Divan edebiyatı bana dost para ve itibar kazandırıyor

Güncelleme Tarihi:

Divan edebiyatı bana dost para ve itibar kazandırıyor
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 08, 2003 00:00

Divan edebiyatı anlatacak kiÅŸinin kılığı ve kıyafeti divan edebiyatına uygun olmamalıdır. Tam tersi olmalıdır. Sadece kıyafeti deÄŸil, davranışları da farklı olmalıdır. Ben belki bunu baÅŸardım. Yayın dünyasında çok satan ya da çok satma iddiası olan kitapların reklamlarını bilbordlarda görmeye alıştık artık. Son günlerde Ä°stanbul'un farklı semtlerinde bir örneÄŸi daha var: Ä°skender Pala'nın, L&M-Babil'de Ölüm, Ä°stanbul'da AÅŸk adlı yeni romanının tanıtım afiÅŸleri. Ä°skender Pala, romanında Leyla ile Mecnun'un Fuzuli tarafından kaleme alınışından itibaren günümüze ulaÅŸan macerasını anlatıyor. Bir anlamda divan ÅŸiirinin serüvenini romanı içerisinde veriyor. Divan ÅŸiiri denilince pek çok kiÅŸinin aklına gelen ilk ÅŸey aruz kalıbı: Failatün failatün failün! Ä°ÅŸte dilimize pelesenk olan o nakarat, Pala'yla bilborda çıkmış oldu. Edebiyat çevresi dışında pek çok kiÅŸi belki Ä°skender Pala adına ilk kez bu bilbordlarda rastladı. Ama Pala, akademisyenliÄŸi dışında hiç de azımsanmayacak bir kitlenin sıkı takibinde olan biri. 1993'ten beri Divan edebiyatı üzerine verdiÄŸi seminerleri dolup taşıyor. Ev hanımlarından öğrencilere, öğretmenlerden avukatlara, sanatçı ve yazarlardan, iÅŸsizlere kadar pek çok kiÅŸi sanki bir divan edebiyatı terapisine geliyorlar. Pala'nın divan edebiyatını sevdirme çabası bu semirlerle sınırlı deÄŸil. KurduÄŸu L&M Kitaplığı ile (Leyla ile Mecnun'un baÅŸ harfleri) divan edebiyatı sözlükleri, antolojileri ve seminer konuÅŸmalarını yayınlıyor.Divan edebiyatı tutkunuz nereden geliyor? Konferanslar veriyor, kitaplar yayınlıyorsunuz. Adeta her ÅŸeyinizi bu iÅŸe adamış gibisiniz...- Ben divan edebiyatı sayesinde varım. Divan edebiyatından o kadar çok ÅŸeyler edindim ki. Benim hayatım şöyle geçiyor: Gülle, bülbülle uÄŸraşıyorum, akÅŸama kadar ÅŸiir okuyorum. Bunun için dost kazanıyorum, para kazanıyorum, bunun için bana itibar veriyorlar. Böyle bir hayat kaç kiÅŸiye nasip olur? O zaman benim bunun karşılığını ödemem lazım Divan ÅŸiirine. Divan ÅŸairleri fildiÅŸi kulelerde, çok yükseklerde duran insanlar deÄŸil. Onlar da bizim gibi, dokunabilen, yaÅŸayan, hisseden insanlardı. Böyle olunca, benim bu adamın söylediklerini anlayamamam, acaba o çok üst perdeden söylediÄŸi için mi, yoksa ben onu anlayacak seviyede olmadığım için mi? Bu soruyu baÅŸtan sordum ve ikinci seçeneÄŸi iÅŸaretledim.SeçtiÄŸiniz ikinci seçeneÄŸi aynı zamanda misyon olarak da kabul etmiÅŸ gibisiniz...- Ben bir akademisyenim ama daha önceki günlerimde askerdim. Yani bir üniversitede skolastik bir sistemin, asistan, hoca, yüksek lisans, doçent, doktora çarkının dışında bir ortamdaydım. Bu bana farklı bir bakış açısı getirdi. Edebiyat Fakültesi'ndeki doktoram sırasında askeriyeye girdim. 