Diyetin 70 yıllık serüveni

Güncelleme Tarihi:

Diyetin 70 yıllık serüveni
Oluşturulma Tarihi: Haziran 04, 2004 00:13

Şimdi iyi düşünün, ninelerinizin annelerinden diyet reçetesi aldıklarını hiç duydunuz mu? Ninelerinizin ayna karşısına geçip ‘Eyvah kilo almışım. Hemen rejime başlamalıyım’ dediklerine hiç tanık oldunuz mu? Ya da geçen yüzyıllarda yaşanmış aşkları konu alan romanlarda diyet yapan kadın kahramanlara hiç rastladınız mı?

Örneğin ‘Çalıkuşu’ romanının kahramanı Feride’nin lise öğrenciliği sırasında, Kamuran’ın getirdiği çikolatalı fondanları atıştırırken kilo derdine düştüğünü okudunuz mu? Bu sorulara vereceğiniz tek cevap ‘Hayır’ olacaktır. Çünkü dünya kadınları vücutlarının ince olması gerektiğine ancak 1930’lu yıllarda karar verdiler. Bakınız, diyet uygulama merakı 70 yılda nasıl gelişti.

1930 ’lu yıllar: Sınırsız beslenme

Taze malzemelerden yapılmış, lezzetli yiyecekler sofraları süslüyordu. Bol yağ, bol şeker, bol et, bol meyve ve bol sebze sloganını herkes benimsemişti. Doktora muhtaç olmamak için iyi beslenmek gerektiğine inanılıyordu. O yıllarda da sebze ve meyvelerin yararı keşfedilmişti. Kadınların vücutlarını inceltme telaşı henüz başlamamıştı ama moda dünyasındaki gelişmeler kadınları kiloları konusunda endişelendirmeye başlamıştı. Bu dönemde, tıp doktorları portakal suyu, yağda pişmiş yumurta, fırında pişmiş balık, beyaz undan yapılmış ekmek, haşlanmış sebze ve şekersiz koyu kahveden oluşturdukları diyet listelerini kilo vermek isteyen kadınlara veriyorlardı. Bu saydıklarımızla beslenen kadınların ne kadar kilo verdiklerini tahmin edemeyiz. Belki de sadece kendilerini boş yere oyalamış oldular.

1950 ’li yıllar: Diyet furyası

Vesikayla yiyecek maddesi satın alma zorunluluğu ortadan kalkınca, insanlar özledikleri güzel yiyeceklere kavuşmuşlardı. Bisküviler, tatlılar, pastalar, çörekler, börekler sofraları süslüyordu. Başka ülkelerden ithal edilen özel yiyecekler de kapışılıyordu. Bu arada hazır yiyecek modası da yavaş yavaş gelişmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra kadınlar eski giyeceklerinin dar gelmesinden yakınır oldular. Bu yıllarda diyet uzmanları dünyanın en ünlü kişileri haline geldiler. Meyve ve proteinli besinlerle hazırlanan diyet reçeteleri kapışıldı. Ve o dönemde ilk kez alkollü içkilerin zararından söz edilmeye başlandı. Aslında o yıllarda kadınların alkollü içkilerle pek fazla ilgileri yoktu ama gene de diyet uzmanları onlara alkolü yasaklamayı görev bildiler. 50’li yıllar proteinli diyetlerin altın dönemi oldu.

1940’lı yıllar: Savaş dönemi

İkinci Dünya Savaşı yıllarında savaşa giren girmeyen her ülkede yiyecek sıkıntısı baş göstermişti. Vesika ile alınan temel gıda maddeleri, genellikle yeterli olmuyordu. Bu dönemde ev kadınları mutfaklarındaki malzemelerle yaratıcılık güçlerini birleştirip ailelerini doyurma telaşı içindeydiler. Savaş döneminde artık hangi yiyeceğin hangisiyle iyi gideceği endişesi ortadan kalkmıştı. Bu yıllarda et ve balık gibi besin maddelerini yeterli miktarda bulabilmek mucizeydi. Savaş yıllarında kilo vermek için diyet uygulamaya hiç ama hiç gerek yoktu. Modacılar da o yıllardaki koleksiyonlarında az malzeme ile vücudu ince gösterecek modelleri sunmaya başlamışlardı. İşte o dönemde kadınlar vücutlarını inceltmeye iyiden iyiye merak sarmaya başladılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kilolu kadınlar için sıkıntılı bir dönem başladı.

