLİFLERİNE SICAK BAKIYORUM
Projeleriniz ne durumda?
- Her şeyin bir dönemi var diye düşünüyorum. Okulu bitirdim, evlendim, çocuk sahibi oldum, hamileliklerimin son haftasına kadar da çalıştım. Sonra biraz kendime zaman ayırdım. “Gezeceğim, kitaplarımı okuyacağım, seyahat edeceğim” dedim. Bu sene dizi teklifleri geliyor. Biraz fazla zamanımı alır diye ürktüm ama şimdi daha olumlu bakıyorum. Bir televizyon programı yapmayı düşünüyorum. Bir de kitap projem var.
Nasıl bir şey?
- Not defteri gibi. Bakıyorum, her ay 50 tane falan soru cevaplıyorum. Onları bir yerde birleştirip kendi bildiklerimi, annemden öğrendiklerimi aktarmak istiyorum. Çok ciddi bir şey değil, tavsiye gibi. Mesela bir saç artistine gidip, “Sence Türkiye’de yapılan en büyük yanlış nedir?” diye soracağım. Makyaj artistiyle konuşacağım.
Kitabı yazmadan önce bize verebileceğiniz birkaç tavsiye var mı mesela?
- Makyajda fondöten kullanımı... Yolda gördüğüm zaman bile söylemek istiyorum bazen; yüzle boyun arasındaki farkı nasıl görmüyorlar? Bir de ciltte problem yokken illa onu kapatmak. Doğru bir gözaltı kapatıcısı bile çoğu zaman yeterli olabiliyor. Saçta da herkes sarışın olmak zorunda değil. Olmuyorsa olmuyordur. Temizlik çok önemli. Yaz ve kış kokusunu ayırmak... Yazın hafif bir parfüm kullanmak lazım diye düşünüyorum.
SAÇIMA İLK BOYAYI 20 YAŞINDA SÜRDÜM
Siz İzmir’de büyüdünüz. Ne tavsiyeler verirdi anneniz size?
- Çok spor bir kızdım. Converse, jean, şort, tişörtle gezerdim. Süslenip elbiseler, topuklular giydiğim bir dönem de olmuştu elbet ama annem “Saçlarını boyatma, erken manikür pedikür yaptırma, kaşlarını aldırma” derdi. Saçıma ilk boyayı 20 yaşında sürdürdüm. Kızım olsa ben de aynı şeyi söylerim. Bir de marka takıntısı olmaması lazım. Annem bana izin vermezdi. Şimdi bakıyorum, 15-16 yaşındaki kızların elinde koca koca çantalar. Çocuk daha onlar!
İleride çocuklarınız evlilik aşamasına geldiklerinde ya karşınıza böyle bir gelin adayı çıkarsa?
- (Gülüyor) Bazen endişelerim oluyor tabii. Ama bence onların döneminde daha bilinçli olacak herkes. Çünkü gerçekten pırıl pırıl gençler var. Her şey parayla olmuyor. Biraz da görmeyle, okumayla, vizyonun gelişmesiyle oluyor. Şimdiden bunun farkına varmış gençler olduğunu görüyorum.