Güncelleme Tarihi:
Önce - tam o esnada - bizim kanallarda ne var, ekrana geliş sırasıyla söyleyeyim size:
CNN-Türk’te, sulu karlı, muhtemelen insanların eve kapandığı bir pazar günü, birileri oturmuş ciddi ciddi Avro-Dolar paritesi ve dış ödemeler dengesini tartışıyor. Geç!
NTV - Reklamlar yahut da bir programın sponsoru... Geç!
Kanal D - Anladığım kadarıyla bir dekorasyon programı, hani saat doldurmak babında.
Show TV - Otomotiv programı
ATV - Olaylı CHP Kongresi’nin kısa vâdede Türk iç siyasetine olası etkilerinin doğuracağı sorunsal... filan gibi çılgın bir açık oturum. Ana!
Star TV
- Otomobil programıTRT1 - Geçen yüzyıldan kalma kötü kopya bir kovboy filmi, emekliliğini istemiş kovboylar ve yaşını almış tazeler... TRT2
TGRT - Muhteşem bir kovboy filmi, Yeşilçam yapımı. (Nostalji ihtiyacı duyanlara iki satırla aşağıda bahsedeceğim. İlgilenenler okusun.)
Diğerleri - Ya futbol maçı/tartışması ya da bir takım “kıvrak” erkekler ve “bıngıl” karılar bir salonun ortasında göbek atıp şarkı söylüyor.
*
Fransız kanalı TV5’de (ki Mitterrand’ın oğlu başına geçeli beri biraz “şeyimin enteli” haline geldi programlar ama...) siyah beyaz Yehudi Menuhin’i görünce takıldım, bir keman ustasından bahsediyor ama kim? “Démoniaque” diyor kabiliyeti ve stili için, “şeytanî” !
Rus kemancı David Oïstrakh üzerine bir belgeselmiş, geç kalmışım açmakta. (Bizim Oyştrak yazmamız gerekmez mi, elimiz böyle alışmış ama...) Bir konser sırasında sanatçıyı seyrediyoruz uzun uzun, “büyük sanatçı” ne demektir, onu düşünüyorum : Dehâ (insanüstü bir kabiliyet) + Alınteri (insanüstü bir çalışma) Tek başına hiç biri yetmez... Galiba (adını yazmıyorlar, ben de doğru tanıdığımdan emin değilim) Mstislav Rostropoviç niçin tarihin belli bir döneminde, ve birçok sanat dalında birden, Rus topraklarında böyle peş peşe dehâların fışkırdığını bir benzetmeyle anlatıyor: (Komünizmi imâ ederek) ... “İyi bir sanatçı şaraplık üzüm gibidir. Toprak ne kadar taşlı ve verimsizse, ürün o kadar iyi olur, çünkü suya ulaşmak için üzüm asmasının köklerinin daha sağlam olması, daha derine inmesi gerekir...” Yine Nâzım’ın o muhteşem dörtlüğü geldi aklıma... Boşlukta çürür kelâm
topraktan gelmemişse
toprağa dalmamışsa
kökünü salmamışsa