Güncelleme Tarihi:
İstanbul’un yeni galerisi Mânâ’nın ardında iki güçlü kadın var: Mehveş Arıburnu ve Suzanne Egeran. Her ikisi de sanata gönül vermiş ve şimdiye kadar pek çok alanda başarılara imza atmış kişiler. Mehveş Arıburnu, Robert Koleji’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünü seçti. Her ne kadar kariyerine finans alanında başlasa da sanata olan ilgisi hiç eksilmedi. Merakla başlayan ilgi, koleksiyonerliğe ardından da Tate Modern’de çeşitli komitelere katılmasıyla devam etti. Hâlâ Londra’da yaşayan Arıburnu’nun sanat danışmanlığı ve küratörlük yapan Suzanne Egeran’la yolu 2009 İstanbul Bienali’nde kesişti.
Mehveş Arıburnu, etkinlikleri takip ederken Suzanne Egeran’ın bienale paralel açtığı In the Between sergisini ziyaret etti. Ardından koleksiyonu için danışmanlık yapmasını teklif etti; “Birlikte çok güzel bir koleksiyon yarattık. Bu yoğun çalışmamız sürecinde Türkiye’deki pozitif ekonomik gelişmeler, sanat dünyasındaki hareketlenme ve toplumun artan ilgisi bize İstanbul’da uluslararası standartta, Türk sanatçılarla beraber uluslararası sanatçıların da var olacağı bir galeri açma fikrini verdi. Benim finans geçmişim ve Suzanne’ın MOMA, New Museum gibi çok önemli müzelerde ve dünyanın en büyük galerilerinden White Cube, Lehmann Maupin, Max Hetzler’deki tecrübelerinin birleşimiyle işe koyulduk.”
ADI GİBİ ANLAM YARATACAK
İkili, yaptıkları araştırmanın sonucunda Tophane’de, İstanbul Modern’e 250 metre uzaklıkta bir yerde galeriyi açmaya karar verdi. Mekanın en önemli özelliklerinden biri, 1870’lerde yapılmış bir değirmen binası olması. İki katta toplam 400 metrekarelik bir sergileme alanı mevcut. Galerinin ismini neden Mânâ seçtikleriniyse ilk serginin küratörü Suzanne Egeran şöyle anlatıyor: “Galeri, ismini Türkçe’de ‘kavram’ veya ‘anlam’ karşılığı olan mânâ kelimesinden alıyor. Galerinin programı farklı kuşaklardan (genç, kariyerinin ortasında ve tanınmış), uluslararası ve Türk sanatçıları (şu an yüzde 70 uluslararası, yüzde 30 Türk) bir araya getiriyor. Amacımız, günümüz sanatını anlamak için bir bağlam yaratmak. Galerinin programının kökleri kavramsal sanat geleneğine dayanıyor ve bu düşüncelerle ilgilenen ve onları alaşağı eden günümüz sanatçılarının farklı yöntemlerini yansıtıyor. Kısacası, Galeri Manâ fikirleri keşfetmek ve isminden de anlaşıldığı gibi anlamın yaratılması için yeni bir mekan.”
Galeri Mana’da hem solo hem de grup sergileri yer alacak. Tanışma sergisi için biraz da bakış açılarını gösterebilmek adına karma sergi açıldı. Suzanne Egeran’ın küratörlüğünde hazırlanan Nereden Nereye adlı sergide Murat Akagündüz, John Baldessari, Lewis Baltz, Mel Bochner, Diana Al-Hadid, Tamar Halpern, Sol LeWitt, Albert Oehlen, Robin Rhode, Charles Sandison ve Nasan Tur’un aralarında bulunduğu 11 sanatçının, resim, çizim, fotoğraf ve video işleri yer alıyor. Egeran, işlerin galerinin misyonunun nasıl yansıttığını şöyle anlatıyor: “Sergide, kavramsal sanatın kurucuları ve yenilikçileri ile yeni kuşak sanatçılar günümüz sanatını anlamada, bir bağlam yaratmak amacıyla birlikte sergileniyor. Sanatçılar, kişisel izler veya oldukça siyasi içerikli semboller de olsa, kendimizi işaretlerle nasıl ilişkilendirdiğimizi araştırıyorlar. Sanatçıların çoğu, gündelik hayatta sıkça kullandığımız dilin ve imajların okumasını ve varsayımların ortaya koyuluşunu dönüştürmeye elverişli imajlarla hazırlıyor. Sergi, tohumları 60’lı ve 70’li yıllarda atılan ve yeni ufuklar açan fikirlerin süregelen önemini vurgularken, bugün üretilen sanatı anlamak için bir çerçeve sunuyor.”
Eserlerin çoğunun “performativ” bir yönü de var. Örneğin, Robin Rhode’un foto-grid’leri ve animasyonları, sanatçının soyut formlarla ve gündelik eşyaların, objelerin iki-boyutlu sunumlarıyla haşır neşir olan ikinci benliğini seriyor önümüze. Rhode mark-making’i ve bir araç olarak çizimi kurcalar, araştırırken, bir yandan da işaretlerle kurduğumuz ilişkiyi sorguluyor. Bunlar, ister aldığımız kişisel notlar, imler olsun isterse aşırı-yüklü politik semboller...
Sergideki pek çok sanatçı, imgeleri ve altta yatan anlamlarını algılayış biçimimizi irdeliyor. John Baldessari, film kareleri türünden bazı bulunmuş görüntüleri kullanıyor, görüntünün içerdiği farklı anlamları dürtüklemek, vurgulamak için bunları değiştiriyor. Bu yolla da, imgelerin ve her gün, kolayca vardığımız sonuçların, bulunduğumuz varsayımların kültürümüzdeki işleyişini dışavuruyor.