Güncelleme Tarihi:
Ailemin dördüncü ve son çocuğuyum. Birimiz kız. İlk ve ortaokulu Ağrı’da bitirdim, müziğe ilgim çok önceleri, ilkokulda başladı. Ağrı Halk Eğitim Merkezi’nde, okul müsamerelerinde, şehrin kurtuluş günlerinde hep ben söylüyordum. Abim de müzisyendi, 6 yaşında Erzurum Radyosu’nda söylüyordu. Babam ticaret yapıyordu, iflas edince gururuna yediremedi, 1971’de Ankara’ya göç ettik. Liseye devam ederken halkevleri merkezinin büyük korosunda solistlik yapmaya başladım. Ankara, İstanbul, İzmir radyolarında program yaptım. İstanbul’da Caddebostan ve Maksim’de gazino programlarına başladım.
Ağrı’nın düşman işgalinden kurtuluşu 15 Nisan’dır. 1979’da Ankara ve İstanbul radyosundan tanınmış sanatçı arkadaşlarımla birlikte memleketim Ağrı’nın kurtuluş gecesi programına gittik. Ankara’dan gelen pek çok bürokrat vardı. Gençlik ve Spor Bakanı Yüksel Çakmur da oradaydı.
KURTULUŞ GECESİNDE KÜRTÇE TÜRKÜ
Sahnede bir saatten fazla Türkçe söyledim. Ağrı memleketim olduğu için, insanlar benden bir Kürtçe türkü istedi. Kaçmaya çalıştım ama ısrar ettiler. Ben de bildiğim bir dörtlüğü, bir aşk, bir kadın şarkısını söyledim.
ŞAPKALARI, POŞULARI HAVADA GÖRDÜM
Başta bir gerginlik yoktu. Türküye başladığımda hiç unutmam; kafalarda ne kadar şapka, poşu varsa hepsini havada gördüm. Birdenbire cennetteymiş gibi hissettirdi insanlara okuduğum o dörtlük. O kadar mutlu oldular ki. Ondan sonrası benim için absürd bir durumdu. Sahnenin arkasında polis ve jandarma bekliyordu. İndiğimde hemen beni kollarımdan tutup karakola götürdüler. O akşam karakolda kaldım, dışarısı gerilimliydi. Ağrı’da değil, başka yerde olsaydık bırakmazlardı. O kitlenin tepkisi ve bakanın orada olması nedeniyle beni bıraktılar.
DİNLEYENE DE DAVA AÇMIŞLAR, BANA DA
Yıllar sonra Alman vatandaşlığına müracaat ettiğimde, Türkiye’deki nüfus kayıtlarım istendi. Gelen belgelerde hep ‘Polis tarafından aranıyor’ yazıyordu yakın zamana kadar. Merak edip avukat tuttum, aradan 30 yıl geçmiş beni niye hâlâ arıyorlar diye. Avukatlar bir baktılar ki, biri Van’da, biri Diyarbakır’da, biri Ağrı’da, Türkiye’nin belli başlı yerlerinde pek çok davam çıktı ortaya. O davalar neymiş biliyor musunuz? Birilerinin evinden, arabasından, cebinden benim CD’lerim çıkmış. O kişilere de, bana da ceza kesmişler.
SANAT SİYASETİN DIŞINDA YAPILMALI
Türkiye gibi bir sürü ülke var: Cuntalar gelmiş, bir sürü sanatçı ve aydın ülkelerini terk etmek zorunda kalmış. Daha sonra demokrasi gelince, sürgündeki sanatçılar devlet tarafından geri çağrılmış. Benim de dönme özgürlüğüm olmalı. Şimdiye kadar sanatımı siyasetin dışında tuttum hep. Sanatçının partili,
siyasetçi veya ideolojisi olmasına karşıyım. Kürt siyasetinde sıkıntı var
bu konuda: Sanatçı
deyince partilerin, önderlerinin sanatçısı olsun istiyorlar, buna kesinlikle karşıyım.
Nizamettin Ariç uluslararası 15 ödül aldı. İlk Kürtçe parçayı okudu; 100 yılı aşan sinema tarihinde rejisinden senaryosuna, müziğinden oyuncularına ilk Kürt filminin hem yönetmeni hem oyuncusuydu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çatışmaların yoğunlaştığı 1990’lı yıllarda Türkçe albüm çıkardı, adını ‘Tut Elimden Düşmeyelim’ koydu. Son albümü ‘Azadi’ içinse “30 yıl sürgünde yaşamak zorunda kalan bir Kürt sanatçısının haykırışı” diyor.
“Devlet Abdullah Öcalan’la görüşüyormuş. Neyi görüşüyorlar? Kürtlerin kapalı kapılar ardında konuşulacak hiçbir şeyi yok. AKP bir taraftan TRT Şeş’i açıyor, diğer taraftan hâkim Kürtçe konuşanı içeri atabiliyor. Dille yazma, çizme, düşünme 21. yüzyılda sorun olmamalı.”
KÜRTÇEYİ ALMANYA’DA ÖĞRENDİM
Türkiye’den çıkmadan önce iki LP çalışmam vardı. Bir film çekmiştim, beş film için de mukavelem vardı rahmetli Onat Kutlar ile. 12 Eylül darbesi oldu. Tutuklanacağıma dair bilgi geldi. O zaman Gümüşsuyu’nda yaşıyordum. Evin arka bahçesi Alman Konsolosluğu’na bakıyordu. Yurtdışına çıktım, 6-7 ay Şam’da kaldım, oradan Almanya’ya geçtim. Türkiye’den ayrıldığımda Kürtçem ‘Merhaba, nasılsın’dan ibaretti. Önce anadilimi öğrendim, Alman tiyatrosuna müzik yazdım. Çoksesli Batı müziği dersleri aldım.