Oluşturulma Tarihi: Şubat 17, 2002 00:00
Konuşmak bir sanattır. Terbiye sınırını aşmadan konuşabilmek ve konuştuğunu karşısındakine dinletebilmek bence çok az insanın becerebildiği bir sanattır. Muhavereyi devam ettirebilmek için muhataba ‘‘evet’’le ve ‘‘hayır’’la cevap veremeyeceği sualleri sormak da bir sanattır.Bu konu üzerine beni yazı yazmaya sevk edenler, sağ olsunlar televizyon kanalları oldu. Biz Türkler ‘‘konuşan Türkiye’’ diye konuşma özgürlüğümüzü elde ettik ama bir türlü konuşma adabını öğrenemedik. Nasıl ki bizlere demokrasi öğretilmeden verilmeye başlandı ise ve bir türlü demokrasiyi öğrenemedikse, aynen onun gibi boyuna konuşuyoruz ama adabını bir türlü öğrenemedik.Konuşmak hakikaten bir sanattır. Dinlemeyi bilmek de başka bir sanattır. Bizler konuşmayı bilmediğimiz gibi dinlemeyi de hiç öğrenemiyoruz. Cahiller, nasıl ağızları ile karşıt bir fikri savunamadıkları zaman kaba kuvvete başvuruyorlarsa, biraz mürekkep yalamışlar da karşısındakinin savunmasını dinlemeden sadece avazları çıktığı kadar fikirlerini bağırmaktadırlar. Artık buna bağırmak mı yoksa böğürmek mi dersiniz bilemem, ama karşılıklı fikir alışverişi diye bir olgunun olmadığı kanaatindeyim.Ratingi çok televizyon kanallarındaki açıkoturumları seyretmeye çalışıyorum. Fikirlerine başvurulan bazı kişileri dinleyip, bir şeyler öğrenebilir miyim diye çaba sarfediyorum. Ama bir nokta geliyor ki herkes bir arada karşılıklı fikirlerini bağıra bağıra savunmaya başlıyorlar. Ne diyorlar diye dinlemeye çalıştığınızda anlamanıza katiyen imkán olmuyor. Başınız şişiyor. Yoruluyorsunuz. Bu oturumları yöneten medyatörler de bu anlamsız kavgadan dolayı rating aldıklarını zannederek ağızlarını kulaklarına kadar vardırıyorlar. Bazen bu memnuniyet uzun sürmüyor zira ipin ucu kaçınca duruma hakim olamadıklarını görüp sinirleniyorlar. Bu oturumlarda kimse kimsenin fikrine hürmet etmiyor, sadece kendi fikirlerinin doğru olduğunu zannediyorlar ve karşısındakinin lafını bitirmesine izin vermiyorlar. Her ne kadar arada sırada kibar adamlar çıkmakta ve konuşma sıralarını beklemek nezaketini göstermekte iseler de bu sefer de bu kibar adamların bir türlü sırası gelemiyor. Sabırla sırasını bekleyenler tam konuşmaya başlayacağı esnada araya girip o kibar adamların da sırasına ve fikirlerini belirtmesine hürmet göstermiyorlar. Hele hele bu saygısızlığı bazı profesörlerimiz yaptığı zaman deli oluyorum. Sadece tek taraflı bağırmakla üstünlük elde ettiklerini sanıyorlar. Biz nasıl demokrat olacağız, bilemiyorum. Üstelik bu konuşmacılar bazen de terbiye sınırlarını aşıp gayet kaba olabiliyorlar. Hele hele sual soranları dinlediğimde daha da deli oluyorum zira sual sormuyorlar ve kendilerince doğru olduğunu zannettikleri yorumlarını sergiliyorlar.Bazen bu açık oturumlara güzel hanımları çıkartıyorlar. Hanımlara bakıyorsunuz, hepsi bir içim su. Giyimleri, kuşamları fevkalade, endamları içinde son moda, ama allah vermesin, ağızlarını bir açıyorlar ve kavga eder gibi konuşmaya bir başlıyorlar, bütün o güzellikleri ve şıklıkları bir anda sıfırlanıyor. Biz konuşan Türkler kibar kibar ve şirin şirin konuşmayı ne zaman öğreneceğiz bilemiyorum.Hele bazı oturumları yöneten bazı medyatörler var ki onlar da sual soruyorlar ve karşısındakinin cevap vermesine, konuyu anlatmasına fırsat vermeden kendileri cevapları sıralayarak ne kadar çok bildiklerini göstermeye uğraşıyorlar. Boyuna konuşmacının laflarının arasına girerek, muhataplarının cevaplamasına fırsat vermiyorlar. Yabancı kanalları dinlediğimde ise, bu tür konuşma şekillerine hiç rastlamıyorum.En güzel konuşanlarımız olan siyasilerimiz ise bol bol laf edip hiçbir şey söylemiyorlar. Çok konuşup, uzun uzun konuşup hiçbir şey söylememek! Bence hakikaten bu da büyük bir sanattır.Yemeklerde yanınıza bir bey oturur, esasında bu beyler hanım olarak sizi oyalamak veya sizinle meşgul olmakla mükelleftirler ama bu yönde hiçbir gayret sarfetmezler. Çünkü ya kıskanç olan karılarından korkarlar veya size edecek bir lafları yoktur. Sizi sözleriyle oyalamak ve güzel vakit geçirtmek sanatını bilmezler.Bazı kişiler ise konuşmayı çok uzatırlar, lüzumsuz ayrıntılara girerek dinleyicinin sabrını suistimal ederler. O kadar ki, bir hikáyeye başlarlar ve öyle ayrıntılara girerler ki hikáyenin başını unutup bambaşka bir lafla şayet sonuca ulaşabilirlerse ulaşırlar. Dolayısıyla kimse bu tiplerin etrafında bulunmak, onları dinlemek istemez.Konuşmak yukarıda da belirttiğim gibi bir sanattır. Bizde, samimiyet ve laubalilik arasındaki ayırımı yapamayan çok kimse vardır. Terbiye sınırını aşmadan konuşabilmek ve konuştuğunu karşısındakine dinletebilmek bence çok az insanın becerebildiği bir sanattır. Muhavereyi devam ettirebilmek için muhataba ‘‘evet’’le ve ‘‘hayır’’la cevap veremeyeceği sualleri sormak da bir sanattır. Açık sözlü, samimi olmak, konuşurken karşınızdakine güven vermek de konuşmanın en önemli unsurlarından biridir. Anlaşılabilir olmak çok hoştur. Yalan söylememek veya dolambaçlı yollara sapmamak da şarttır.İnsan hali, tatsız bir pot kırabilirsiniz. Potunuzu düzeltmeye çalışmayın, daha beter bataklığa gömülürsünüz, daha çok pot kırmak tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Potunuzu açık açık özür dileyerek düzeltebilirsiniz.Biz Türklerde konuşurken her nedense iki kelimeyi çok az kullanırız, ‘‘Teşekkür ederim’’ ve ‘‘Lütfen.’’
button