Güncelleme Tarihi:
2010’da Eminönü üstgeçidinde şehir seslerini de kullanarak verdikleri sıradışı konserin videosu internette hâlâ ilgiyle izleniyor. Sahnedeki doğaçlamalarını ilk albümleri Sert Sessizler’e taşıyan ikili “Müzikle ilgili tüm yargılarınızı bir kenara bırakıp dinlemenizde yarar var” diyor.
Anıl Eraslan
Enstrüman fetişizminden uzaklaştım
Strazburg Konservatuvarı’nda öğrenim gördüğüm dönemde çellist Vincent Courtois’nin atölye çalışmasına katılmıştım. Şarkıcı Jeanne Added ile ikili özgür doğaçlamaları beni çok etkiledi. Klasik çello eğitiminden caz ve özgür doğaçlamaya yöneldim. Sonraki yıllarda grubum Auditive Connection ile insan sesi içeren çalışmalar yaptım.
ÇALGIYI MERAK ETTİM SUMRU’YLA TANIŞTIM
Çelloyla insan sesinin bir araya geldiğinde büyük bir ifade gücü yaratacağını hissediyor, buna uygun ses arıyordum. 2009’da Sumru Ağıryürüyen’in ‘Issız’ albümünü dinlediğimde, farklı bir ses duydum. Enstrümanı merak ettim. İstanbul’a geldiğimde Ağıryürüyen’le tanıştık. Bu çalgının Erkan Oğur’un kullandığı e-bow olduğunu öğrendim, bu arada birlikte özgür doğaçlama yapmaya karar verdik. Birkaç konser verdikten sonra bas klarnetçi Oğuz Büyükberber ve gitarcı Cenk Erdoğan’la ‘Beş’ grubunu kurduk, konserler verdik. İsmet Sıral Yaratıcı Müzik Günleri’nde ilk kez müziği günlük hayatın içine sokma, sokağa çıkarma deneyimini yaşadık. Kapadokya Klasik Keyifler’e katıldık, üniversitelerde atölye çalışmaları yaptık. Önceden planlamadan, anlık yaratılara dayanan, sürprizlere açık bir repertuvar oluştu.
ÇELLİST OLDUĞUMU UNUTMAYA ÇALIŞTIM
Bir buçuk yıl sonra repertuvarı kaydetmemiz gündeme geldiğinde bestelerle zenginleştirdik. Uzun zaman internet üzerinden ortak site oluşturarak, Skype’ta denemeler yaparak çalıştık. Bach’ın çello süitini, bir Bulgar halk şarkısını, Köy Enstitülü dedemin sesini kullandığım ve ona ithaf ettiğim Başak 12’yi, sokak sesleri ve trafiği taklit eden esprili kolaj “Şimdi Karşıya Geçebilirsiniz”i ekleyip repertuvarı genişlettik. Albümde çelloyu alıştığımız sesinin dışında kullanmaya, enstrüman fetişizminden uzaklaşmaya, hatta çellist olduğumu tamamen unutmaya çalıştım. Bununla birlikte bazı bölümlerde geleneksel şekliyle de kullandım. İnsan sesini de aynı yaklaşımla ele aldık. İnsan sesi ve enstrümanın alışıldık tonlarından ve cümlelerinden çok, ifade biçimlerine odaklandık. Bunları konserde, izleyicinin de enerjisiyle ortaya çıkarmak çok doğal bir iş; fakat stüdyodaki yapaylığı kırmak, özgür doğaçlamada içtenliği yakalamak, ikili iletişimi mükemmel düzeye getirmek başlangıçta bana zor geldi. Bir süre sonra alıştım, iki haftada kayıtları tamamladık. İstediğimiz sonuca ulaştık.
Sert Sessizler albümü çağdaş müziğe, özgür doğaçlamaya yabancı dinleyicilere çok farklı gelecek. Albümü müzikle ilgili tüm yargıları bir kenara bırakıp, iyi bir müzik sisteminde dinlemelerini öneririm.
UFKUM AÇILDI, GELENEKSEL MÜZİĞE İLGİM ARTTI
Bu çalışma birçok açıdan ufkumu açtı. Çünkü birlikte çalmak, karşıdakini iyi dinlemeyi de gerektiriyor. Sumru’nun kullandığı sesler, çellomda yepyeni renkler bulmamı sağladı. Zihnimdeki geleneksel-çağdaş müzik sınırları ortadan kalktı. Şimdi geleneksel Türk müziği üzerine çalışmaya başladım. Göksel Baktagir’le konser verdik. Gelecek yıl Strazburg’da İlliad Konser Salonu’nda üç yıllığına konuk besteci olacağım. Bu dönemin başındaki ilk konserde Türk Müziği’ni de içeren özel bir konser yapmaya karar verdim.
Sumru Ağıryürüyen
İnsan sesi viyolonselle buluştuğunda ufku açılıyor
2005’te ‘Furtuna’ projesinde çellist Yiorgos Kaloudis’le çalışmıştım. Çelloyla insan sesi bir araya getirildiğinde önümüzde ne kadar geniş bir ufuk açıldığını bu sayede görmüştüm. Yaklaşımlarımızın uyuşacağı, hayal gücü yüksek bir çellistle neler yapabileceğimi düşünmüştüm. Dört yıl sonra Anıl’ın müziğiyle tanıştığımda bu fırsatı yakaladım...
O günlerde Ses Duvarı adlı elektronik, görsel bir projede özgür doğaçlama yapıyordum. Balkan müziği deneyimimden de yola çıkan, dem tutma tekniğini içeren birkaç çalışma yaptık. Uzun zamandır aradığım bir yol arkadaşını bulduğumu gördüm. İkilimize Sert Sessizler ismini koyduk. Türkçe’deki f,ç,h,k,s,ş,t gibi sessiz harflerle müzik yapmaya çalışmak, aykırı bir duruşu simgeliyordu çünkü...
Eminönü Üstgeçiti’nde şehrin gürültüsünü müzikle karşılama deneyimini yaşadık. Pek çok konser verdik. Anıl’ın farklı kaynakları, gelenekleri merak eden, araştırmacı bir müzikçi olması benim açımdan da besleyici oldu. Bu yaklaşımın çello gibi bir çalgıya uygulanması da önemliydi. Sert Sessizler bugüne kadar çıkartmak istediğim sesleri yakalamama da vesile oldu. Albüm 2008’de kazada kaybettiğim dostum, gitarcı Tanju Duru’nun stüdyosunda kaydedildi. Uzun zaman sonra ilk kez onun stüdyosuna gittim. Albümde bu duygunun da izi var.
Kulakları çağdaş müziğe açık olmayan kişilere albümle ilgili şunu söyleyebilirim: Dikkat, bu bir özgür doğaçlamadır, her türlü sürprize hazır olun. Size çok farklı geliyorsa, duyduğunuzu reddetmeden, nedenini sorgulayın... Albüm keyif vermese bile, günlük hayatta çevrenizdeki seslere daha hassas olmanızı, müzikle ilişkinizi gözden geçirmenizi sağlayabilir.