Depresif bir adamım

Güncelleme Tarihi:

Depresif bir adamım
Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 2008 00:00

Tayanç Ayaydın, oyunculuğunu, ödül heyecanlarını, korkularını ve vazgeçilmezlerini Eve dergisine anlattı.

Haberin Devamı

"Kalbin Zamanı" filmi, "Aliye" ve "Sıla" dizileri ile tanıdığımız Tayanç Ayaydın, şimdilerde İngiliz yönetmen Ben Hopkins’in Türkiye’de çektiği, kendisine Locarno ve Antalya Altın Portakal film festivallerinde En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini getiren "Pazar-Bir Ticaret Masalı" filminin seyirciyle buluşacak olmasının heyecanını yaşıyor. Ayaydın, "Birinci kraliçem" dediği oyunculuğunu, ödül heyecanlarını, korkularını ve vazgeçilmezlerini Eve dergisine anlattı.

"Kalbin Zamanı" filmi, "Aliye" ve "Sıla" dizileri, "Pazar-Bir Ticaret Masalı" filmi ve tabii ödüller... Bir konservatuvar öğrencisiyken bütün bunları hayal edebiliyor muydunuz?

- Daha 30 yaşındayım, kendimi yolun başında görüyorum. Belki de 60 yaşında sorsanız hálá kendimi yolun başında göreceğim, yine "hedeflerime ulaştım" diyemeyeceğim. Hedeflerim değil ama isteklerim var. En önemlisi, Türkiye dışında da projelerde var olabilmek. Bunun ilk adımını Ben Hopkins’le attım, fakat Türkiye’de çektik filmi. Yabancı ülkelerde, yabancı yönetmenlerle, yabancı metinlerle çalışmak istiyorum.

Haberin Devamı

Depresif bir adamım
Çocukken kendi kendinize ilk oyunculuk denemelerinizi yapıyormuşsunuz. Kim keşfetti sizdeki oyunculuk cevherini?

- Kimse beni keşfetmedi. Sanırım oyunculuk bir meslek seçimi değil. O zaten hep sizin hayatınızda var ve bir süre sonra profesyonelleşiyor. Ben tek çocuğum, çok arkadaşım vardı, hiç yalnız hissetmedim kendimi. Ama tabii her tek çocuğun yalnız kaldığı anlar oluyor. Orada kendi oyunlarımı geliştirdim. Bana alınan oyuncaklardan ziyade benim yarattığım oyunlar, karakterler olurdu. Öyle başladı. Sonra da sanırım ailem çok istedi.

Şanslısınız öyleyse. Oyuncuların çoğunun hikayelerinde onları desteklemeyen, karşı çıkan aileler vardır.

- Ben çok şanslı bir adamım ailem konusunda. İki tane çok iyi dostla büyüdüm.

Sanatçılar genelde yalnızlık dolu, acılı geçmişlerinden sanat yaparken beslenirler. Siz mutlu çocukluğunuzla bu ezberi bozuyorsunuz.

- Tabii herkes kadar maddi sıkıntılarımız oldu, zengin bir aile değildik. Ama biz her zaman hayatın lükslerini, keyiflerini başka yerlerde aramış üç kişiydik. En azından birbirimize sahiptik. Ama mezun olduktan sonra zor dönemler başladı. Zorluk şu ki bizim bir süre sonra hayatı algılama biçimimiz değişiyor. Mesela başkasını etkilemeyen, sokakta kalem satan çocuk beni daha başka etkileyebiliyor. Sanıyorum çok fazla görmeye başlıyoruz. Mesleki deformasyon bu. Herhalde fazlaca duygusal bir adamım. Gün içinde aşırı mutluluklar, aşırı üzüntüler...

Haberin Devamı

Kolay depresyona girer misiniz?

- Tabii girerim, girmekten de korkmam. Depresif bir adamım ben.

/images/100/0x0/55eaed0ff018fbb8f89f8a62

Nasıl çıkıyorsunuz peki sonra?

- Giriş kapısı varsa, çıkış kapısı da vardır.

Sizi Ben Hopkins’le Sinan Tuzcu tanıştırmış. Neden kendi oynamak yerine sizi tavsiye etmiş?

- Sinan çok özel adamlardan biri. Oyuncu egosu olup da bu rolü ben alayım, kimseyle de tanıştırmayayım diyecek biri değil. Ben Hopkins, Sinan’a "Beni Türkiye’deki oyuncularla tanıştırır mısın?" demiş. Aklındaki şeylerden biri "Eğer Mihram’ı bulamazsam Sinan Mihram olabilir"miş.

Deneme çekimine giderken nasıl bir ruh hali içindeydiniz?

- Kolay depresyona giren bir adam olduğumu söylemiştim ya, o dönem de yine öyleydi. Sinan beni ilk aradığında, "Bugün yapmasak olur mu" diye ertelemeye çalıştım. Sonra da çıktım evden ve gittim. Çok keyifli bir görüşme oldu. Ben Hopkins’le tanışmamızın ikinci dakikasında sanki çok uzun yıllardır tanıyormuşum gibi bir his oluştu.

