Güncelleme Tarihi:
* “Milat”ta eski şarkılarınızı bir araya getirdiniz. Nasıl karar verdiniz böyle bir albüm hazırlamaya?
- Ben müziğe 1985 yılında başladım. Yani çaktırmadan 27 seneyi görmüşüm. 20-25 sene önce şarkılar kasetlerden dinleniyordu. Şimdi o kasetlerin büyük bir kısmı ya nemlenmiştir ya da bozulmuştur. 10 sene evvel de CD’ye geçildi, kasetler ortadan kalktı. O nedenle müzik arşivimin dijital ortama aktarılması gerektiğini düşünüyordum. Neticede böyle bir albüm hazırlamaya karar verdim.
* Albümün ismi neden “Milat”?
- Bu albümle kariyerime bir çizgi çizmek istedim; bundan önce ne yapmışım, bundan sonra ne yapacağım diye. Bundan önce yaptıklarım, bundan sonra yapacaklarımın teminatıdır demek istedim ve bu nedenle albüme “Milat” ismini verdim.
* Bundan sonra nasıl işler yapacaksınız?
- Farklı eserler yapacağım demeyi uygun buluyorum... Bizimki çok zor bir sektör. Bu sektörde insanı materyal olarak görüyorlar. Para kazandırıyor musun, kazandırmıyor musun, buna bakıyorlar. Kazandırmıyorsan, “Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok” diyorlar. Ben de ilk albümü yapacağım zaman, bir gruptan yeni ayrıldığım için birçok zorluk yaşamıştım.
* Müzik sektöründeki sıkıntının nedeni ne sizce?
- Türkiye’de prodüktör olmaması... Şöyle örnek vereyim; şu anda İstanbul’da çalışan çok fazla restoran var ama gazetelerin ilan sayfasını açtığınızda çoğunun satılık olduğunu görürsünüz. Çünkü yapamıyorlar. Şu anda da prodüktörler var ama yapamıyorlar işte...
* Niye yapamıyorlar sizce ya da nasıl yapmalılar?
- Yapabilselerdi müzik sektöründe bir hareket olurdu. Albüm satışlarına baktığımızda da yapamadıklarını görüyoruz. Ben ilk albümümü çıkarmak istediğimde yaklaşım şu şekildeydi; “Bu çocuk tek başına ne yapacak?” Ama albümüm bir çıktı, 1 milyon sattı.
TÜRKİYE’DE MÜZİK SEKTÖRÜ DİYE BİR ŞEY YOK
* Yapımcınız böyle düşünüyorsa, o albümü neden yaptı?
- Güvenerek yapmadı, çok iyi biliyorum bunu... Ama sonraki albümleri beraber yaptık. Çünkü ilk albümde “Ateşteyim” ve “Meyhaneci” sattı, o da bu çocukta iş var, ben bundan para kazanayım diye düşündü. Bir albümün 1 milyon satması demek, 2 milyon para kazanması demek... İkinci albüme girerken “Meyhaneci ya da Ateşteyim gibi yeni bir şarkın var mı?” diye sordu. “Yok ama şimdi Hercai var” dedim. “Ticari değil o şarkı. İçinde darbuka yok, hareketli değil. İnsanlara eller havaya yaptırmıyor, başka şarkı bul” dedi. Sonra gördü ki “Hercai” de tuttu.
* Üçüncü albümde ne oldu?
- Bu sefer de “Hercai gibi şarkın var mı, insanlar seni duygusal yönünle sevdi” dedi...
* “Milat”ı hazırlarken yapımcınızla böyle bir diyalog yaşadınız mı?
- Evet, “3G” için hâlâ yapımcımla tartışıyoruz. O da “Bu ticari şarkı değil” diyor.
* Peki, yapımcının ticari şarkı kriteri ne?
- Yok ki... Türkiye’de müzik sektörü diye bir şey yok. Prodüktör, yapımcı diye bir şey yok. Olsaydı, Nazan Öncel’in “Gitme Kal Bu Şehirde” şarkısı radyocular, yapımcılar, televizyoncular tarafından zamanında anlaşılırdı. Bir sene sonra birisi radyodan itiyor şarkıyı, sonra herkes sahnede ağlayarak söylemeye başlıyor. Bu da demek oluyor ki hiçbiriniz bu işi bilmiyorsunuz, gidin pazarda limon satın kardeşim.
* Şimdiki yapımcınız için de geçerli mi bu söyledikleriniz?
- Bence geçerli.
* Ya bu sözlerinizi duyunca sizinle bir daha çalışmazsa?
- Çalışmayabilir.
YENİ HİTLERİMİ 2013’E SAKLADIM
* 90’larda çıkardığım albüm milyon sattı diyorsunuz. Sonrasında ulaşabildiniz mi o rakamlara?
- En son 2002’de Ebru Gündeş’le “Sen Yoluna Ben Yoluma” diye bir şarkı yaptım. Çıktığı hafta 200 bin sattı. Resmi bandrol sayısını söylüyorum. O hafta Universal’e el koyuldu ve sonra da müzik sektörü bitti zaten. Sektörde bir daha kimse o satışları göremedi.
* O dönem pek çok hit şarkıya imza attınız, şimdi neden öyle şarkılar çıkmıyor?
- Ölçülerimiz yok. Doğru kriterleri koyabilecek kişiler olmadığından, yanlış ölçüler geliyor. Mesela Sezen Aksu, en son ne zaman şarkı yaptı? En son “İkili Delilik”i yaptı. Şarkı onun değil ama onun vasıtasıyla duyuldu. Bu durum Sezen Aksu’nun besteciliğini, sanatçılığını değiştirir mi? Onu kötü bir şarkıcı yapar mı? Peki niye hit şarkı yapmıyor o zaman? Çünkü profesyonel ortamın şartlarına göre hareket ediyor. Üretiyor ama vermiyor, benim yaptığım gibi. Neden vermiyoruz? Çünkü şarkı yerine gitmiyor. Dijital olarak bu yıl başlayacak bu iş, o yüzden herkes bekliyor.
