Yeşim Sert Karaaslan
Oluşturulma Tarihi: Mart 07, 2010 12:21
Depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıkların, kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğü belirtildi.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu adına Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ruhsal hastalıkların yaygınlığının, seyri ve yol açtığı sorunların cinsiyetler arasında belirgin farklılıklar gösterdiğini söyledi.
Ruhsal hastalıklar arasında “Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve fobiler başta olmak üzere anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıkların, kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğüne” dikkati çeken Başterzi, “Kadınların yüzde 8-12'inde gebelik döneminde, yüzde 6-13'ünde doğum sonrasında majör depresyon görülmektedir” diye konuştu.
Başterzi, depresyonun 2020 yılında dünyada en çok yeti yitimine yol açacak hastalıklar listesinde 2. sırada yer almasının beklendiğini ifade ederek, “Bu artışın kadınlarda daha yüksek olacağı öngörülmektedir. Kadınlar erkeklerden üç kat daha fazla intihar girişiminde bulunmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadınlarda depresyon erkeklerden iki kat daha sıktır” diye konuştu.
Kadınların ruh sağlığının, genel olarak daha kötü olması yalnızca erkeklerle kadınlar arasındaki biyolojik farklılıklar, bunun yanında bireysel ya da yaşam tarzı ile ilişkili faktörler ile açıklanamayacağını dile getiren Başterzi, şunları kaydetti:
“Ekonomik, yasal ve çevresel faktörlerin, erkeklerle kadınlar arasındaki güç ilişkisinin kadın yaşamını belirgin biçimde etkilediği, bunun sonucu olarak ruhsal hastalıkların sıklığını arttırdığı görülmektedir. Sosyal faktörler farklı ülkelerde, hatta ülke içinde cinsiyet rollerinin gelişmesi ya da geri kalması yönünde etkiler gösterebilir. Kadının ruh sağlığını derinden etkileyen bu sosyal faktörlerin belirlenmesi, ve uygun girişimler ve politikalarla değiştirilmesinin bazı ruhsal hastalıkların görülme sıklığının azalttığı gösterilmiştir. Kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktör şiddete maruz kalma ve yoksulluktur.
Günümüzde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmaktadır.
Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ya da erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Kadınlar, en sık eşleri, cinsel partnerleri tarafından fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Kadına yönelik şiddet sonucunda, kadınların bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme sağlıkları bozulmakta, gebelik ve loğusalık döneminde sağlık problemleri ile karşılaşılmaktadır. Dünyada birçok kadın şiddete uğramasına rağmen, çok az kadın yasal kurumlara başvurmaktadır. Şiddete uğramak kadınlarda birçok ruhsal hastalığın oluşumunu tetiklemektedir.”
ÖNLEMLER NELER OLMALI?Başterzi, yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adaletsizliğin dünyada kadınları erkeklerden daha çok etkilediğini savunarak, “Yoksulluk ve eşitsizlik, depresyon, şizofreni ve iki uçlu bozukluk gibi bir çok ruhsal hastalığın kadınlarda daha sık görülmesine yol açmaktadır” dedi.
Ruhsal hastalıkların sıklığının azaltılması için etkin ruh sağlığı politikaları geliştirmenin hükümetlerin görevi olduğunu ifade eden Başterzi, ruhsal hastalıkların önlenebilmesi için dernek olarak şu önerilerde bulundu:
“Ülkemizde kadınlara yönelik yapılandırılmış eylem planları hızla uygulamaya konulmalı. Türkiye'de kadın ruh sağlığını etkileyen sosyal faktörleri belirlemek için kapsamlı çalışmalar yapılmalı. Kadının ruh sağlığı üzerinde koruyucu ve iyileştirici etkisi olan faktörler belirlenmeli. Kadınların eğitim alma hakkını engelleyen kişiler hakkında hukuki yaptırımlar iyi işletilmeli, tüm kadınların eğitim kurumlarından devlet güvencesi altında erkekler kadar yararlanması sağlanmalı. Kadınların maruz kaldıkları sosyal ve kültürel ayrımcılık ve eşitsizle mücadele etmek amacıyla etkin kültürel müdahale programları hazırlanmalı. Cinsiyet ayrımcılığına karşı geliştirilen araçlar, başta yazılı ve görsel basın organlarında yer almalı. Kadın, erkek ve çocuk tüm vatandaşların sosyal güvenceleri olmalı, sağlık hizmetlerine engelsiz ulaşmalı ve ücretsiz, herhangi bir katkı payı ödemeksizin bu hizmetlerden yararlanabilmeli.
Kadınların ekonomik durumlarını iyileştirmek için etkin çalışmalar yapılmalı, ev içi karşılıksız emeğin karşılıksız ve güvencesiz bırakılmaması için uğraşılmalı. Kadına yönelik istihdam programları arttırılmalı. Tüm kadınların ekonomik alanlarda yaşadığı adaletsizliklerin giderilmesi için zorlayıcı yasal düzenlemeler getirilmeli.
Kadına yönelik travma, kötüye kullanım ve şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı beklenmeden hayata geçirilmeli. Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele uzun soluklu, sistemli ve ödünsüz olarak gündemde yer almalı.
Namus cinayetleri, uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmektedir. Bu cinayetleri engellemek için farklı düzeylerde stratejiler geliştirilmeli.
Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken,
haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalı. Basının, suçu işleyen erkeğe değil, şiddete uğrayan kadının özelliklerine odaklanması, şiddetin sorumlusunun mağdur olduğu biçiminde bir yanılsama yaratabileceğine dikkat edilmeli. Yazılı, görsel basın ve
film ve müziklerin erkek egemen ve kadını aşağılayıcı ifadeler içermemesine dikkat edilmeli.”