Haberin Devamı

600 kişi arasından seçilmişsiniz. Sordunuz mu Ben Hopkins’e, neymiş sizdeki tılsım?

- Onunla görüşen yedinci kişiydim. Bana verdiği his o an "Mihram sen olacaksın" şeklindeydi. Demek oluyor ki benden sonra 593 kişiyle daha görüşmüş her ihtimale karşı.

Mihram nasıl biri?

- Mihram, hayatın karanlık tarafından aydınlık tarafına geçmek için çok çaba sarf eden bir adam. Yaşadığı bölge, sosyal yapı, o dönemin egemen güçleri, kapitalizm itibarıyla bu karanlık taraftan aydınlık tarafa geçerken vicdanıyla kapital arasında sıkıştığı anlar oluyor. Bir de çok hassas bir durumla karşı karşıya Mihram; o dönem orada çocukların sıklıkla geçirdikleri bir rahatsızlığın ilacını başka bir yerden alıp getirmek zorunda. Hasta bir çocuğun hayatı da söz konusu. Vicdan meselesi orada devreye giriyor. Çok vicdanlı da bir adam Mihram. Ben onu üçkağıtçı, karaborsa adamı diye niteleyemem.

Haberin Devamı

Locarno’daki ilk ödülden sonra Altın Portakal geldi. Sizin için de sürpriz miydi?

- Ben Locarno’da da ödül hayali kurmadım, Altın Portakal için de hayal kurmadım. Bir oyuncunun ödüllerle yaşayıp ödül beklemesi benim zihniyetime uyan bir şey değil.

Şimdi "Aşk Yakar" dizisindesiniz. Oyuncular hep "Dizileri para kazanmak için yapıyoruz" derler. Sizin ne düşünüyorsunuz?

- Böyle bir şey söylemek istemiyorum. "Aliye" ve "Sıla"da bu kadar deneyim kazanmasaydım, zannetmiyorum ki Pazar filminde bu kadar rahat olayım. Dolayısıyla "diziyi sadece para için yapıyorum" dersem nankörlük etmiş olurum.

Peki, sizin parayla olan ilişkiniz nasıldır?

- Fena. Çok başarısız bir para yöneticisiyim. Parayı çarçur ediyor da değilim ama bilmiyorum nereye gidiyor.

Haberin Devamı

Depresif bir adamım
Biraz gündelik mi yaşıyorsunuz?

- Öyle. Aslında bunu bir an önce değiştirmem lazım ama hiç öyle bir fırsatım olmadı.

Mihram para bulmanın yollarını arayan bir adam. Ona benzeyen hiçbir yönünüz yok mu?

- Ah Mihram gibi olsaydım! O çok tutumlu ve para konusunda akıllı bir adam. Ben öyle değilim. Parasız da yaşarım gibi bir güvenim var kendime. Tek derdim kiramı ödeyeyim, annem-babam huzurlu, rahat olsun, köpeğime mama alayım.

"Bir evim, bir de arabam olsun şu hayatta" demiyor musunuz hiç?

- Hayır. Bir tek hayalim vardı, motosiklet almak. Onu da iki yıl önce aldım. O beni uzun süre idare eder.

Hayatınızın vazgeçilmezleri neler?

- Sağlıklı olmak, etrafımdaki insanların mutlu olması... Bir de köpeğim; kızım gibi o benim! Dostlarımdan da vazgeçemem.

Korkularınız var mı?

- Fobik durumlarım yok. Ama çok endişeli bir adamım aslında. Pireyi deve yapabilen bir özelliğe sahibim. O endişe korkuyu getirebiliyor.

Sen kraliçeyi aldatırsan

o da kelleni vurdurtur

Locarno’da sahneden anne-babanızı aramanız, Antalya’da sahneden onlara "Anne-baba bana verdiler" diye seslenmeniz çok konuşuldu.

- Annem babam benim oyuncu olmamı çok istedi, o yüzden Locarno’daki ödül bir anlamda onların ödülü. Antalya’da bir hafta boyunca beni aradılar. Sürekli "Tayanç haber var mı?" diye soruyorlar. "Anne vallahi bilmiyorum. Öğrendiğim an size söyleyeceğim" dedim. Törende öğrendim, söz verdiğim için de "Anne-baba bana verdiler" diye haber verdim sahneden.

Ben Hopkins’in, sette tanıştığınız sevgiliniz (Jenny Klein) ile olan ilişkiniz hakkında, "Aralarında bir sorun yaşanırsa filmde de terslikler olur diye endişe ettim" dediği doğru mu?

- Öyle bir şey deyip demediğini bilmiyorum. Demişse de şaka yapmıştır. Çünkü o biliyor ki hayatımda her şey ters gitse de kimse oyunculuk disiplinimi bozamaz. Oyunculuk hakikaten benim birinci kraliçem. Kraliçeyi aldatırsan, kelleyi vurdurtur!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!