Şermin TERZİ
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 2009 00:00
Zülfiye Bulut Şimşek (35), şu anda Türkiye’de yapılan at yarışlarında erkeklerle birlikte yarışan tek kadın jokey. Birkaç hafta önce Bursa Osmangazi Hipodromu’nda yapılan altılı ganyana dahil yarışta 12 Arap tayı arasında Remazan Kaya’nın sahibi olduğu Bozkaya isimli atıyla, erkek jokeylere nal toplatıp birinci geldi.
Ayağına çelme takılsa da, bazen pes ettirilip fabrikada oto koltuğu dikmeye razı hale getirilse de, 20 yıldır Türk atçılık camiasında jokey olarak var olabilmeyi başaran nadir kadınlardan. İşte, eşine bile “Atlarla arama gireceksen hiç evlenmeyelim” diyen, 1.60 boyunda ve 52 kilo olan, cüssesinden çok daha büyük inadıyla spor camiasının erkeklerine nanik yapan Zülfiye Bulut’un portresi.
İlk kez at binmeye, henüz 6 yaşında küçük bir çocukken, Bulgaristan’daki köyünde tarlaya koşulan atlarla başladı. Babası, onu değil de ablasını at üzerinde gezdirmek isteyince kıyameti koparıp “Hayır ben bineceğim” diye tutturdu. At üzerinde, dünyayı tepeden seyretmek ona muhteşem geldi. Başka kız çocukları oyuncak bebeklerin saçını tararken, Zülfiye’nin aklı hep atların yelelerini fırçalamaktaydı.
Onu arayan nerede bulacağını bilirdi. Ahırdan başka yerde vakit geçirmez olmuştu. Daha o yaşta, atlarının bütün bakımını üstlendi. Tabure üzerine çıkıp tımarını yapıyor, ahırını temizliyor, eliyle yem yediriyordu. Aradan 6 yıl geçip 12 yaşına geldiğinde, Zülfiye’yi atın üzerinde tırıs gitmek artık kesmiyordu. Yine babasının başının etini yiyerek bir yarış atı alması için ikna etti. İki yaşında Durling isimli bir İngiliz atı vardı artık. Yarış atına biner binmez koşabileceğini sanıyordu, ama ilk denemesinde at öyle bir koşturmaya başladı ki, eyer kaydı, ayağı üzengiden çıktı, sadece at üzerinde tutunmaya ve düşmemeye çalışıyordu. Bunun böyle olmayacağını anlayıp eski bir jokeyden eğitim almaya başladı. Daha sonra, Durling’in huysuzluğuyla ünlü bir at olduğunu, sahibinin de zaten onu bu yüzden sattığını öğrenecekti.
Durling, üzerine kim binerse düşürüyor, düşüremezse de sinirlenip son çare kendi yere yatıp illa ki üzerindekini deviriyordu. Ama Zülfiye’ye kimseye olmadığı kadar uysal davranıyordu. Zülfiye ve Durling katıldıkları köy yarışlarında hep birincilikler ya da ikincilikler kazanmaya başladı. Ta ki, 1989 yılında Bulgaristan Türkleri’nin göçe zorlanmasına kadar.
ANTRENÖR KISKANINCA KOVDUTürkçe konuşmanın, Türkçe müzik dinlemenin, Türkçe isimle dolaşmanın artık yasak olduğu bu dönemde, doğdukları topraklarla vedalaşmak zorunda kaldılar. Ama Zülfiye’nin vedalaşmakta en çok zorlandığı, Durling oldu. Aile Durling’i o kadar seviyordu ki, göçten bir önceki geceyi hep beraber onun ahırında geçirip ağlaştılar. Zülfiye, şu an bile Durling’in adını duyduğunda ağlamaya başlıyor. “Henüz 15 yaşındaydım ama benim için hayatın sonuydu” diyor. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen, hâlâ Durling’in fotoğrafını cüzdanında taşıyor.