* Yani hitlerinizi biriktirdiniz ve 2013’e sakladınız, öyle mi?
- Aynen öyle. Ben fast food sevmem, geleneksel mutfak severim. Geleneğini terk eden, çöker. Geleneğini iyi bilmeyen müzik sektörü de kesin çöker.
* Sizin albümlerinizin de çöktüğü, hiç satmadığı oldu mu?
- 2002’den sonra benim albümlerim de dahil çoğu albüm satmadı. Ben bir daha o büyük rakamları görmedim. Bir tek geçen seneki albümde gördüm, o da ticari olarak doğru bir çalışmaydı. Bir gazeteyle anlaştık, gazeteye 200 bin tane albüm sattık. Paramızı sponsordan aldık. Albüm promosyon çalışması olduğu için ödül almadı ama Ajda Pekkan’dan daha çok sattı. Gazeteyle birlikte satıldı. O gazete tabak, tencere verdiği zaman satışı 60-80 bin arasındaymış, albümle birlikte 200 bin sattı.
* Tabak tencerenin ardından, albümünüz için böyle bir anlaşma yapmayı nasıl kabul ettiniz?
- Ben paramı alayım, gazete istediği zaman albümü versin, benim için hiç sakıncası yok. Ayrıca satamadığımız malı ucuza verelim demedik ki. Sonuçta 200 bin kişinin evine girdim. Herkes çok kârlıydı o işte.
BU ALBÜM AKUSTİK VERSİYON OLMALIYDI
* “Milat”a dönelim. Neden albümde şarkıların hem akustik hem de remiks versiyonlarına yer verdiniz?
- Ben çok iyi biliyorum ki bu albüm, akustik versiyon yapılmalıydı...
* Madem olaya ticari açıdan da bakıyoruz, neden yapımcınız “Önce akustiği yapalım, sonra remiks albümü çıkarırız” demedi?
- Yapımcı bunu tam olarak şu anda söylüyor. “Keşke önce akustiği verseydik, sonra remiksi” diyor. Ben de “Bunu önceden söyledim, önemsemedin” diyorum. Zaten ben 25 yıl boyunca önemsenmeyi bekledim. Ama yine de bir şikayetim yok bu konuda...
* Önemsenmediğinizi mi düşünüyorsunuz?
- Hiçbir şekilde önemsenmedim... Bakın, her bayramdan önce gazetelerde “Aman bu bayram canlar yanmasın” yazar. Ben saydım, 25 bayramdır bu böyle. Sonuç ne peki? Her bayram bir öncekinden iki kat daha fazla kaza oluyor. Asla söyleneni dinlemezler... Bunu bizim sektöre dökelim; 25 sene boyunca söylersin, önemsenmezsin...
* Müzikal anlamda da önemsenmediğinizi mi düşünüyorsunuz?
- Yok, o anlamda değil. 90’lı yıllardaki şarkıların yarısı benim şarkılarım. Ben bu işin doktorasını yaptım. Kendi kişisel beğenilerimi söylemiyorum, ortak doğrulardan bahsediyorum.
* Akademisyen olduğunuzu sıklıkla söylemenizin nedeni ne?
- Ben bunu ilk defa bu sene söylemeye başladım. Mecbur kaldığım için. Çünkü yanlış anlaşıldığımı fark ettim.
* Yanlış anlaşılmaktan neden korkuyorsunuz? “Sanatımı yapar, istediğimi de söyler, sonra köşeme çekilirim” gibi bir durum olamaz mı?
- Öyle şey olmaz. Çünkü sizi çok tehlikeli bir köşeye sıkıştırıp oradan rant elde ediyorlar. Mesela bana “İslamcı oldu, evvelden değildi” diyorlar. Bunu benim kalbimi bilerek mi söylüyorlar? Bu cüreti nereden bulabiliyorlar, nasıl bir önyargı var insanlarda? Bazen yapımcınız da anlamıyor sizi. Ben “Artık devir değişti Çelik de değişti” dediğimde yapımcım “Bunu erkekler nasıl söyleyecek?” diye sordu. Ama ben dongi dongi derim, sen 30 sene konuşursun, benim işim bu...
* Ne demek dongi dongi?
- Mazhar Fuat Özkan “diday diday day” dediğinde ne anlıyorsun? Ne demiş olabilir sence? Ya da Şenay Yüzbaşıoğlu “Honki Ponki” dediğinde ne anlıyorsun? “Hiçbir anlamı yok bu sözlerin, sadece ferahlamak için söyledim.” Sanatçı bu! Son olarak Sertab Erener’in şarkısında var; “dım dım”. Ne anlıyorsun bundan? Hiçbir anlamı olmayan müzikal terimler vardır böyle. “Diday diday” neyse “dongi dongi” de odur. Gidip de Mazhar Abi’ye “Ne demek istiyorsun?” diye soramazsın...
KİTAP YAZIYORUM
* Şu an bir yerde sahne alıyor musunuz?
- Her çarşamba Marka İstanbul’da sahneye çıkacağım.
* Başka neler yapıyorsunuz şu sıralar?
- Mahkemelerde telif ve sanatçılarla ilgili davalarda bilirkişilik yapıyorum. Mahkemede karşılaştıklarımı anlatsam inanmazsın, gözünle görmen gerek. O yüzden “Sanatçının Adli Günlüğü” diye bir kitap yazıyorum.