Deltanın kehanetlerle örülü durağı: DÄ°DYMA

Güncelleme Tarihi:

Deltanın kehanetlerle örülü durağı: DİDYMA
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 21, 2004 00:00

Kumandanlar kumandanı Büyük Ä°skender, bir savaÅŸtan önce, Delphi’deki Apollon Tapınağı’na giderek kahinlere danışmak ister. Ancak, Nefaste günüdür ve kahinlere danışmak yasaktır. Buna raÄŸmen Ä°skender, kendisi giderek rahibeyi omuzlarından tutar ve zorla tapınaÄŸa getirir. Bu güç karşısında ÅŸaşıran rahibe, bir an durur ve aÄŸzından ‘’Sen yenilmezsin oÄŸlum!’’ sözleri dökülür. Ä°skender, o günden sonra, bir daha kahinlere danışmasının gerekmediÄŸine, çünkü ‘’yenilmezsin’’ sözcüğünü duymasının kendisi için yeterli olduÄŸuna karar verir. Ãœnlü tarihçi Plutarch, ‘’İskender’in Hayatı’’ adlı eserinde, kumandanın kehanet arayışını böyle anlatır... Ä°skender’in duyduÄŸu cümlenin özü, kendisi için bir iÅŸarettir artık.Milet ve Priene’den sonra, ÅŸimdi Büyük Menderes Deltası’nın kehanetlerle örülü durağı, Didyma var. Bir kiliseden dönüştürülen Didim camiinin arkasından, koyunların otladığı bir patikadan geçerek, Milet’ten Didyma Apollon Tapınağı’na uzanan mermer kutsal yola varıyorum. Bugün, hemen yanından arabaların ve tur otobüslerinin geçtiÄŸi bu yol, bu haliyle de son derece etkileyici. SÃœTUN ORMANIStrabon’un, ‘’... Brankhidler ülkesinde Didyma Apollon’unun kehanet ocağı... ’’ diye bahsettiÄŸi, Milet’in kutsal mekanı Apollon Tapınağı, ilk anda, Strabon’un sözlerindeki kadar gizemli görünmüyor. Bir zamanlar koruluklarla çevrili bu kutsal mekanın bugün önünden asfalt bir yol geçiyor. Etrafı, turistik lokantalar ve dükkanlarla çevrili. Tapınak, neredeyse her zaman turist gruplarıyla dolu. Bu da kaçınılmaz olarak, bu anıtsal yapının mistik havasına gölge düşürüyor. Yine de etrafı kesintisiz olarak, yedi basamaklı bir merdivenle çevrili, bu bir sütun ormanıymışcasına yayılan tapınağı görür görmez, büyülenmemek elde deÄŸil.Büyük Menderes, Milet’i limanlarından mahrum etmeden önce, bu tapınak, varlıklı insanların çözüm aramak için akın akın geldiÄŸi, çağın en önemli kehanet merkezlerinden biriydi. Miletli zenginler burada, yaÅŸamlarındaki sorunları, kahinlere danışarak halletmeye çalışırlardı. DiÄŸer yandan, bu limanlara ‘’hem ticaret, hem ziyaret’’ düşüncesiyle gelenler, kutsal yolu adeta bir turist gibi keyifle yürüyerek, hem bu çok bahsedilen ünlü tapınağı görme fırsatı bulur, hem de iÅŸlerinde daha çok baÅŸarı için, kahinlerin onlara yol göstermelerini umarlardı. Hele bir de festival zamanı ise bu tapınağın sunduÄŸu müzik ve spor ÅŸenliklerine katılarak, umduklarından fazlasını bulurlardı. Bir de imparatorlar vardı... Onların derdi, zaferdi. Onlar için en önemlisi, kahinlerin, savaÅŸ stratejilerinde, kendilerine yardımcı olmalarıydı. Hele bu yolun sonunda baÅŸarı varsa, tapınaÄŸa yaÄŸdırdıkları hediyelerin haddi hesabı olmazdı. Bazen adamlarını tapınaÄŸa yollayıp, avlusunda bulunan onlarca defne aÄŸacından yaprak toplatır ve kendilerine ‘’zafer tacı’’ yaptırırlardı.