Güncelleme Tarihi:
Dünya meselelerine çok duyarlı olduğunu bildiğimiz Elif Şafak, Türkiye’yle ilgili hangi konularda taşın altına elini sokuyor?
- İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın hakları, azınlık hakları, Kürt açılımı, kürtajın yasaklanması... Pek çok konuda fikirlerimi her zaman açık açık paylaştım. Bağırmıyorum diye konuşmuyorum zannetme.
* Peki ya internet yasakları?
- İnternet yasasıyla ilgili bana bir dilekçe gelirse imzalarım. Twitter’dan bu konudaki görüşümü defalarca paylaştım. Türkiye gibi bir ülkeden çıkan yazarların apolitik olmak gibi bir lüksleri yok. Memlekette ne oluyorsa konuşacağız, fikirlerimizi yüksek sesle ifade edeceğiz. Sadece partizanlık yapmamaya dikkat ediyorum. Eleştiririm ama hakaret etmem.
*Partizan olmamak derken?
- Mesela Gezi’de yurtdışında dolaşan bir dilekçe geldi, içeriğinden değil ama üslubundan dolayı imzalayamadım. Ama başka bir dilekçe geldi; “Kaygılıyız”. Orada imzam var. Burada bir nüans söz konusu. Metnin dili çok önemli. İşte bu ikilem, sürekli ötekiler yaratıyor. Kendimi hiçbir kampa ya da kolektif kimliğe ait hissetmiyorum. Bu kutuplaşmalardan çok bunaldım. Birey olmamız gerektiğine inanıyorum.
SİYAH BEYAZ RUH HALİ BİZİ BU HALLERE GETİRDİ
*Yine de bazı insanların tepkisini çektiğinin farkında mısın?
- Kimileri ‘fanatik hükümet karşıtı’, kimileri ‘fanatik hükümet yanlısı’ olmanı bekliyor. Olmazsan kızıyorlar. Ben de diyorum ki; bu siyah beyaz ruh hali bizi bu hallere getirdi zaten. Görmüyor musunuz bu partizanlığın sonu iyi değil... Hükümetin beğendiğim bir uygulaması olursa şayet, söyleyebilmeliyim ama hatalarını da söyleyebilmeliyim.
*Yalnız hükümetin mi?
- Aynı şekilde CHP’nin ve her partinin beğendiğim beğenmediğim yanlarını söyleyebilmeliyim. Ben istiyorum ki üçüncü bir yol açalım kendimize, kutuplaşmaların dışında bir dil konuşalım. Bu yalnızlığı paylaştığım fazlasıyla okurum var. Türkiye’de türbanlı ya da azınlık mensubu olduğu için kendini arafta hissedenlerin sayısı çok fazla. Benim yalnızlığım aslında bir çoğulculukla buluşuyor. Bakma sen partizanlara, aslında o kadar çok insan kendini yalnız hissediyor ki bu toplumda.
HER GELEN KENDİ EZİLMİŞLİĞİNİN ACISINI ÇIKARIYOR
*Gelelim klasik soruya, ne olacak bu memleketin hali Elif?
- Şu andaki durumdan büyükkaygı duyuyorum. Müthiş tahammülsüzleştik. Her gelen kendi ezilmişliğinin acısını çıkarmaya çalışıyor. Böyle devam ederse hepimiz zarar göreceğiz. Kuvvetler ayrılığı herkese lazım, yargı bağımsız olmalı, yürütmenin altına verilemez. Bütün bunlar tek bir kimseye değil, herkese lazım olan demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri. Biz demokrasi kültürünü maalesef içselleştirmedik, öğrenemedik henüz.
*Basın özgürlüğü bu topraklarda sadece bir temenni mi?
- Türkiye’nin basın özgürlüğü konusundaki sicili çok bozuk. 180 ülke arasından 154’üncü sırada yer alıyoruz. İçeride bu kadar çok gazetecinin olması, sadece onların ailelerini değil hepimizi yaralıyor. Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan vicdanı olan herkesin anlayacağı bir şey söyledi, “Babamın yüzüne bakacak gönüllü arıyorum” dedi. İçeride senelerce sırf mahkemeye çıkmayı bekleyen bu kadar insan varken adaletten, eşitlikten nasıl bahsedilir?
TÜRKİYE’DE KELİMELER SAKINCALI NE YAZIK Kİ
*“İçimi yaralıyor” diyorsun. Peki birey olarak tüm bunlar adına sen ne yaptın?
