Devletin kadrolu akrepleri

Güncelleme Tarihi:

Devletin kadrolu akrepleri
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 2009 00:00

Birbirinden ayırt edilemez oldukları için isimleri yok, numarayla anılıyorlar. Kadroya girdikleri tarihten beslenmelerine kadar devletin arşivinde hepsinin ayrı bir sayfası var. Şanlıurfa veya Adıyaman’da doğmuşlar, köylüler tarafından Ankara’ya “göçe” zorlanmışlar. Ayda bir çekirgeye, yani karın tokluğuna çalışıyorlar. Dişisi çiftleştikten sonra erkeğini öldürdüğü için, “zayiat olmasın” diye ayrı evlerde barınıyorlar. Ölene kadar da devletin demirbaşı oluyorlar.

Onlar devletin “kadrolu” akrepleri. 900 akrep; 57 at, 26 koyun, sayıları 20’ye tamamlanacak 4 engerek yılanı, tavşanlar, fareler ve diğer kobaylarla birlikte yaşıyorlar. İleride aralarına maymun ve domuzlar da katılacak. Hayır hayır, burası hayvanat bahçesi değil; Ankara Esenboğa Havaalanı yolu üzerinde 600 dönümlük alan üzerine kurulan ve adını ilk Sağlık Bakanı Refik Saydam’dan alan Hıfzıssıhha Merkezi Serum Çiftliği.

TABANA KUVVET KAÇARDIK

Onları bize Hıfzıssıhha Merkezi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek ve çiftlik veteriner, biyolog ve kimyagerleri tanıttı. Kapılarında “Zehirli akrep, zehirli yılan, izinsiz girmeyin” levhalarının asıldığı odalara Başkan Ertek’in “Allah’tan çıkamayacakları yerdeler. Yoksa tabana kuvvet kaçardık. Gerçi akrep sokarsa serumumuz var ama yılan sokarsa tehlikeli; çünkü henüz serumunu üretemedik” sözleri eşliğinde, gülüşerek giriyoruz. Ertek başlıyor çiftliği ve yaptıklarını anlatmaya: “Burada tetanos, difteri, akrep serumunu üretiyoruz. Yılan serumunu da bu sene üreteceğiz. Ama kullanılabilir aşamaya gelmesi birkaç yılı alabilir. Ayrıca ilk defa konserveden bulaşan, dünyanın en ağır zehiri botilismus serumunun üretimini yaptık, kalite kontrolleri yapılıyor. Bu pahalı bir serum, aynı anda 4-5 kişi zehirlenince, bazen temin etmekte zorluk yaşayabiliyorsunuz. Fazla alırsanız da miadı geçiyor, onun için kendimiz üretelim dedik. Şu aşamaya kadar gayet başarılı. Serumları daha çok Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne veriyoruz. En iyi müşterilerimiz onlar. Şimdilik ihracatımız yok. Üretimimiz ancak kendi ihtiyacımıza yetiyor. Ancak tesisleri yenileyip kapasiteyi artırdığımız zaman, ki bunun planlamasını yapıyoruz, komşu ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabiliriz.”

ZEHİR ALTINDAN DEĞERLİ

Sohbete katılan Dr. Sedat Aşkın Uğur, “1 gram akrep zehiri, altından çok daha değerli” sözleriyle yapılan işin önemine dikkat çekiyor. Geçen yıl 50 bin doz akrep serumu üretildiğinin altını çizen Uğur şu ince hesabı yapıyor: Bir doz akrep serumu 40 bin TL, dolayısıyla geçen yıl 2 milyon TL’lik serum ürettik.” Üretilmeyen serumların yurtdışından, hem de daha pahalıya alındığını belirten Başkan Ertek de diğer serumlarla birlikte çiftliğin yıllık en az 2.5-3 milyon liralık katma değer yarattığını ifade ediyor.
Çiftliğin ekonomisine ise üretimi yapılan tavşan ve fareler katkı sağlıyor. Yılda 30 bin fare üretilen çiftlikte bir fare 10, bir tavşan 50 liraya alıcı buluyor. Üniversiteler ile eğitim-araştırma hastaneleri başta olmak üzere isteyenler kobay ihtiyaçlarını çiftlikten karşılıyor. “Farelerin en büyük müşterisi biziz ama bedava kullanıyoruz” diyen Ertek, cerrahi müdahaleler için domuz, aşı çalışmaları için ise maymun üretiminin altyapı çalışmalarını yaptıklarını söylüyor.

KENE İÇİN ÇÖZÜM YAKIN

Türkiye’nin serum üreten ilk ve tek merkezinde olmadığına sevinilen tek hayvan ise kene. 600 dönüme yayılan ormanlık alan içindeki çiftlik son günlerde keneyle ilgili başka bir sevinç yaşıyor. Son yılların korkulu rüyası, kenelerin neden olduğu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı için 8 aydır üzerinde çalışılan serum atlarda olumlu sonuç vermiş. Bağışıklığın ne kadar koruyucu olacağı konusunda araştırmalar sürüyor. Birkaç yılı alacak bu çalışmalar sonunda ürün kullanılabilir hale geldiği zaman Merkezi Etik Kurulu’nun onayına sunulacak. Ertek umutlu. Şimdiye kadar sadece Bulgaristan’ın “Ürettik, iyi sonuç alıyoruz” diye lanse ettiği ancak ruhsatı bulunmayan, KKKA serumu ruhsatını, Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’ye vermesi hayal değil.