Ä°ÅŸte Medusa... Bugün Didim’in birçok poster ve kartpostallarında görülen simgesi. Saçları yılanlarla örülü, alnından yaban domuzu diÅŸleri çıkan Medusa, Büyük Menderes gibi hem koruyucu, hem de korkutucu... Kötülük yaptığından saçları yılana dönüşen Medusa’nın, tapınağı kem gözlerden koruduÄŸuna inanılırdı. Ne var ki tamamlanabilseydi, dünyanın yedi harikasından biri olabilecek kadar görkemli bu tapınak, Medusa’ya ve kahinlere raÄŸmen, tabiatın gücüne karşı gelemedi ve depremlerle yerle bir oldu. KÖYDE KREMALI KAHVEMenderes Deltası’nın köylerinden biri olan Akköy, aslında bir balıkçı köyü. Yine de köylüler geçim kaynağı olarak alternatifler arıyor, tütüncülük yapıyorlar. Bu, Söke Ovası için gerçekten de sıradışı bir durum. Yakın bir zamanda da çilek yetiÅŸtirmeye baÅŸlamışlar. Balıkçıların çoÄŸu, 31 yıllık geçmiÅŸi olan Akköy Su Ãœrünleri Kooperatifi’ne baÄŸlı. 600 aile, balıkçılıktan ekmeÄŸini çıkarıyor. Avlanma zamanı geldiÄŸinde, köylüler, deltanın bir ucunda bulunan Kabahayıt ve Karaca lagünlerinin bir kısmını kapatarak, bir dalyan kuruyor, buradan kefal, levrek ve çipura avlıyorlar.Didim yolu üzerinde, Akköy Dalyanı’nın merkezi TaÅŸburun’da, kooperatife baÄŸlı balıkçılar çay molasında. Birazdan yeniden yanyana sıralanacak ve ritmik hareketlerle, kargıdan perdeler örmeye devam edecekler. Balıkçılar, lagünlerin denizle baÄŸlantılı yerlerini, ‘’tonoz’’ da dedikleri bu perdelerle kapatıyor ve bu ÅŸekilde dalyana giren balıkların, denize çıkmalarını önlemiÅŸ oluyorlar. Yer yer üç dört kilometre uzunluÄŸa varan tonozların, sık sık yenilenmesi gerekiyor. Zaten hazırlıklara ÅŸubat ayında baÅŸlıyor ve beÅŸ ay boyunca bu tonozlar üzerinde çalışıyorlar. DeÄŸiyor da; ‘’TaÅŸburun balığı’’, pazarda en çok arananı.Tur otobüsleri, Milet’ten Didim’e ve Altınkum’un ünlü kumsalına doÄŸru yol alırken, birçokları Akköy’ü, meydanındaki kahvesinde yaÅŸlıların toplandığı, sıradan bir köy sanır. Bugüne dek, büyük ölçüde kendini gösteremediÄŸinden, Akköy, turistler tarafından pek ilgi görmemiÅŸtir. Oysa, Cafe Olive’in genç sahipleri, Erkin ve Sara ile Akköy’ün arka sokaklarında dolaşırken, buranın sadece bir küçük köy olmadığını farketmek zor deÄŸil. Erkin ve Sara, Akköy’ün baÄŸları sökülüp tütün ekilmeden önce, evlerinde yapılan, eski ÅŸarabın tadını yakalamak ve burayı biraz da turizmle tanıştırmak için köye yerleÅŸmiÅŸler. Erkin’in doÄŸup büyüdüğü, dedesinin yıllarca bakkal dükkanı olarak kullandığı iki katlı evi, sanat galerisi- kafe haline getirmek için uÄŸraşıyorlar. Köyde, onların dışında, fazla genç yok, çoÄŸu Didim’de çalışıyor. Akköy’den, Amerika ve Ä°ngiltere’ye giden de çok olmuÅŸ. Yarı Kütahyalı, Fransa’da resim eÄŸitimi almış olan Sara, turistik yerlerde sık rastlanmayan gerçek bir samimiyetle, kremalı kahve getiriyor masaya. Akköy’ün sadeliÄŸiyle, 17 kilometre uzaktaki, iddialı Apollon Tapınağı belirgin bir tezat oluÅŸturuyor. Bu sütun ormanının içinde dolaşırken, insan boyunu aÅŸan sütun kaidelerinde de Büyük Menderes baÅŸrolde. Mermere oyulmuÅŸ motiflerde, sonsuzluk ve bereket yine onun kıvrımlarında var. Her ne kadar buradan akmıyorsa da her haliyle ‘’ben buradayım’’ diyor. YolculuÄŸu boyunca, kıvrıla kıvrıla ilerleyen Büyük Menderes, kentlerin kaderini deÄŸiÅŸtirdi belki ama felaketin yanında çoÄŸu zaman da bir mucize oldu. DoÄŸal hayatın, balıkçıların, çiftçilerin ve sanatın yol göstericisi, asırlar sonra hálá, koca bir tarihi yüklenmiÅŸ, akmaya devam ediyor... Apollon Tapınağı káhinleri sorunlarınız için emrinizdeRoma devri yazarı Cicero’ya göre kehanet, geleceÄŸi görebilme bilimiydi. Kehanetin, insanlığa faydası olduÄŸuna inanılırdı. Kahinler, doÄŸa olaylarını gözlemleyerek, geleceÄŸi görebilme gücüne sahiptiler. BaÅŸka tür bir kehanetin ilhamı ise doÄŸrudan Apollon’dan gelirdi.En eski tür kehanet, kuÅŸlar vasıtasıylaydı (Ornithomancy). Gök tanrılarına