Dev yumruklu küçük adam Atagün Yalçınkaya

Güncelleme Tarihi:

Dev yumruklu küçük adam Atagün Yalçınkaya
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 05, 2004 00:00

Atagün Yalçınkaya, henüz 18’ini doldurmadan, 1.67 boyu, 48 kilo çeken ağırlığı, ilk kez katıldığı olimpiyatlarda kazandığı gümüş madalyasıyla ve efsanevi spor spikeri Orhan Ayhan’ın olimpiyat tarihimize kazandırdığı ‘Dövüşken Bıdık’ lakabıyla hayatımıza giriverdi.Bıdık ama büyüyor bir yandan; daha ÅŸimdiden 51 kiloya çıktı bile... Zaten yaşına göre kazandığı baÅŸarı, onu çoktan bokstan hoÅŸlanmayan sporseverlerin gözünde bile bir dev yapmış durumda. Olsun, o kot pantolonunun üstüne giydiÄŸi biraz bol beyaz ceketi ve elinde, içinde sadece Milli Takım forması olan küçük bir karton torbayla geliyor Ankara’dan Ä°stanbul’a. Çantasına koymadığı ÅŸeyler arasında, çoÄŸu insanın bilmediÄŸi önemli bir ağırlık var; beÅŸ yıla sığdırdığı onca ÅŸampiyonluk! Atagün Yalçınkaya’nın, olimpiyatlardaki gümüş madalyaya gelene kadar, Minikler Ankara ÅžampiyonluÄŸu’ndan baÅŸlayarak kaç kez madalya aldığını biliyor musunuz? Ben altı tane saydım ama matematiÄŸim iyi deÄŸildir, daha fazla da olabilir... Kayseri’nin Melikgazi Ä°lçesi’ne baÄŸlı Gesi beldesinden Ankara’ya göçeden Nezahat ve Osman Yalçınkaya çiftinin iki çocuÄŸundan biri ve tek oÄŸlu olarak 14 Aralık 1986’da Altındağ’da doÄŸar Atagün. Babası inÅŸaatlarda fayans ustalığından emeklidir ama ÅŸimdilerde ‘yoksulluÄŸun baÄŸrından yetiÅŸen, çorbayla beslenen ÅŸampiyon’ gibi cümlelerle kısacık hayatını yeniden ‘yazan’ gazetecilere içerler; söylediÄŸine göre ‘çok şükür’ böyle sıkıntıları olmamıştır.Her Türk erkek çocuÄŸu gibi sokaklarda futbol oynayarak ve bol bol kavga ederek geçirir çocukluÄŸunu. En çok da kavgayı sever galiba. Bir yıldır bünyesinde olduÄŸu Fenerbahçe’nin Boks Åžube Kaptanı, eski boksör Mert Öztemel’in söylediÄŸine göre, genelde taÅŸra çocukları ilgi duyar boksa, onlar daha hırçın olurlar çünkü, güçlü ve lider olmaya daha meraklıdırlar, gücün en belirgin sembollerinden biri de iyi dövüşmektir tabii. O da öyledir...Ulubey Ä°lkokulu’nda vasat bir öğrenciyken, aslında sokaktaki bütün kavgalarda dayak yiyenden çok atandır ama yine de daha fazlasını ister; yenilmez olmak... O yüzden aynı ortaokulda okuduÄŸu arkadaşı Caner, ‘Ben boks yapıyorum, gel birlikte gidelim salona’ deyince, heyecanla kabul eder.Ä°LK ÅžAMPÄ°YONLUÄžU 12 YAÅžINDAYıl 1999’dur, 12 yaşında, 26 kilodadır, hayatında ilk kez bir boks salonuna girdiÄŸinde. Ve ringleri, ringler üzerinde dans eder gibi dövüşen amatör boksörleri, hatta kum torbalarını görünce büyülenir. Gerçi daha salona girer girmez, salonun temizlik görevlisi tarafından, ‘ayakkabıyla giremezsiniz’ deyip yaka paça dışarı atılmıştır ama olsun. Sonraki sefer, ayağında spor ayakkabılarla hocanın karşısındadır. İçinden, mahalledeki tüm çocuklara ‘siz yakında görürsünüz’ tehdidi savurarak... Neden bu kadar güçlü olmak istemiÅŸtir? Bilmez. Öyledir iÅŸte.