Derin mutluluk

Güncelleme Tarihi:

Derin mutluluk
Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2005 01:23

Mutluluğun tanımı nedir? Peki ya ölçüsü? DİE’nin halkımızın ‘mutluluk düzeyini’ ölçen anket epey tartışma yaratırken birden karşımıza dünyaca ünlü TIME dergisinde mutluluğun bilimsel analizi çıktı.

Araştırmacılar insanın içini neşe ile dolduran olguları yakın merceğe aldılar. Buldukları ise oldukça şaşırtıcı. Para, evlilik, TV vb, insanların mutluluklarında çoğu kez belirleyici değil. Ama örneğin arkadaşlık çok önemli!

Tarih boyunca endişe, depresyon, nevroz, obsesyon, paranoya gibi rahatsızlıkları ele alan psikoloji bilimi bu aralar mutluluğun sırrı ile uğraşıyor. Yaklaşık 20 yıldan beri pozitif psikoloji, bilim dünyasında giderek daha fazla ses getirmeye başladı. Illinois Üniversitesi’nden ‘Doktor Mutluluk’ lakaplı Edward Diener yıllar boyu çalışmalarını bu alanda yürüterek insanları yaşamda neyin mutlu neyin mutsuz yaptığını belirlemeye çalıştı.

Pennsylvania Üniversitesi’nden psikolog Martin Seligman, iyimserliğin üzerinde yoğunlaştı. İyimserliği, fiziksel sağlık, daha az depresyon ve akıl rahatsızlıkları, daha uzun bir yaşam ve daha büyük mutluluğun bir belirleyicisi olarak tanımladı.

Seligmen ve Macar asıllı ünlü bilim insanı Illinois Üniversitesi’nden Mihaly Csikszentmihalyi’nin çabalarıyla Amerikan Psikologlar Birliği önümüzdeki yıl Meksika’da dünyanın ilk uluslaraarası pozitif psikoloji konferansının düzenlenmesine ön ayak olacak.

ASLAN PAYI ARKADAŞLIKTA

Önce refah ve paranın satın alacağı eşsiz ürünler geldi akla. Ancak araştırmalar, insanın temel gereksinimleri karşılandıktan sonra, elde veya fazla kalan gelirin yaşam memnuniyetini artırma yolunda çok az etkisi olduğunu ortaya koydu. Ya eğitim? Yüksek IQ’ya sahip olmanın ya da çok iyi bir eğitimin de mutluluk yolunda belirleyici olmadığı anlaşıldı. Peki gençlik? Ona da hayır... Üstelik yaşlıların yaşam memnuniyetleri gençlerden çok daha fazla!

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 20 ila 24 yaşları arasındaki gençler ayda ortalama 3.4 günü mutsuz geçiriyor. Bu oran 65-74 yaş arasında olanlarda 2.3.

Ya evlilik? Zor bir konu. Evli çiftler bekarlara kıyasla daha mutlu bir yaşam sürüyor. Ancak belki de başlangıçta daha mutlu oldukları için evlenmiş olamazlar mı?

TV seyretmek de mutlulukla ilintili değil. Günde 3 saatten fazla televizyon karşısında zaman geçirenler, daha az zaman geçirenlere kıyasla çok daha mutsuz.

Peki mutluluğun anahtarı nerede? Bilim dünyasına göre dini inançların insanların yaşamdan aldıkları memnuniyet üzerinde olumlu bir etkisi var. Ancak mutlulukta aslan payı arkadaşlıklarda. Araştırmalar aileleri ve arkadaşları ile yakın bağlar içinde olan insanların daha az depresyon geçirdiklerini ortaya koyuyor.

Rotterdam’da Erasmus Üniversitesi’nden Prof. Ruut Veenhoven’ın yöneticiliğini üstlendiği Dünya Mutluluk Veritabanı, dünya çapında yürütülen dev bir araştırma.