15 yıl askeriyede çalıştıktan sonra binbaşı rütbesiyle emekli oldum. Daha sonra tekrar akademisyenliÄŸe döndüm. Çağımız çok deÄŸiÅŸti. Ä°nsanlar artık bir ÅŸeyleri eÄŸlenerek öğrenmenin peÅŸinde. Bir edebiyat eserini okuyacak zamanın olmayışından ÅŸikayet ediyorlar. O zaman insanları eÄŸlendirirken de öğretebilir miyimin peÅŸine düştüm. Önce fıkralarla ÅŸiirleri örtüştürdüm, sonra deneme ile ÅŸiiri. O zaman anladım ki, insanlar fıkra okuyor ama sonunda bir beyitin iç dünyasına ulaÅŸabiliyorlar. Açık bir ÅŸekilde itiraf edeyim, ben bunu askeriyede bulunmama borçluyum. Benim bulunduÄŸum ortamda hiç divan ÅŸiiri konuÅŸulmuyordu. Bir yandan gülle, bülbülle uÄŸraşırken diÄŸer yandan postalla, silahla ilgileniyordum. Dolayısıyla o dönem iki kiÅŸilikli biri gibi yaÅŸadım. Divan ÅŸiiri üzerine seminerleriniz inanılmaz bir ilgi görüyor. Böyle bir ilgiyi neye baÄŸlıyorsunuz?- Karşıma gelen insanı Divan edebiyatını bilmeyen biri gibi kabul edip konuÅŸmamı öyle hazırlıyorum. Benim kılık ve kıyafetimin de etkisi var tabii bu ilgide. Saçımdan tavırlarıma kadar pek çok ÅŸey etkiliyor insanları. Siz en güzel sözleri en çatık kaÅŸlı halinizle söylerseniz hiçbir faydası olmaz. En çirkin sözleri bile gülümseyerek söylediÄŸiniz zaman alacağınız tepki farklı olur. Biz bir profesörden ders dinleyeceÄŸiz diye mesafeli olarak gelmiyorlar beni dinlemeye. Beni seminerlerimde hiç kimse Prof. Dr. Ä°skender Pala diye tanımaz. Ä°skender Hoca'yım ben onlar için. Sadece akademik yazılarımda unvan kullanırım. O zaman da onlar beni kendilerine yakın görüyorlar.Daha çok kadınlar ilgi gösteriyor seminerlerinize.- AÅŸkla ilgili konular olduÄŸu için ilgi gösterenlerin çoÄŸunluÄŸunu genç bayanlar oluÅŸturuyor. Divan ÅŸiirinin özü de aÅŸk deÄŸil midir zaten? Ben bu ilgiyi biraz da ÅŸuna baÄŸlıyorum. Türkiye'deki gençliÄŸin yüreÄŸi ezik, çizilmiÅŸ ve yaralı. Ailesiyle, sokakla, eÄŸitim düzeniyle kavgalılar. Seminerlerimde tam halk tipi bir hocayım aslında.Divan edebiyatında aÅŸk ile bugün yaÅŸanan aÅŸk çok farklı deÄŸil mi? Özlem mi var eski aÅŸklara?- Her insanın içinde şöyle bir özlem var. Pek çok genç kız, beni seven kiÅŸi bana bir ÅŸiir yazsa ve bu ÅŸiirin içinde de kendimi, ruhumu bulsam, diye düşünüyor. Bu bakımdan bir defa eski aÅŸkların izdüşümünü bugüne getiriyorum ben. Anlattığım dizelerde günümüze gelmeyecek bir ÅŸey varsa onu anlatmıyorum zaten. O zaman boÅŸa kürek çekmiÅŸ olurum. Onların ruhlarını ve gönüllerini ÅŸekillendirmek için anlatıyorum. Ben bir aÅŸk anlatıyorum, onlar ben bu kadarına sahibim diye mutlu oluyor veya bana hiç böylesi rastlamadı diyor. Divan ÅŸiiri seminerlerine ilk baÅŸladığımda benim