YILAN VE AKREP SOKARSA...

BUNLARI YAPIN

Kaya, ağaç kovuğu ya da oyuklardan uzak durun, otluk ya da sazlık arazide çocuklarınızı yalnız bırakmayın, kuş ya da hayvan yuvalarına ellerini sokmalarına, çıplak ayakla gezmelerine izin vermeyin.
Arazi yürüyüşlerinde kapalı ayakkabı giyin, yerde uyumayın. Akreplerin sık bulunduğu yıkıntılar, kuytu yer ve çatlaklar, evlerdeki yüklüklere dikkat edin. Akreplerin fazla olduğu yerlerde giymeden önce ayakkabınızın içine bakın. Geceleri açık alanlarda kontrollü ateş yakın, gece yürüyüşlerinde aydınlatıcı kullanın.
Akrep ve yılanın soktuğu kişi ve ısırılan organın hareketsizliğini sağlayın. Hareketsizlik zehrin yayılımını yavaşlatır. Isırılan bölgeyi sabun ve suyla bolca yıkayın.
Isırılan yerin yukarısına iki parmağın altından geçebileceği sıkılıkta bandaj uygulayın, üzerini temiz bezle örtün. Yılan sokmalarında, ısırılan bölge tam kalp hizasında tutulmalıdır.

BUNLARI YAPMAYIN

Isırılan yeri kesmeyin ve zehri emmeye çalışmayın. Akrep sokmalarında asla sıkı bandaj veya turnike, yılan sokmalarında ise buz, bandaj veya turnike uygulamayın.
Isırılan kişiye herhangi bir madde yedirmeyin ve içirmeyin, hastaya ilaç vermeyin ve kusturmayın. Isırılan yeri yakmayın. Yılan sokmalarında ısırılan bölgedeki sızıntı şeklinde olan kanamayı durdurmayın.

HIFZISSIHHA ADI DEĞİŞİYOR

Hıfzıssıhha Merkezi Başkanı Mustafa Ertek, “Hıfzıssıhha, söylemesi ve yazması çok zor bir kelime. Değiştirmeyi düşünmüyor musunuz” sorumuz üzerine şunları söylüyor: “Evet, Hıfzıssıhha’yı birçok insan anlamıyor, birçoğu hatalı yazıyor. Kurum çalışanlarından bile hatalı yazan oluyor. Onun için değiştirmeyi düşünüyoruz. Tüm dünyada misyonumuzu üstlenen kurumların ismi Ulusal Halk Sağlığı Enstitüsü. Bizde de kurumun yeni ismi Refik Saydam Ulusal Halk Sağlığı Ajansı ya da Kurumu olacak. Bunun için kanun değişikliği lazım. Ama Hıfzıssıhha’nın da bir geçmişi var. Merkezde sembolik olarak bir yerde varlığını devam ettirecek.”

SERUM NASIL ÜRETİLİYOR?

Filmin baş aktörü bazı ülkelerde koyun ve tavşanlar olsa da Türkiye’de atlar. Atların bağışıklık sistemleri güçlü ve kan hacimleri 30 litreyi buluyor. Ancak rolü İngiliz safkan yarış atları değil; Uzunyayla, Çukurova, Afyon atları kapıyor. Başkan Ertek bu durumu, “Bizim atlar antijenlere, diğer atlarsa kamçıya iyi cevap veriyor” sözleriyle özetliyor. Ancak her yerli at ipi göğüsleyemiyor. Bu iş için 4-6 yaşındaki atlar ideal.

Serum üretimi için ise öncelikle akrebe 12-15 voltluk elektrik veriliyor. Bu simülasyonla akrebin zehrini tamamen boşaltması sağlanıyor. Bu zehir, düşük dozlarda belirli aralıklarla ata aşılanıyor. Attan alınan kana bakarak antikor oluşup oluşmadığı test ediliyor. Yeterli miktarda antikor oluştuysa kan, plazmaferez (plazma toplama) cihazından geçirilerek ayrıştırılıyor. Atta bir tahribat yaratmamak için kanın şekilli elemanları ata tekrar veriliyor. Toplanan serum saflaştırma ve yoğunlaştırma işlemine tabi tutuluyor. Kalite kontrol testlerinden geçerse dozajlanması için ampulleme ve dolum ünitesine gönderiliyor. Burada paketlenerek kullanıma hazır hale getiriliyor. Henüz üretilmeye başlanmayan yılan serumu için zehir toplama yöntemi ise daha farklı. Bunun için üzerine parafin zar çekilen kadehler kullanılıyor. Yılan bu zarı ısırdığında zehir kadehe doluyor. Zehrin ne kadar alınacağı ise yılanın cömertliğine kalmış.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!