1960’lı yıllar: Hazır yiyeceklerin gelişi

Savaştan sonraki 10 yıl içinde insanlar yiyeceklerle özlemlerini gidermişlerdi. Ama hala pastalar, şekerlemeler revaçtaydı. Bu arada çalışan kadın sayısındaki artış, pratik yemeklere duyulan ilgiyi artırmıştı. Kolay ve çabuk yapılan aynı zamanda doyurucu yiyecekler, herkesi memnun ediyordu. Tabii kadınlar hariç. Onlar, podyumlarda boy gösteren incecik mankenlere ve sinema perdesinden gülümseyen düzgün vücutlu yıldızlara özenmeye başlamışlardı. Artık 30 günde ince bir vücuda sahip olmayı vadeden diyet reçeteleri elden ele dolaşıyordu. Hazır yiyeceklerdeki katkı maddelerinin vücutlara yağ olarak döndüğünü öğrenen kadınlar şaşkın ve de çaresizdiler.

1970 ’lı yıllar: Kalori hesabı gündemde

Beslenme uzmanları, yediklerimizi yeterince yakamadığımızı bu nedenle de kilo aldığımızı ileri sürüyorlardı. Aldığımız kalorileri yakmak için egzersiz yapmalı ve de beslenme alışkanlıklarımızı kalori hesabına göre değiştirmeliydik. Bu dönemde parmak hesabı yapar gibi kalori hesaplamaya başladık. Yemek pişirmek artık sadece bir hobi olmuştu. Dışarda hazır yiyecekler varken mutfağa girip saatlerce uğraşmayı hiç bir kadın istemiyordu.

1980’ler: Yağsız beslenme abartıldı

Yağların vücuda büyük zarar verdiği iddiası, zihinlere iyice yerleşmişti. Artık hiç kimse yağlı yemek yemek istemiyordu. Bu dönemde yağsız sütler, peynirler marketleri doldurdu. Yağsız beslenmenin kilo almayı önleyeceğine herkes öylesine inanmıştı ki, yağlar, birdenbire insanlığın en büyük düşmanı sayıldılar. Oysa yağın da vücut için lüzumlu olacağı kesindi. Bu yıllarda günde bin kalori alarak zayıflamak moda oldu. Bir çok yiyecek yasaklandı. İnsanlar, kilo vermek uğruna kendilerini yarı açlığa mahkum ettiler.

1990’lar: Sağlıklı beslenme dönemi

Sofralardaki fırtına dinmişti. Dün beslenme uzmanları ve tıp doktorları sağlıklı beslenmenin önemini anlatmak için kütüphaneler dolusu kitap yazdılar ve hala yazıyorlar. Yağ, şeker ve unlu maddelerin kısıtlanmasıyla insan sağlığının da korunacağı düşüncesi zihinlere yerleşti. Artık yiyecekleri iyi ya da kötü diye ayırmıyoruz. Sadece yiyecek türleri arasında bir denge kurmaya özen gösteriyoruz. Ancak şu hızlı beslenme furyası, tüm dünyada büyük bir sorun olmayı sürdürüyor. Özellikle batı ülkelerinde hızlı beslenme yediden yetmişe herkesi şişmanlatıyor. Ve de tehlikeli boyutlara ulaşan şişmanlık problemi yeni diyet reçetelerinin hazırlanmasını zorunlu kılıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!