Ä°lk bir ay, bölgenin tüm amatör boksörlerinin çalıştığı Ankara 19 Mayıs spor salonunda ferdi olarak boksa baÅŸladığını ailesinden gizler; hani dövüştür ya, babası kızar, göndermez, diye korkar... Ancak ilk maç için izin alması gerekince, söylemek zorunda kalır: ‘Baba benim maçım var.’ Ne maçı olduÄŸunu sorar Osman Bey. Boks cevabı alınca, inanamaz, hayretle bakar yüzüne. Ufacık tefeciktir ya, dalga geçiyor sanır.Ama onu ikna etmenin bir yolu vardır. Bir isim: Seyfi Tatar. Eski boksör Tatar’ın adını, babası bile bilir. Gider konuÅŸur hocasıyla ve oÄŸluna inanır. Ä°nanmakta hiç de yanılmadığını çok kısa bir süre sonra anlayacaktır; Minikler Ankara Åžampiyonu olur Atagün. Henüz boksa baÅŸlayalı birkaç hafta olmuÅŸken ve bu çıktığı ilk maçken... En düşük kategori 30 kilodur, o bir türlü bu kiloyu tutturamadığından, 27 kilo çekerken mecburen 30 kiloda yarışarak almıştır bu ÅŸampiyonluÄŸu...DÖVDÜĞÜ ÇOCUÄžUN BABASI EN Ä°YÄ° DESTEKÇİSÄ°Türkiye Åžampiyonası için Gençlik ve Spor Ä°l Müdürlüğü gözetiminde Bayburt’a yalnız başına göndermesine akrabaları itiraz etse de gönderir Osman Yalçınkaya. Atagün oradan da ikinci olarak döner. Hocaları heyecanla, ‘Sen ileride çok büyük yıldız olacaksın’ demeye baÅŸlamıştır. O da karın tokluÄŸu ya da sadece yol masrafları karşılanarak, maçtan maça, ringden ringe uçmaya baÅŸlar.Fenerbahçe Boks Kaptanı Öztemel, hırçın ve kavgacı çocukların nasıl boksör olduÄŸunu anlatırken, bir de ÅŸu gerçeÄŸe parmak basar: ‘Yalnız boksör olunca da artık sokakta birini dövmek istemezler. Çünkü sporun felsefesini keÅŸfeder, olaya daha farklı bakmaya baÅŸlarlar. Zaten maçlarda, antrenmanlarda yeterince deÅŸarj olur, buna ihtiyaç duymazlar.’ Ama Atagün için bir istisna vardır: Boksa baÅŸladıktan birkaç yıl sonra bir gün mahallede bir çocuÄŸu fena pataklar. ÇocuÄŸun gözü ÅŸiÅŸince, anne ve babası kapıya dayanır, karakolluk olurlar. Karakolda polis, bir Atagün’e, bir de ondan hayli ‘kalıplı’ olan çocuÄŸa bakar ve Atagün’ü göstererek, dayak yiyene döner: ‘Bu mu dövdü seni?’Neyse iÅŸ karakolda tatlıya baÄŸlanır. Ancak dayak yiyen çocuÄŸun ailesi Atagün’ün boksla uÄŸraÅŸtığını öğrenmiÅŸtir. Kızılay’da bar iÅŸleten ve müşterileri arasında Atagün’ün ‘boksör abileri’ de olan baba, iÅŸin peÅŸini bırakmaz. Sorar soruÅŸturur Atagün’ü. Sonuçta boksör abiler onu tanıştırmaya götürürler. Sonrası şöyledir: Adını bile hatırlamadığına göre dayak attığı çocukla arkadaÅŸlığı olmaz ama babası, Atagün’ün Ä°skender Abisi olur, her maçından önce arayan, hatta olimpiyatlarda da desteÄŸini esirgemeyen...EN KÜÇÜK RAKÄ°BÄ° HEP ONDAN 7-8 YAÅž BÃœYÃœKTÃœHalen sonuncu sınıfında öğrenci olduÄŸu Keçiören’deki Rauf DenktaÅŸ Lisesi’nde de derslerden çok (Ortaokulda ve lisede birer yıl kaybetmiÅŸtir) bokstaki baÅŸarılarıyla duyurur adını: 2002 Liselerarası Ankara Åžampiyonu’dur, aynı yıl Türkiye Åžampiyonu... Ardından Ä°talya’da yapılan Avrupa Åžampiyonası’ndan yine yenilmez olarak döner. Bu arada büyümektedir, Macaristan Belaton Turnuvası’na gençler kategorisinde katılır, yine ÅŸampiyon olur. Yıldızlar Avrupa ÅŸampiyonu da odur. Ve büyükler kategorisine geçecek yaÅŸa gelir.Hırvatistan’da katıldığı ilk büyükler kategorisinde derece alamaz; hem o yıl iyi hazırlanamamıştır, hem