altı tane dinleyicim vardı, yedincisi eÅŸimdi. Atatürk Kitaplığı'nda yapıyordum o zaman. Bu altı dinleyicimden dört tanesi Ferhan Åžensoy Tiyatrosu'nda çalışan bayan oyunculardı. Seminer sonunda sordum kendilerine. Ben Divan ÅŸiiri anlatıyorum, siz tiyatrocusunuz ve bütün bir kış boyunca zaman ayırıp beni dinlediniz, ne alaka, diye? Bir tanesi dedi ki, biz sizin gibi aÅŸkı anlatacak bir erkeÄŸi bu çaÄŸda bulamadığımız için buraya geliyoruz. Bu çok enteresandı. Demek ki insanların uzak hafızalarında, bilinçaltlarında hálá o rafine, kaliteli, sözü aÅŸka uygun biçimde duymak isteyen bir tarafları var. Dinleyicilerin çoÄŸunun genç kız oluÅŸunun altında bu gibi nedenler olabilir. Divan edebiyatı dendiÄŸinde insanların aklına kalıplaÅŸmış yargılar gelir hemen. Bunlar deÄŸiÅŸiyor mu dersiniz?- Failatün failatün failün. Hayattan kopuk bir ÅŸiir gibi deÄŸil mi? Ama bir kısmı önyargıdır, hayattan kopuk oluÅŸu gibi. Zevk dünyası açısından bir takım yanlış anlamalar ve yorumlamalar vardır. Hiç şüphesiz çaÄŸ deÄŸiÅŸmiÅŸtir, dil, anlayış ve ilgi alanları deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Ama bizim oradan buraya taşıyabileceÄŸimiz birtakım güzelliklerin olduÄŸunu da inkar edemeyiz. Ben ÅŸunu söylemeye çalışıyorum. Bugünün ÅŸairi, Fuzuli'yi, KaracaoÄŸlan'ı, Yunus'u bilmeden kalıcı ÅŸair olmayacaktır. Yani biz oradan geliyoruz.MÄ°DELERÄ°NDE TOST KAFALARINDA TEST OLAN BÄ°R GENÇLÄ°KÇağımız çok mekanikleÅŸti. Tost ile test arasına sıkışmış bir gençlik var. Midelerinde tost kafalarında test. Ä°liÅŸki kuramıyorsunuz, mekanikleÅŸiyor her ÅŸey. Halbuki insan tabiatında önemli olan, onun içidir, manasıdır, maddesidir. Biz iç dünyaları es geçerek mutsuz insanlar yarattık. Evet, çocuklarımız doktor, mühendis oldu ama bir ÅŸeyleri de ıskaladılar. Iskaladığımız gönlümüzdü, zihnimizdi. Gönlümüzün açlığını midemiz kadar düşünmez olduk. Zihnimizde açlığın olup olmadığını hissetmedik bile. Sadece midemiz acıkır zannettik. Åžimdi ise diÄŸerlerinin de açlık hissettiÄŸini görmeye baÅŸladık. Ben seminerlerime olan ilgiyi biraz da buna baÄŸlıyorum.ROMANIMDA DÄ°VAN ŞİİRÄ°NÄ°N 500 YILLIK SERÃœVENÄ° VARL&M kurduÄŸumuz yayınevinin adı. Leyla ile Mecnun'un isimlerinin baÅŸharfleri. Aynı ÅŸey romanın isimde de söz konusu. Leyla ile Mecnun'un baÅŸharflerinin arasında Ä°ngilizce ‘‘ve’’ iÅŸareti. Biraz çeliÅŸkili bir durum deÄŸil mi? Elem olarak okuyoruz biz bunu. Elem, Divan ÅŸiirinin tam merkezinde yer alan bir duygudur. Ve elem biraz da lezzet demektir. AÅŸk acısının lezzeti. AÅŸk acısıyla olgunlaÅŸma, aÅŸkını onunla ispat etme, onunla özdeÅŸleÅŸme demektir. Bu okunuÅŸtan dolayı çok eleÅŸtiri aldık. Hele ortasında birde ‘‘ve’’ iÅŸareti olunca. Ben ki Türkçeciyim, L ve M'nin arasında Ä°ngilizce ve iÅŸareti koymuyÅŸum, elem diye okuyorum. DoÄŸrusu