- Mesele tek tek bireyler değil, mesele ortak ilkeler etrafında buluşabilmek. Kahramanlara ihtiyacı olan bir toplumuz, çünkü bir ülkede demokrasi yoksa kahramanlık arayışı artar. Bu nedenle bireylere yönelik aşırı beklentiler var. Ne sen kahramansın, ne de ben. 301. maddenin kalkması gerektiğini söyledim, yurtiçinde ve yurtdışında yazılar yazdım, dilekçeler imzaladım, konferanslarda konuştum. Fazıl Say’ın yargılanmasından çocuk gelinlere, kürtajdan internet yasasına kadar bir sürü konuda itiraz ettim, ediyorum. Benim işim kelimeler. Ben fikirlerimi kelimelerle ifade ederim. Ama Türkiye’de kelimeler sakıncalı, ne yazık ki...
*Korkuyor musun düşündüklerini söylerken?
- Bence Türkiye’de korku her insanda var. Çünkü çok büyük tahammülsüzlük ve oturmamış, ham bir demokrasi var bu ülkede. Köşe yazan, fikrini beyan eden herkesin zaman zaman korktuğunu düşünüyorum, zaten otosansür o yüzden
bu kadar fazla.
*Şişenin içindeki su, bu basınca ne kadar dayanabilir?
- Türkiye’de hemen herkes bağırmaktan dinlemeye fırsat bulamıyor. Farklılıklara açık yeni bir söylem eski siyasetçilerden değil, yeni aktörlerden, gençlerden, kadınlardan, azınlıklardan, eşcinsellerden, dışlananlardan gelecek. Türkiye tekilleşme ve aynılaşma hatası yapıyor. Beni en çok kaygılandıran; kimden gelirse gelsin yukarıdan aşağıya dayatılmış tek tipleşmedir. Aynı hataları tekrarlamayıp ‘acil demokrasi’ dememiz lazım.
*Niye bu kadar eleştiriye kapalıyız, niye bu kadar tahammülsüz ve toleranssızız?
- Eleştiren kişi, ülkesini seviyor demektir, ülkesinin dertlerine kayıtsız kalmıyor demektir. Yani eleştiren insanlara ‘hain’ gözüyle bakmaktan vazgeçelim. Mesela Gezi’de yapılan ‘dış mihraklar’ söylemi çok tehlikeliydi. Orada gencecik bir sürü güzel insan vardı, onlara nasıl dış mihrak denir anlamıyorum. Kendi insanını ötekileştirmemek,Türkiye’yi bu kadar germemek gerekir. Gezi konusunda siyaset iyi bir sinyal vermedi.
*Sana göre Türkiye’nin siyasi haritasında neler değişmeli?
- Türkiye’de politikayı çok erkek egemen buluyorum. Yerel ve ulusal düzeyde daha çok kadının aktif olması gerekir. Bu sayede üslup da değişecektir. Ayrıca eşcinsel, gayrimüslim, çingene, Alevi, Kürt, Zaza, çevreci milletvekillerinin sayısı artmalı. Gerçi transseksüel bir adayımız var... Ama biz farklılıklarla barışamadık bir türlü. Meclis’te kavga dövüş görmek istemiyoruz. Birbirinin burnunu kırarsa vekiller, sokakta, kampüste şiddetin artmasını nasıl engellersiniz?
*Bence de azınlıkların sesi Meclis’te yeteri kadar duyulmuyor...
- Türkiye’de ne kadar çok oy alınırsa, o kadar çok güçlü olunduğuna dair bir algı var. Ama demokrasi sadece çoğunluğun istediği şekilde yaşamak demek değildir. Biz buralarda çuvallıyoruz işte.
*Demokrasinin ne olduğunu hâlâ bilmiyor olabilir miyiz?
- Türkiye’de demokrasi tanımının değişmesi gerekiyor.Demokrasi; benim gibi düşünmeyen insana da eşit gözle bakabilmek, ortak demokratik ilkeler etrafında farklılıkları koruyabilmek, kuvvetler ayrılığını ve ifade özgürlüğünü yaşatmak demektir. Eğer bir milletvekili özeleştiri yaparsa, partisine ihanet etmiş sayılıyor. Oysa sistem eleştiriden beslenir ve ilerler. Bunu yapamazsak tıkanıyoruz ki, şu anda tıkanmış durumdayız.