de biraz ‘küçük’ ve tecrübesiz kalır. Büyükler’e çıktığından beri hiç yaşıtıyla yarışmamıştır ki, hep kendisinden büyüklerle çıkmıştır ringe. En ‘küçüğü’, daima kendisinden yedi sekiz yaÅŸ büyük olur... Bu da ondan bir çekingenlik yaratır ki aynı ÅŸey Atina Olimpiyatları’nda da gelir başına. Ama orada yener bu korkusunu; Azeri rakibi Ceyhun Abiyev ondan tam 12 yaÅŸ büyüktür. Yine korkarak çıktığı maçta, oynadıkça ve üstünlük kazandığını gördükçe, ‘bunun yaÅŸla alakası yokmuÅŸ, ben bunu yenebilirim’ diye düşünür ve hem korkusunu, hem rakibini yener. Rus rakibi, üstelik Dünya Åžampiyonu Sergey Kazakov’la da aynı ÅŸey olur. Sadece final maçı, ki karşısındaki rakibi, boksta lider ülke olan Küba’dan, yine Dünya Åžampiyonu Yan Varela Barthelemy’dir, farklı sonuçlanır. Ama zaten olimpiyatlara katılırken kimse ondan bir ÅŸey beklememektedir; herkes ‘Önemli olan katılmak’ demektedir, bu durumda olimpiyatın gümüş yumruÄŸu olmanın getirdiÄŸi gurur yüzünde ve gözyaÅŸlarında belli eder kendini. Bugüne kadar, bir yıl önce bünyesine girdiÄŸi Fenerbahçe’den aldığı ücret ve Avrupa Åžampiyonu olduÄŸunda kazanıp-kendi yaşı tutmadığı için babası adına aldığı- Volkswagen Polo marka arabaya yatırdığı 10 milyar dışında bir ÅŸey kazanmamıştır. Åžimdi geçtiÄŸimiz perÅŸembe günü BaÅŸbakan ErdoÄŸan’ın elinden aldığı altınları, çeÅŸitli kuruluÅŸlardan gelecek sürpriz ödülleri, bir de asıl önemlisi Fenerbahçeli Ali Dinçkök’ün tüm spor hayatına saÄŸlayacağı sponsorluk vardır. Ancak galiba onun için daha önemlisi, henüz çocuk masumluÄŸundan sıyrılamamış yüzünden bile okunabilen ‘yenilmez’ olma hırsıdır. Åžimdi biraz daha açıklayabilir bunu; herkesin gözü önünde olmanın ve böyleyken kazanmanın, ona çekici geldiÄŸini söyler. Hem ÅŸampiyon olunca, halkın bakış açısının deÄŸiÅŸtiÄŸini görür. ‘Normal bir adam olsa kimse bakmaz yüzüne’, böyle olunca daha fazla saygı görür. Güç ondadır yani; tıpkı eskisi gibi. Åžimdi bir farkla, tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya kanıtlamıştır. Ayrıca boksa ‘Alt tarafı herkesin önünde birbirlerini yumrukluyor, kavga ediyorlar’ diye bakan benim gibi insanların fikirlerini deÄŸiÅŸtirdiÄŸi için de memnundur: ‘Bu dereceyi yapmadan önce neredeyse yüzde 80 sizin gibi düşünüyordu, ÅŸimdi yüzde 30’a düştü. Boksun da bir spor olduÄŸunu Türkiye’ye kanıtladım. Bu bir sanat, yumruk almadan yumruk vurma sanatı.’GÖKÇEK’E SÄ°TEMHenüz 18’ine bile girmeden, BaÅŸbakan’dan, DışiÅŸleri Bakanı’ndan telefonlar almak, sonra yine BaÅŸbakan’ın elinden ödülüne kavuÅŸmak, onu gururlandırıyor. Ama geçmiÅŸte ona emeÄŸi geçenlere vefa borcunu unutmuyor: ‘Ben Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi’nin boks takımındaydım. Oradaki Levent Yıldırım hocanın bende çok emeÄŸi var. Åžimdi 250 milyon maaÅŸla çalışıyor belediyede. Melih Gökçek hiçbir sözünü tutmadı. Yıldızlar’da Avrupa ÅŸampiyonu olunca ödül verecekti. Sedat Taşçı Dünya Åžampiyonu olmuÅŸ, Mustafa Karagülle altın kemer almıştı. Futbola trilyonlar saçtı ama hiçbirimizen ödülünü vermedi, bize destek olmadı.’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!