Güncelleme Tarihi:
Sanatla dolu bir evde büyüdünüz. Kişisel olarak sanatla ilk yakınlaşmanız ne zamana tekabül ediyor?
- Çocukluğum tabii. Babam annemden de daha tutkundu sanata. Annemden yaşça büyük olduğu için daha uzun süreli, deneyimli bir koleksiyonerdi. Klasik, Osmanlı, kaligrafileri, tabloları ve objeleri topluyordu. Annem bayrağı babamdan devraldı. Böyle bir evde doğup büyümek bana her şeyden önce bir göz alışkanlığı ve kalben sanata bağlılık verdi.
Ne zaman eser almaya başladınız?
- Kendi evime taşındığım zaman. O zamanki zevkim anne ve babamın zevklerinin devamıydı. Kız kardeşim Yosun’la birlikte yaşıyorduk ve birlikte satın alıyorduk. Klasik Türk sanatı veya oryantal sanatı. 2000 yılından sonra güncel sanat ilgimi çekmeye başladı. Üniversitede ekonomi ve uluslararası ilişkiler okumuştum, sanat tarihi eğitimi de almıştım ama asla yeterli değildi. İlk önce içini doldurayım, eğitimini alayım ondan sonra başlayayım dedim. Üç sene Küratör Pelin Uran’dan özel ders aldım. Pelin’le enerjimiz çok tuttu. Bir yıl sonra saha gezileri yapmaya başladık.
İlk aldığınız eser?
- Hakan Kırdar. Fotorealistik bir tablolar serisiydi. Fotoğraf gibi birebir uygulanmış küçük tablolardı. Küçük tuvallerde çok büyük bir anlatım sunmuştu ve bundan çok etkilenmiştim.
Hobiyi iş gibi yapmaya nasıl karar verdiniz?
- Zaman içinde toplamanın, satın almanın dışında geriye bir şey verebildiğimi gördüm. Böyle bir yoldayken ben bu sektörde ne yapabilirim diye bir arayışa girdim. O sıra SPOT’u kurduğum iki ortağımla tanıştım. Laura sanat idaresi geçmişinden geliyor, Zeynep küratör. Aslında fikir onlara ait ama denk geldik. Tam da yapmak istediğim şeyi bana anlatıp, var mısın dediler. Bir taraftan kurslar verip, seminerler düzenleyip, atölyeler açıyoruz, diğer taraftan buralardan gelen parayla Türkiye’deki çağdaş sanatçılara destek fonu yaratıyoruz. 2011 Mayıs’tan beri çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz.
Üç ortak bu projeden hiç para kazanmıyor musunuz?
- Hemen hemen hiç. Açıkçası biz bunu sosyal proje gibi değerlendiriyoruz. Hepimiz bu işe tutkuyla girdik: Laura bir sene sonra ayrılmak zorunda kaldı, İngiltere’ye döndü. Şu an iki ortağız.
FEMİNİST TABLOLARA ASLA KAYITSIZ KALAMIYORUM
Yeni bir eser satın almak size nasıl bir tatmin veriyor?
- Kalbime hitap ediyor, ruhuma hitap ediyor. Etkilendiğim bir iş olunca karnımda kelebekler uçuşuyor. Öyle çok heyecanlanıyorum ki, hayatım boyunca o esere her baktığımda heyecanlanacağıma emin oluyorum.
Aldığınız eserlerin bir ortak özelliği var mı?
- Tabii var. Her şeyi alamazsınız, belli başlıklar atmanız şart. Koleksiyonerlik tür tür. Ben kendimi tematik ve coğrafi olarak sınırlandırıyorum. Türk ve Türkiye’ye komşu ülkelerin sanatçılarının eserlerini alıyorum. Tema olaraksa din ilgimi çekiyor. Ruhsal gelişim ve kadın hakları konulu işleri hiç kaçırmıyorum. Bir kadın olarak feminist tablolara kayıtsız kalamıyorum.
Sanata para yatırmaya başladıktan sonra, günlük hayattaki diğer harcamalarınızda pintileştiniz mi?
- Hem de nasıl! Kıyafet, çanta, ayakkabı alamıyorum artık. Bütçe meselesi bu. Artık sadece eserlere para ayırıyorum. Sanat dışındaki alanlarda pintiyim. İş satın alma sürecinden çok keyif alıyorum. Tabloyla ilk karşılaşma, ilk bakış, galeriyle görüşmeler… Modaya ilgim hiç kalmadı. Trendleri falan önemsemiyorum, klasik stilim var.
Bir taraftan da modaya en çok para harcayan kadınlar listesindesiniz. Sanat piyasasında önyargıyla karşılaştınız mı?
- Bilakis çok hoş karşılandım. Diyalog kurduğum insanlar bana hiç önyargılı davranmadı. Yurtdışındaki galerilerde tam tersi bir tavırla karşılaştım ama. İşin fiyatını sordum, bana sen bunu alamazsın ki der gibi baktılar. Bir fuarı insan saçı başı yapılı, topuklu ayakkabılarla gezemez ki. Ben eşofman, atlet, hırka, spor ayakkabıyla geziyorum. Snobe edildiğim birkaç galeri oldu. Ama gide gele alıştırdım kendimi. Halbuki ABD’de hiçbir koleksiyoner lüks markalardan giyinmez ki. Onlar giyinmeyi örtünmekle bir tutar o kadar. Alçakgönüllü olmak esastır.
Türkiye’de sanat deyince sizin gözünüzü parlatan özel kişiler var mı? Gurularınız?
- Vasıf Kortun ve Ali Akay’dan inanılmaz besleniyorum. Köken Ergun’la yeni tanıştım, hâlâ etkisindeyim. Nilbar Güreş’le çok eski arkadaş olduk artık. Saymakla bitmez. Bu insanlarla sohbetler bitmiyor, alınan hazzın tarifi yok.
Arkadaş çevreniz hayli değişti anlaşılan… O zaman cemiyet hayatının hanımları ile 6 saatlik Papermoon yemeklerine katılamıyorsunuz…
- Hiç. Yılda bir kez belki. Tabii çok eski dostlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum ama öyle eskisi gibi bol keseden harcayacak bir vaktim kalmadı artık.
Bugün Pera Palas’tayız
SPOT olarak bugün, Pera Palas Otel’de, sabah saat 10.00’da kayıtla başlayacak bir seminerimiz var. ‘Türkiye, İran ve Ortadoğu Sanat Piyasalarının Dinamikleri’ başlığı altında yürütülecek seminerimizde altısı yabancı sekiz konuşmacı yer alacak. Bilet fiyatı 300 TL.