Güncelleme Tarihi:
Yazarın “ Hatalarını âşık olduğu adamdan daha çok seven bir kadının hikâyesi” olarak tanımladığı romanın başkahramanı Mahur’un kendini arayışına, zayıf elleriyle hayatın tüm duvarlarını yıkmaya çalışırken yaptığı hatalara ve yalnızlığına denizi ortak edişine tanıklık ediyoruz.
Yaşarken sıradan kabul ettiğimiz şeylerin bir kadının bedeninde ve ruhunda yaptığı tahribata ve bir uyumsuzun kendini bir resmin içine yerleştirme çabasına dalgaların sesinin karıştığı bir roman “Denizin Hikayesi”.
ARKA KAPAK YAZISI...
“İz bırakmadan kaybolabileceğim tek yer deniz. Beni her seferinde aldığı yere bırakan hayatı da peşimden sürükleyip masmavi olmak istiyorum. Doğmamış sayılamayacak kadar kibirliyim. Hiç olamayacak kadar var, var olamayacak kadar kırgınım. İçimde bir yerlerde ikinci bir beden var. Onun sürekli yanılmasından, âşık olup dağılmasından çok sıkıldım. Yorgunum…
Hatalarını benim kadar seven birini görmek umuduyla ufuk çizgisine bakıyorum. Bir gün mutlaka bir fırtınanın ortasında kavuşacağız. Ama önce bir ayna lazım bana. Karanlık gecelerde sularına ay düşmüş deniz kadar parlak ve dürüst bir ayna. Kendimle tanışmalıyım, kendimle buluşmalıyım…
Yalnız yürümek, sokakta sadece kendi ayak sesini duymak, sofrada yalnız olmak, yalnız uyumak, bir çocuğu yalnız büyütmek…
Her kadından bir parça aşk, çokça kırgınlık ve o anlaşılmaz sabrı almış ama yalnızlığın getirdiği her şeyden korkacak kadar tek başına bir kadın Mahur. Dünya üzerinde kapladığı alanı değil, hayata kattıklarını dert eden kadınlardan. Âşık olabilen, anne olabilen, üretebilen, bilen, soran, karşı koyabilen, çokça hata yapabilen bir kadın. Âşık olduğunda yapabildiği her şeyi unutacak kadar kaybolan bir kadının hikâyesi…”