İlginç sonuçlar elde ediliyor. Örneğin, günde 1-2 kadeh içki içenler, hiç alkol kullanmıyanlara kıyasla daha mutlu. 30-50 yaşları arasındaki insanların diğerlerine kıyasla daha az mutlu olmasını ise Veenhoven ‘Yaşamlarının ortasında çok daha fazla sorumluluk altında ve kendilerini daha az özgür hissediyorlar. Çocuklar, iş, ödenecek kredi borçları vs.’ diye açıklıyor.

Bir diğer veri de, kendilerine biraz daha özgürlük alanı tanıyan işlerde çalışanların diğerlerine kıyasla daha mutlu bir yaşam sürdükleri.

Bu alanda 25 yıl gibi uzun bir süre çalıştıktan sonra bakın Veenhoven mutluluğu nasıl tanımlıyor: ‘Mutluluk, sürdürdüğünüz yaşamdan ne kadar hoşnut olduğunuza bağlı. Kimileri cennet gibi yerlerde yaşar, ama hálá mutsuzdurlar çünkü yaşamlarındaki her şeyi mahvederler.’

Memnuniyetin yüzde 50’si genetik

Mutluluk üzerine araştırma yapanların üzerinde kafa yordukları en önemli konulardan biri de, kişinin mutluluğu nasıl kontrol altına alacağı sorusu. 1996 yılında Minnesota Üniversitesi’nden David Lykken insanın yaşam memmuniyetini belirleyen genlerin rolünü araştırdı. Bugün 76 yaşında olan Lykken, çalışmalarını Minnesota’da 1936 ila 1955 yılları arasında doğan 4000 ikiz üzerinde yürüttü. Ünlü bilim insanı, araştırmalarının sonunda şu sonuca vardı:

İnsanlarının yaşam memnuniyetlerinin yüzde 50’si genetik programlanmalarının ürünü. İnsanın neşeli ve olayları iyimser karşılayan kişiliğinde, zorluklarla mücadele etme gücünde, kolay depresyona girmesinde genlerin belirleyici rolü bulunuyor. Lykken’a göre gelir, medeni durum, din ve eğitim gibi çevresel faktörlerin mutluluk üzerindeki etkisi yalnızca yüzde 8. Diğer kalan yüzde ise yaşamın kendisi.

Profesör Seligman ve arkadaşları ise mutluluğun 3 öğesi olduğunu düşünüyor:

-Yaşamdan daha fazla zevk almanın yollarını bulmak.

-Yaptıklarınıza ve uğraşlarınıza daha konsantre olmak.

-Yaşamınızı daha anlamlı hale getirmeye çalışmak.

Pozitif psikoloji ile uğraşanlara göre bir bakımevine (yaşlılar ya da yetimler gibi) düzenli olarak ziyaretlerde bulunmak, bir arkadaşın çocuğunun derslerine yardımcı olmak, uzakta olan sevdiklerinize mektup yazmak insanın yaşamını anlamlı hale getiren ve dolayısıyla kendilerini mutlu hissettiren faktörler.

8 adımda daha mutlu bir yaşam

Mutluluk seviyenizi yükseltmek mi istiyorsunuz? İşte size California Üniversitesi’nden psikolog Sonja Lyubomirski’den pratik öneriler.

1Size mutluluk duygusu veren olayların listesini tutun. Bu, sevdiğiniz bir çiçeğin ilk tomurcuğu verdiğini görmekten, çocuğunuzun attığı ilk adıma kadar farklı bir yelpaze içinde olabilir. Bunu haftada bir kez yapın, tercihen pazar akşamları.

2Çevrenizdekileri mutlu eden küçük eylemlerde bulunun. Acelesi olan birine kuyruktaki yerinizi vermekten tutun, yaşlı komşunuza bir çorba pişirip götürmeye kadar.... İster tanıdık olsun ister olmasın diğerlerine iyi davranın. Tüm bunlar size kendinizi cömert, becerikli ve sosyal iletişimi güçlü bir kişi hissettirecektir.

3Yaşamın neşesinin farkına varın. Anlık zevklerin ve şaşırtıcı bir şekilde karşınıza çıkan güzelliklerin tadını çıkartın.

