Güncelleme Tarihi:
KARANLIK kış günleri olanca ağırlığıyla hayatımızı etkisi altına alıyor. Bu soğuk ve karanlık günlerde bazan yataktan kalkmak istemiyoruz; bazan bir şey yapmak istemiyoruz ve bazan da kimseyi görmek istemiyoruz. Peki tüm bunlara bakarak kendimizi depresif olarak nitelemek mümkün mü? Yukarıda sayılan özellikler “ruhsal çöküntü” olarak da adlandırabileceğimiz depresyonun göstergeleri olsa da, hemen telaşa kapılmak gerekmez. İnsanlar dönemsel olarak içine kapanabilirler, hüzünlenebilirler ya da dış dünyadan geri çekilerek kendi içinden gelen sesi dinlemek isteyebilirler. Ama bu belirtiler, yaşlı, genç; zengin, yoksul; kadın, erkek herkesi pençesine alabilecek ruhsal çöküntünün ilk sinyalleri olabilir de. Peki nedir depresyon?
Depresyonun belirtileri
Soruna el atan Uluslararası Sağlık Örgütü “Hastalıkların Sınıflandırılması” adlı çalışmasıyla depresyonun özelliklerini ortaya koydu. Konuya ilişkin bir açıklama yapan Münih Max Plank Enstitüsü Psikiatri bölümünden Florian Holsboer, “Ruhsal çöküntüye girmekte olan insanlar öncelikle çevresine, arkadaşlarına, severek yaptıkları işlere karşı olan ilgilerini yitirmeye başlarlar” diyor. Uzman doktor Holsboer, “Depresif insanlar öncelikle duygularını kaybederler; ağlamayamazlar, sevinemezler, bir işe yoğunlaşamazlar. Küçücük bir iş bile gözlerinde büyür; beceremezler, yorulurlar. Buna bağlı olarak da dış dünyadan kopma ve kendi değerini küçük görme gibi ruhsal süreçlere girilir” diyerek sözlerini sürdürüyor. Depresyonun en belirgin özelliklerinden bir kaçı da uykusuzluk, sık görülen kabuslar, hazımsızlık, yüzdeki ifadenin kaybolması ve çocuklarda sürekli parmak emme olarak kendini gösteriliyor.
Batı uygarlığının başbelası
Korku rahatsızlıklarının yanısıra depresyon günümüzde en çok rastlanan ruhsal rahatsızlık olarak biliniyor. Özellikle Batı toplumunun bireylerinde görülen ruhsal çöküntü her 15 kişiden birini pençesine alıyor. Araştırmalara göre Batı toplumunda her yıl 250 bin kişi, ruhsal çöküntüye bağlı olarak intihar teşebbüsü yüzünden hastahaneye kaldırılıyor. Almanya’da 4 milyon insanın depresyondan muzdarip olduğu bildiriliyor ve her yıl 11 bin kişi intihar ediyor. Depresyona ilginç bir başka veri de, ruhsal çöküntü yaşayan kadın sayısının erkeklerden üç kat fazla olduğu şeklinde beliriyor. Koyu ruhsal çüküntüye giren insanların intihar eğilimi oldukça fazla oluyor. Johns Hopkins Üniversitesi’nden Virginia Willour, „Umarım yakın gelecekte ağır depresyona girebilecek insanları tespit edebilecek testler geliştirmeyi başarırız“ diyor.
Madalyonun iki yüzü
Münih Ruh Hastalıkları Kliniği Başhekimi Ulrich Hegerl, “Diğer hastalıklarda olduğu gibi depresyonun da iki yüzü var” diyor. Ulrich Hegerl depresyonun genetik özelliklerden gelebileceği gibi, toplumsal koşulların olumsuzluğundan da kaynaklanabileceğini söylüyor. Genetik sorun için ilaç tedavisi öngörülüyor ve hormonların işleyişine müdahele edilerek hastalık iyileştirilmeye çalışılıyor. Toplumsal koşullardan kaynaklanan ruhsal çöküntü için ise psikolojik tedavi gündeme geliyor. Ama psikolojik tedavi düzleminde o kadar çok ve çeşitli tedavi uygulaması var ki, hangisinin, kime, ne derece uygun olduğunu bulabilmek de ayrı bir sorun olarak başgösteriyor. Ancak modern psikoloji her iki yöntemi de tedavi esnasında uyguluyor. Yani hem ilaç tedavisi ve hem de psikoloğun hastasıyla konuşarak soruna çözüm bulma yöntemleri ile depresyona karşı savaşım veriliyor.
Öte taraftan soruna toplumsal açıdan bakıldıkta, depresyonun özellikle yoksulları vurduğu belirtiliyor. Konuya ilişkin bir açıklama yapan Dr. Anke Bramesfeld, “Galiba para mutluluk getiriyor” diyor. Depresyon düzenli ve yeterli geliri olmayan insanlarda diğerlerine oranla 2 kat daha fazla görülüyor. İnsanların işsiz ya da çalışıyor olmaları toplumda bir sınıflandırma yaratıyor. İşsiz olanlar bu sınıflandırmanın eksi yanında yer aldıkları için dışlanıyorlar, horlanıyorlar ve buna bağlı olarak da depresyona girme ihtimalleri daha yüksek oluyor. Depresyonun toplumsal yanına değinen doktor Bramesfeld, “Hükümetlerce uygulanan iş politikası aynı zamanda sağlık politikasına tekabül ediyor” diyor.
Ruhsal çöküntünün bedensel nedenlerini ilk olarak sorgulayan Pittsburgh Üniversitesi gen bölümü uzmanları sorunun genetik yapıdan kaynaklanabileceğini belirlemişlerdi. Daha sonra University of Connecticut enstitüsünün de intihar girişiminde bulunan alkoliklerde yaptığı
Nokta atışı yapan ilaçlar
Depresyona yol açan gen araştırmalarını değerlendiren Johns Hopkins Üniversitesi uzmanlarında Virginia Willour, „İntihara neden olan genin tam olarak hangisi olduğunu belirleyemedik. Ama hücrenin neresinde bulunabileceğini artık biliyoruz. Bu kötü huylu genin tam olarak saptanması halinde, sadece bu geni hedef alan ilaçlar da geliştirmek mümkün olacak“ diyor. Bu sayede genetik özelliklerden kaynaklanan intiharların önüne geçmek mümkün olaca gibi görünüyor. Ancak depresyonun neden Batı toplumlarının başbelası olarak kaldığı hala cevabı verilememiş bir soru olarak varlığını koruyor…