en yakın olan bu hayvanlar, haberci olarak görülürlerdi. Olaylara ve kiÅŸilere göre deÄŸiÅŸen, iyi ya da kötü kuÅŸ kahinler vardı. EÄŸer kuÅŸ saÄŸda görünürse iyi, solda görünürse kötü haberdi.Rüya tabirleri de antik dünyada önemliydi (Oniromancy). Kelimelerin yorumuyla (Cledomancy) ilgili kehanet ise duyulan bir kelime ya da cümlenin duyan için bir iÅŸaret olduÄŸuna inanmaktı. Yunan ve Roma devirlerinde, suyun olaÄŸanüstü bir gücü olduÄŸuna inanılırdı. Kaynaklar ve nehirler, kahinler için kutsaldı. Homeros’un dediÄŸine göre, Olympialılar yargıda, Styx Nehri’nin sularıyla, tanıkların yalan söyleyip söylemediklerini ortaya çıkarabilirlerdi. Rahip ve rahibeler, bu kutsal sudan içerler ve bu onlara ilham kaynağı olurdu. Kutsal kehanet merkezlerinde yapılan kazılarda, kahinlere ulaÅŸtırılan soruların yazıldığı birçok kurÅŸun levha bulundu. Tanrıların cevapları da soruların altına yazılmıştı. Bazı sorular oldukça basit, bazıları da saçma sapandı. ÖrneÄŸin, Agis adlı bir vatandaÅŸ, tanrıya, battaniye ve yastıklarını çaldırdığını mı yoksa kaybettiÄŸini mi sormuÅŸ. Bir baÅŸka levhada ise; hangi mesleÄŸi seçmesi gerektiÄŸini soran birine, tanrının, babasının mesleÄŸini devam ettirmesini ve balık avlamayı öğrenmesini tavsiye ettiÄŸi anlaşılıyor.Herodot’un dediÄŸine göre, Anadolu’da 18 resmi kehanet tapınağı vardı. Ancak hiçbiri Didyma Apollon Tapınağı’yla rekabet edemezdi. ADIM ADIM KEHANET Putlara tapınılan devirlerdi... Her tanrının bir rolü vardı. Tanrıların en yakışıklısı Apollon, gündüzün ve ışığın, iyileÅŸtirmenin ve kehanetin tanrısıydı. Tanrının kehanetleri, Apollon Tapınağı’nın rahibesi Pythia’nın aÄŸzından kelimelere dökülürdü. Hayatında hiçbir yanlış davranışta bulunmamış ve fakir köylülerin yanında yetiÅŸmiÅŸ Pythia, zengin ve soylu bir aileden gelir, Apollon’un karısı olarak kabul edilirdi. Apollon, sosyal bir tanrıydı, tapınaklarına gidip gelirdi. YokluÄŸunda Åžarap Tanrısı Dionysos onun yerine bakar ve yine Pythia’nın yardımıyla, kehanette bulunulurdu. Apollon, gündüzün tanrısıysa, Dionysos da rüyalarla dolu gecelerin ve güneÅŸsiz kış günlerinin tanrısıydı. Bu nedenle, birçok tapınağı ikisi paylaşırlardı. Apollon’a adanmış, Delphi’deki Kehanet Merkezi’nden sonra, Didyma’daki, ikinci en önemli kehanet tapınağıydı. M.Ö. 6 yüzyılda kahinlere baÅŸvurmak çok popülerdi. Sokrat, devlet adamlarına her sorunla karşılaÅŸtıklarında, Pythia’ya danışmalarını tavsiye ederdi. Apollon Tapınağı’na, sorunlarına çözüm bulmaya gelenler, önce giriÅŸteki kuyudaki kutsal suyla temizlenirlerdi. Resmi ve kiÅŸisel danışmalar için farklı ücretler alınır ancak devlet adamlarının soruları, diÄŸerlerinden 11 kat daha fazlaydı. Kurban edilen hayvanların tepkilerine göre, Apollon’un sorulara cevap verip vermek istemediÄŸine karar verilirdi. BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMMilet- Didim arasındaki kutsal yolda yürümekDidyma Apollon Tapınağı’nda, antikçağın kehanet sürecini adım adım yaÅŸamakAkköy’ün, henüz turizmle tanışmamış, dar sokaklarında dolaÅŸmak Tapınak avlusunun duvarlarında, yapımı esnasında çizilen planları bulmaya çalışmak Büyük Menderes’in lagünlerindeki dalyanları için, kargıdan tonoz ören balıkçıları izlemekTapınağın insan boyunu aÅŸan kaidelerinde, Büyük Menderes’in kıvrımlarını bulmakDolunayda, Oracle Pansiyon’dan Apollon Tapınağı’nı seyretmekAkköy köylülerinin ÅŸarabından tatmakÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!