4Akıl danıştığınız kişiye teşekkür edin. Eğer hayatınızda dönem dönem akıl danıştığınız, yaşamınızın dönemeçlerinde fikrini aldığınız biri varsa ona duyduğunuz minnettarlık duygusunu gizlemeyin, mümkünse sık sık kendisine söyleyin.

5Affetmeyi öğrenin. Sizi kıran kişiye bir mektup yazarak kendisini affettiğinizi söyleyin. Affetmeyi beceremeyenler kin ve intikam duygusu ile dolar.

6Ailenize ve dostlarınıza zamanınızı ve enerjinizi ayırın. Nerede yaşadığınız, ne kadar para kazandığınız, iş unvanınız, hatta sağlığınızın bile yaşam memnuniyetiniz üzerindeki etkisi daha sınırlı. En büyük etmenin güçlü kişisel ilişkiler olduğunu unutmayın.

7Bedeninizle ilgilenin. Düzgün bir uyku, yapılan egzersizler, gülmek kısa sürede ruh halinizi daha olumlu bir havaya sokar. Bunları düzenli olarak yapmak, günlük yaşamınızın daha memnunluk verici olmasına yardım eder.

8Stresle ve zorluklarla mücadele etmek için stratejiler geliştirin. Yaşamınızda mutlaka zorlu ve sıkıntılı süreçler olacaktır, bundan kaçınmak olanaksızdır. Bunların sizi güçlendireceği ve bir süre sonra geçeceği düşüncesinde yoğunlaşırsanız daha iyi dayanıp mücadele edebilirsiniz.

Yaşamı sürdürmek için zorunlu

Mutluluk ile ilgili bir diğer çarpıcı tespit de şu: ‘Mutluluk evrimin insanoğluna bağışladığı bir nimet. Bu sayede en zor koşullara bile ayak uydurabiliyor ve gelişebiliyoruz. Toplumsallaşmamız da bu mutlu olmak isteğine yanıt veriyor.’

Hindistan’nın yoksulluk batağındaki Kalküta kenti sakinlerinin mutluluk endeksindeki yeri bu tespite çarpıcı bir örnek. Araştırmacıların belli bir metoda göre yaptığı ve 1 ila 7 arasında derecelendirdiği insan mutluluğu endeksinde Kalküta halkının verdiği derece 4. Yani kente dışardan bakan ve hastalıklar, eğitimsizlik ve yoğun bir keşmekeş gören bir kişinin beklentilerinin üzerinde bir mutlu olma hali söz konusu.

Bu konuda dünya çapında araştırmalarını yürüten Edward Diener ve oğlu Robert Diener’e göre insanoğlu nasıl bir mekanda ne şartlarda yaşıyorsa yaşasın, mutlu olma üzerine kurgulanmış. Yine araştırmalara göre Latin Amerika’nın yoksul halkları dünyanın en mutlu insanları arasında.

Bu belki düz ekran televizyonlarının başında oturan buzdolapları ağzına kadar dolu, istedikleri her şeye anında sahip olabilen insanlara şaşırtıcı gelecek ama, Porto Rikolular ve Kolombiyalılar kültürel ve toplumsal faktörlerin de önemli etkisiyle yaşama daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaşabiliyorlar. Bir diğer deyişle Latin Amerikalılar yaşama, bardağın dolu kısmı gibi bakabildikleri için daha mutlular.

Gülme kulüplerinin sayısı artıyor

Yoo! Bu bir şaka değil... Gülmek, doğanın insanı sağlıklı ve zinde kılan en akıllıca numaralarından biri. Paris’te Gülme Kulübü’nün üyeleri cumartesi sabahları Lüksemburg bahçelerinde bir araya gelerek yoga ile karışık gülme seansları düzenliyorlar. Bunun için haftada ödedikleri ücret 3 euro. Onlara göre ‘Neşenin paylaşılması ve birlikte yapılan rahatlatıcı hareketler yaşamın içinde bir kaldıraç görevi yapıyor’. Hindistan’da Dr. Madan Kataria tarafından kurulan Gülme Kulüpleri’nin sayısı bugün Finlandiya’dan Filipinler’e kadar birçok ülkede yaygınlaştı. Sayıları ise 1800’ü aşıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!