Güncelleme Tarihi:
Önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan ‘Karışık Pizza’nın başrol oyuncusu Meltem Cumbul, TEMPO Dergisi’ne dişiliğini erkeklerin dünyasında nasıl koruduğunu anlattı. A. Esra Yalazan’ın röportajını heyecanla okuyacaksınız.
Kötü kahramanlar filmlerin sonunda hep ölür ya, bu kadın ölmüyor işte! Meltem Cumbul'a göre canlandırdığı ‘dişi’ karakter Emel; zeki, tutkulu, istedikleri uğruna engel tanımayan bir kadın. O, ‘‘Türkiye'de anlaşıldığı gibi dişi olmak, göğüslerin iri, kalçaların geniş olması anlamına gelmiyor, ben bakışlarla, tavırlarla, o dişiliği sergilemeye çalıştım’’ diyor.
Neyi yırtmak istiyor bu kadın?
MELTEM CUMBUL: O, bu dünyadan yırtmak istiyor çünkü gelecekte kendisini görmek istediği yer artık mafya dünyası değil ama paraya ihtiyacı var. Çizdiği planı uyguluyor ve buna bir pizzacı dahil ediyor. Bu karakterin fantastik bir dünyası da var, yaptıklarıyla müthiş eğleniyor.
Sence yönetmenin de söylediği gibi bu film, erkeklerin dünyasında erkekleşmemeyi beceren bir ‘kadın’ın filmi mi?
CUMBUL: Bu, sadece bir kadın filmi değil elbette. Ama bu karakter, haliyle, tavrıyla, bakışlarıyla gerçekten ‘dişi’ bir kadın. Bana göre dişi olmak, Türkiye'de anlaşıldığı gibi seksi olmak, göğüslerin büyük, kalçaların geniş olması anlamına gelmiyor. Bir oyuncu dişi bir rolü oynayacaksa mutlaka alaturka bir dişi profili çizmek zorunda değil. Umur'un da (Turagay-yönetmen) düşüncesi bu değildi zaten. Meseleye böyle bakmak lazım, aksi takdirde Uma Thurman da Pulp Fiction'da oynayamazdı. Neticede Emel, o kadar dişi ki ben de bakışımla, konuşmamla, sigarayı tutuşumla, oturuşumla giydiklerimle o dişiliği sergilemeye çalıştım.
Gündelik hayatında da o dişiliği sergilemeye çalışıyor musun?
CUMBUL: Emel dişi olmaya çalışmıyor, benim de öyle bir tarafım var aslında. Ben hiçbir zaman insanların gözüne bir şeyler sokmaya çalışmam, aksine örtülü bir perdenin arkasından onu başka bir şekilde sunmak isterim. Bu karakter de böyle ama o, benden daha çok kıvırtıyor. Benim ilgi çekmeyi seven bir tarafım da var. Mesela, dans ederken herkes bana baksın isterim, şov yapmak da bu tarafımı tatmin ediyor. Göz önünde olmaktan hoşlanıyorum doğrusu. Netice itibarıyla dişiliğimi göstermek için özel bir çaba sarf etmiyorum, ama beğendiğim biri varsa tavrım değişir.
‘‘Dişi değil belki ama flörtçüyüm’’ mü demek istiyorsun?
CUMBUL: Hayır, tam tersine hiç flörtçü değilim demek istiyorum. Tabii ki herkes gibi ben de beğenilmek isterim ama onlar beğensin diye özel bir şey yapamam. Bilmiyorum ki, belki birini beğendiğim zaman bakışlarım değişiyordur.
İnsan flört etmeye de böyle başlamaz mı zaten?
CUMBUL: Evet, ama ben başka kadınları da görüyorum, alenen göz süzüyorlar, ben o kadarını yapamam.
Peki, erkeklerin dünyasında erkek olmamayı becerebiliyor musun o karakter gibi?
CUMBUL: Bilmem, mesela onlarla maça gitmekten hoşlanmam, onların kendilerine has faaliyetlerini paylaşmam. Aslında erkek arkadaşlarım, kadın arkadaşlarımdan daha fazladır. Geçenlerde onlardan biri bana şöyle dedi: Meltem, sen erkeklerin kendi aralarında ne tuhaf şeyler konuştuklarını bilemezsin. Geçen gün on erkek toplandık, kadınların orasını burasını çekiştirdik, nedense senin adın geçmedi. Tuhaf bir şekilde senin adın geçtiği anda evlenmek istediklerini söylüyorlar.
Bu, hoşuna gidiyor mu?
CUMBUL: Neden erkeklerde böyle bir izlenim bıraktığımı bilmiyorum açıkçası. Galiba beni çok ‘dişi’ görmüyorlar.
Peki ortalıkta gözükmek için mesai veriyor musun?
CUMBUL: Hayır, o kadar uzun boylu değil. Davet edildiğim programlarda makul bir şey istediklerinde nazlanmam. Sadece zamanı, yeri ve mek*anı iyi seçmeye çalışıyorum. İnsanların beni seyretmesi hoşuma gidiyor ama ‘Televole’lerde de bağırmak istemem. Bu sadece benim seçimim, yapanları kınamıyorum. Ben zor ve kapalı bir kadın değilim aslında.
Filmin çıplak karelerinin magazin dergilerine verilerek pazarlanması seni rahatsız etti mi?
CUMBUL: Hayır, çünkü işin komik tarafı bu filmde sevişme sahnesi yok, öpüşme sahnesi bile yok. Olmayan bir şey için böyle promosyon yapılır mı? Neticede bu filmin yapımcısını ilgilendirir. Bence bu konuda olmayan karelerin pazarlanması yanlış, yoksa pazarlama yöntemine itirazım yok. Bütün dünyada bu işler böyle yürüyor. Juliette Binoche iki dakika öpüştüğünde filmi pazarlamak için sadece o kareleri kullanıyorlar. Bu doğru bir strateji midir bilmiyorum, ben prodüktör değilim, oyuncuyum. Ben bu filmde yapmam gerekenleri yaptım.