Türkiye’ye göç ettiklerinde devlet onları önce Isparta’ya gönderdi. Sıfırdan başlayacakları yeni hayatları için iş bulmak zorundaydılar. Zülfiye, babasına atlarla yapabilecekleri bir iş bulmaları için yalvardı. Türkiye’de yarışabilmesi için lisans alması gerekiyordu. Isparta’da kaldıkları okulun müdürünün yol göstermesiyle, İstanbul’a gidip lisans sınavına girmeye karar verdi. O karar verdi vermesine ama ona lisansı verecek olanların kafası karışıktı. Kadından da jokey olur muydu? Bir toplantı yaptılar ve lisans sınavına girebileceğine karar verdiler. Sınava girdi ve kazandı. Arkasından İzmir’de iş bulup yarışmaya başladı. Henüz 15 yaşında, erkeklerle birlikte yarışan bir genç kız, tabii ki gazetecilerin dikkatini çekmişti ve onunla röportajlar yapıyorlardı. Ama bu haberler, antrenörünü kızdırıp biraz da kıskandırdı ve “Sen şöhret olacaksın, benden daha fazla kazanacaksın” diyerek Zülfiye’yi ve babasını işten kovdu. Zülfiye, o günkü travmasını şöyle anlatıyor: “20 yıl içimde tuttum ama artık söyleyeceğim. Ona karşı kin besliyorum. Göç etmiştik, sadece hayata tutunmaya çalışıyorduk. Gazetelere çıkmak, şöhret olmak umurumda bile değildi.
Haber olmak karın doyurmuyor ki. Benim tek istediğim atlarla birlikte olabilmekti. İşten kovulunca babamın gururu çok kırıldı. ‘Bugüne kadar hiçbir Bulgar beni işten kovmadı, ama kendi memleketimde hak etmediğim şekilde kovuldum’ diyerek Bulgaristan’a dönmeye karar verdi. Benim çok işime geldi çünkü atıma kavuşacaktım.”
AYDA 200 LİRA KAZANIYORBulgaristan’a döndükleri gece, artık o köyün muhtarlığının malı olan Durling’e koştu. Yine yarışlara katıldı ve hep birincilikler kazandı. Bu arada sırf Durling’i daha sık görebilmek için köye en yakın kız meslek lisesine gitmeyi seçti. Bu sayede dikiş öğrendi. Liseyi bitirdikten sonra, Bulgaristan hükümetinin baskılarıyla tekrar Türkiye’ye göç etmek zorunda kalınca, bu kez Bursa’ya yolları düştü. Babası seyislik yapmaya, kendisi de idman jokeyliğine başladı. Başka atların idman jokeyliğini yaptığı gibi, kendisine de bir yarış atı satın almıştı. 1994 yılında ilk yarışını İngiliz safkanı Young ile kazandı. Bursa’da kışın sezon kapanıp yarışlar bitince, geçimini sağlayabilmek için ya dikiş dikiyor ya da markette çalışıyordu.
Atlar bütün dünyası olmuştu. 2001 yılında tanışıp evlendiği eşine, “Eğer atlarla arama gireceksen bu iş olmaz” şartını koştu. Düğün davetiyesine bile at resmi bastırdı.
Erkekler dünyasında, genç bir kadın olarak yarışmak hiç kolay değildi... “Her kafadan bir ses çıktı. Kadından jokey mi olurmuş dendi. En çok bakışlardan rahatsız oldum. Benim erkeklerle birlikte at üzerinde pistte koşmaya başladığım zamanlarda, seyirci olarak bile kadın yoktu. Erkeklerin arasında iyot gibi yalnız kalıyordum. ‘Ne işin var aramızda, git evde yemeğini yap, örgünü ör’ dediler. Birçok kez karamsarlığa kapılıp pes edip gittim. Ama her seferinde atlar rüyama girdiği için, onlarsız yapamayacağıma karar verdim ve geri döndüm” diyor başarılı jokey.
At sahipleri kadın jokeylere güvenmiyorZülfiye Bulut, 1996 yılından beri 102 yarış koşup, bunların beşini kazandı. Hiçbir zaman şansı yüksek atlara binmedi. Ona göre, at sahipleri kadın jokeylere güvenmiyor. Bir at sahibinin “Şans verilmediyse 102 yarışı nasıl koştu” sorusuna cevap olarak, “16 yılda 102 yarış koşmak hiçbir şeydir. Ayrıca o yarışların 80 tanesini kendi atımla koştum” diyor.
Nihayet iki ay önce, Türkiye’nin en fazla yarış atına sahip isimlerinden biri olan Remazan Kaya, Zülfiye’yi kendi ekürisinde çalışmak üzere işe aldı. Yarıştığı zamanlarda atın kazancının yüzde 10’unu Zülfiye alıyor. Yarışmadığı zamanlarda ise idman jokeyliğinden ayda sadece 200 lira alıyor. Bazen de yarış formalarını dikiyor. İstediği tek bir şey var: Komşularının düğünde giyecekleri kıyafetleri ya da oto koltuk kılıfı dikmek yerine, hayatının sonuna kadar atlarla uğraşacağı bir iş yapabilmek.