Güncelleme Tarihi:
Röportaj: Pınar YILMAZERLER
Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN
“360 Derece” programıyla hafta içi her gün CNN Türk izleyicisinin karşısına çıkan Payzın, “Zaman yeni yetme gazetecilerin bir günde parladığı değil, deneyimli gazetecilerin deneyimlerini ortaya koyduğu zaman” diyor.
Medya sektöründe Şirin Payzın ismini kaç senedir duyuyoruz?
- 18 sene herhalde.
Nasıl geçti 18 yıl?
- Haber koşuşturmasıyla geçti. Ama herhalde en zevkli zamanı şimdi yaşıyoruz.
Neden?
- Bu son aylar, referandumdan beri yoğunlaşarak, herkesin daha fazla haber seyrettiği ve hepimizin çok daha fazla siyaset konuştuğu bir dönem. Aslında şu anda tam gazeteci olma zamanı. İçinde bulunduğumuz dönem, Türkiye’de gazeteci olmanın daha da iştahımızı artırdığı ve habere daha fazla asıldığımız bir dönem.
Halkın siyaset konuşması, katılımın artması insanı sevindiriyor değil mi?
- Aynen öyle. Gerçekten daha politik bir toplum haline geldik. Siyasette sivri uçlu tartışmalardan ve herkesin bir şekilde “Ne oluyor, nereye gidiyoruz” sorusundan ve tabii reytinglerimizden de bunu anlıyoruz. “360 Derece”yi 17.30’dan itibaren yayına koyduk. 17.30 aslında kimsenin habere alışık olmadığı bir saatti. Ama müthiş bir alan kapladık orada. Gördük ki insanlar haber talebindeler. Ne zaman daha soft bir iş yapmaya kalksak, hemen durumu reytinglerimizde fark ediyoruz. İnsanlar, “Hayır siyaset dinlemek istiyoruz” diyorlar.
İnsanı devamlı dinç tutar değil mi böyle bir heyecanın içinde olmak?
- Biz gazetecileri dinç tuttuğu kesin. İçinden geçtiğimiz dönem hem Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaştığı hem de tabu denilen şeylerin birer birer yıkıldığı bir dönem. Bakıyorum, bundan iki-üç sene önce bir araya getiremeyeceğim konukları Kürt, Ermeni meselesinde, türban konusunda bir araya getirip tartıştırabiliyorum. Dolayısıyla bütün duvarlarımız yıkıldı. Farklı bir gazeteciliğe doğru koşuyoruz. Bazıları diyor ki; “Medyanın sonu geldi, internet gazeteciliği ön planda”. Ben inanmıyorum. Kültür, paylaşım siteleri çok önemli ama hâlâ özünde klasik gazeteciliğe, röportaja ve insan nabzına inanıyorum. Eskiden bir laf vardı ya; “Konuşan Türkiye” diye, galiba gerçek konuşan Türkiye’yi şimdi yarattık. Baktığımız zaman sadece CNN Türk ekranında haftanın beş günü, üç farklı kulvarda tartışma programı yapılıyor. Bu bile müthiş bir şey diye düşünüyorum.
ORTADAN KONUŞANLARA
SİNİRLENİYORUM
Diyelim ki görüşünüze tamamen aykırı bir şey savunuluyor. Tarafsız bir gazeteci olarak kalıp hiç yorum yapmaz mısınız, yoksa müdahale etme isteği hisseder misiniz?
- Tam tersi, farklı düşünceleri duymak çok hoşuma gidiyor. Olabilecek en marjinal fikirleri ağırlamaya çalışıyorum. Çünkü ortaya çıkan dinamizmin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir de herkes içinde saklaya saklaya rengini hiç belli etmemiş. Bugün herkesin renklerini, duruşunu belli etme günü. Gerçekten özümüze döndüğümüz bir dönem yaşıyoruz. Dolayısıyla bir gazeteci olarak beni hiç rahatsız etmediği gibi tam tersi hoşuma gidiyor. Hatta ortadan konuşan konuklara sinirleniyorum bile. Lafları çeviriyorlar ya, eski usul geliyorlar bana. Bunları geçtik artık, açık olun. Ne kadar aykırı da olsa kendi gibi düşünen insanı ağırlamak bizim için gerçekten güzel bir duygu. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama diğer yandan beni rahatsız eden şöyle bir durum var; şu anda en ucuz reyting garantisi, çok zıt ve marjinal görüşteki insanları karşı karşıya koyup kavga ettirmek. Ben Türkiye’nin çok önemli meselelerinin içinin boşaltılarak konuşulmaması gerektiğini düşünüyorum. İkincisi, tartışma programına boğulmaktan, haberden uzaklaştık. Biz hâlâ ekip olarak haberin gücüne inanıyoruz. Şilili madenciler kurtarılırken canlı yayın arabamızı Zonguldak’a gönderdik ve daha önce göçükten çıkarılmış işçilere izlettirdik. Zonguldaklı işçinin “Şili’nin kaderi değilse benim de kaderim değilmiş sayın başbakanım” demesi bizim için her türlü tartışmadan daha güçlü bir haberdir.
Diyelim ki Şirin Payzın’a dışarıdan ‘360 derece’ bakıyorsunuz, ne görüyorsunuz?
- Şirin Payzın’a fazla bakmıyorum, Türkiye’ye daha çok bakıyorum. Ama bir gazeteci olarak hayata 360 derece bakıp, her türlü rengi görmeye çalışıyorum. Beni Kamboçya’daki, Afganistan’daki, Şırnak’taki, Paris’teki insan da aynı derecede ilgilendiriyor ve gazeteciliğin de evrensel kurallar çerçevesinde yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bizde şu sıralar Türkiye odaklı bir bakış açısı var. Yani Türkiye’ye karşı hassas olmak, gazetecilik için yeterli bir şey gibi görünüyor. Halbuki öyle değil. Evrensel gazetecilikten bazen biraz uzaklaştığımızı ve içimize kapandığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla kendime baktığım zaman, dünyayı 360 derece görmeye çalışan bir Şirin görüyorum. Bir de hakikaten şu dönem vicdanlı olmanın ve her şeye rağmen onun bunun tarafı olmadan kalabilmenin önemli bir misyon olduğunu düşünüyorum.
KALIPLAR KIRILACAK
Bundan sonrası için planlarınız neler? Belki bir kitap yazmak, farklı bir program yapmak...
- Ortaya bir iddia koyduk; “Biz saat 17.00’de insanlara haber seyrettireceğiz” dedik. O saat daha çok sohbet programlarının olduğu bir saat. Şu an kafamda sadece 17.00-19.00 arasını daha iyi yapabilmek var. Uluslararası normlarda, güçlü bir alan yaratmakla ilgiliyim. Zaman yeni yetme gazetecilerin bir günde parladığı değil, deneyimli gazetecilerin deneyimlerini ortaya koyma zamanı. Bunu CNN Türk ekranlarında da, yazılı basında da görüyorsunuz. Gerçekten araştıran ve birikimi olan gazetecilerin parladığı bir dönemdeyiz. Tabii ki kitap da yazacağım, zaman gelecek köşe yazısı da yazacağım. Ama şu dönem bence kadın gazeteci olarak ekranlarda var olma savaşını devam ettirme dönemi. Benim jenerasyonumun habercilerinin ekranı terk etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de kalıpların kırılacağını ve biz kadın gazetecilerin de, erkek meslektaşlarımız gibi yaş engeli olmadan senelerce habercilik gücüyle işimizi götüreceğine inanıyorum.