Güncelleme Tarihi:
Geçen çarşamba gecesi başlayan Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan Muhteşem Gatsby, yılın en merakla beklenen filmiydi.
Gerek uyarlandığı roman, gerek yıldızlı kadrosu gerekse de kamera arkasında Moulin Rouge’un yönetmeni Baz Luhrmann’ın olması ilgiyi doruk noktasına çıkarmıştı.
E tabii bir de filme harcanan 125 milyon dolar gibi hafife alınmayacak bir para var.
Bu paranın set, dekor ve muhteşem bir görsellikle bizlere döndüğünü söyledikten sonra gelelim filme.
Hatta filmden önce de dönemin atmosferinden biraz söz edelim.
KAYIP KUŞAK NELER YAPIYORDU?
Muhteşem Gatsby, 1920’lerin Amerikası’nda geçiyor.
Romanın yazarı F. Scott Fitzgerald, kendisinin de içinde yer aldığı Kayıp Kuşak zamanlarını Caz Çağı olarak isimlendiriyor.
1929 yılında gelecek olan Büyük Bunalım öncesinde Amerika’da tam bir çılgınlık ve aşırılık dönemi yaşanıyor.
Sonradan görme zenginlerin yanı sıra, mafyanın söz sahipliğinin arttığını da görüyoruz.
I. Dünya Savaşı sonrasında gençliğin toplumsal geleneklere isyanı, kadınların özgürleşme ve eşit haklara sahip olma isteği pek çok şeyin değişmesine neden oluyor.
Sonuç; kısacık saçlar (filmdekilerden de anlaşılacağı gibi), kısalan etek boyları, incilerle süslenmiş kıyafetler ve ellerde sigara...
Dönemin müziğineyse caz damgasını vuruyor.
Şaşaalı partilerde umarsızca dans eden flörtöz gençliğin amacı, yarını düşünmeden yaşamak.
İşte böyle bir ortamı romanına aktarıyor F. Scott Fitzgerald.
Dönemin atmosferini arkasına alarak sıradışı bir zengin-kız fakir oğlan hikâyesine odaklanıyor.
HERKES NASIL ZENGİN OLDUĞUNU MERAK EDİYOR
Filmde olayların anlatıcısı, New York’a çalışmaya gelen Nick Carraway.
Nick, boş vakitlerini Tom ve güzel eşi Daisy ile geçiriyor.
Jay Gatsby ise trajik bir kahraman.
Fakir olduğu için evlenemediği Daisy’yi elde edebilmek uğruna zengin olmaya ant içen ve bu yolda her türlü şeyi göze alan biri.
Nick, komşusu Gatsby ile ilgili dedikodulardan kendini alamıyor.
Gatsby hakkında çeşitli söylentiler dolaşmakta.
Kimileri Almanlarla bağlantısı olduğunu söylüyor.
Herkes nasıl zengin olduğunu merak ediyor.
Ama karanlık yönleri olduğu kesin.
Tüm bu dedikoduların yanında, Gatsby malikânesinde efsanevi partiler düzenlenmekte.
Güzel kadınların, yakışıklı erkeklerin, müthiş kıyafetler ve takılarla sabaha kadar havuz başında dans ettiği, alkolün su gibi aktığı zengin ve şımarık partiler.
Tüm bu şaşa sürerken, Gatsby’nin uğruna pek çok şeyi göze alarak zengin olduğu Daisy’si ile tekrar karşılaşması iki cephede de yeni olaylara gebe oluyor.
Baz Luhrmann’ın filmi stil ve müzik takıntılı ve en çok da bu yönleriyle konuşulacak gibi.
125 milyon doların büyük bir kısmının dekor, kostüm ve dönem çalışmasına gittiğini görmek mümkün.
Ünlü rap sanatçısı Jay Z’nin dinamik müzikleriyse pek çok sahnede öne çıkıyor ve filmden geçen duyguyu ve heyecanı arttırıyor.
Bu arada Baz Luhrmann, cazdan rap’e geçişi söyle açıklamış: “Bence bizim dönemimizde cazın enerjisini yakalayan müzik hip hop’tır.”
Tartışmaya gayet açık bir açıklama olduğunu söylemeye bile gerek yok sanırım!
Diğer yandaysa hikâyenin, her ne kadar büyük bir eser olsa da yüzeysel ve temposuz bir anlatımla perdeye gelmesi sıradan bir seyir olmasına neden olmuş.
Karakterlerin derinine inmek yerine göze ve kulağa hitap etmeye çalışan bir film çekmiş Baz Luhrmann.
Muhteşem Gatsby, başındaki sıfatı daha çok görsellik, müzik ve Leonardo DiCaprio’nun varlığı ile hak ediyor.
Muhteşem Gatsby, Gatsby rolünde parlayan Leonardo DiCaprio da olmasa sadece dekor ve müziklerle ilgileneceğimiz bir filme dönüşebilirmiş.