böyle bir eleÅŸtiri olacağını biliyordum. Elem dediÄŸim gibi divan ÅŸiirinin tam da ruhunu yansıtan bir duygudur ve elemin en iyi anlatıldığı öykü de Leyla ile Mecnun hikayesidir. Bunun için yayınevinin adını da Leyla ile Mecnun Yayıncılık koyduk. Romana da aynı adı verdim çünkü Ä°ngilizce’de de Leyla ile Mecnun aynı harflerle baÅŸlıyor. Zaten ÅŸimdi Ä°ngilizce’ye çevirisi de yapılıyor. Roman, Leyla ile Mecnun'un Fuzuli tarafından yazılışını ve ardından da kitabın başına gelenleri konu alıyor. FUZULÄ° YAZDI BU KÄ°TABIBen bir macera romanı, bir polisiye, aÅŸk ve tarih romanı yazdım. Bu dördünü harmanlayıp bir ÅŸey yapmak istedim. Bunların arasında ÅŸairlerin, bilginlerin, hırsızların ve katillerin bir macerası olsun ama aynı zamanda Leyla ile Mecnun'un aÅŸkı olsun, tarihe uygunluk göstersin istedim. Ben Fuzuli'nin hayatını yazabilirdim. Ama bu Fuzuli'yi öğretmek olurdu insanlara. Divan ÅŸiirini öğretmek istiyorsam 500 yıllık bir zaman dilimini esas almam gerekir. Böyle bir insan yok ki onu romanıma kahraman yapayım. O zaman romanın kahramanı ancak bir kitap olabilirdi, yani Leyla ile Mecnun. Fuzuli yazdı bu kitabı, içine Babil'in sırları, uzay araÅŸtırmaları girdi. Sonra kitabın gezdiÄŸi her yerde farklı ÅŸeyleri anlatabildim. Nedim'in eline geldiÄŸinde Nedim ile Fuzuli'yi karşılaÅŸtırabildim. Yani Lale Devri'ne gelindiÄŸinde edebiyatta neler oldu, ne deÄŸiÅŸti? Böylece romanı okuyup bitiren bir insan hiç divan edebiyatıyla ilgili bir ÅŸeyi öğreneceÄŸini hissetmeden romanın sonunda şöyle diyebilsin istedim: Bu divan ÅŸairleri de iyi adamlarmış aslında canım. Lisedeki edebiyat bilgisinde kalan birinin bile kitabı okuyup anlamasını ve keyif almasını istedim. Roman eÄŸlenmek için okunur. Edebiyat eseri olması bu maksadını arka plana itmez. EÄŸlenirken onların önyargılarını yıkmak adına bir ÅŸeyler yapmak istedim. Romanda anlattığım elyazması Leyla ile Mecnun aslında Süleymaniye Kitaplığı'nda var. Numarasını vermedim sadece insanlar görmek isteyip yıpratmasınlar diye.MÃœSLÃœM BABA KONSERÄ°NDE JÄ°LET ATAN DA AÅžK ACISI ÇEKMÄ°YOR MUAşık olduÄŸunu söyleyen herkes hemen Mecnun olduÄŸunu iddia edecek ve çaÄŸdaÅŸ Mecnun benim diyecektir. AÅŸk nöbeti bende, kervanı ben bekliyorum, Leyla rahat uyu diyecektir. Veya kendini Leyla gibi hissetmek isteyecektir. Eskiden aşıklar sevgililerinin pencerelerinin önüne gelir orada kanlarını akıtırlarmış. Mesela hançer ile bileÄŸinden tutar dirseÄŸine doÄŸru kesermiÅŸ. Benim hareket noktam iÅŸte bu. Bugün Müslüm Baba'nın konserine gidip baÄŸrına jilet atan çocuÄŸun aradığı da o. Belki de o çocuÄŸun büyük büyük dedesi jilet atmıyordu ama hançeri vardı. Yani Divan ÅŸiirinde anlatılanlar öyle çok eski ÅŸeyler deÄŸil. O ruh bugün de yaşıyor aslında.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!