Datça’nın baharı uzun sürer

Güncelleme Tarihi:

Datça’nın baharı uzun sürer
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2011 00:00

Datça’da mevsimler bildiğimiz gibi değişmez. Çünkü bahar ele geçirmiştir bu coğrafyayı ve bahar isyancıdır. Datça’nın mevsimler tablosu şöyledir: Yaz, sonbaharlı bahar, ilkbaharlı bahar ve yine yaz... Ocakta badem çiçekleriyle uyanan yarımadada, daha sonra anemonlar, papatyalar, birbirinden leziz Ege otları kaplar çayırları. Kütür kütür çağlalar pazara çıktığında bile badem çiçekleri dalları terk etmez. Ayşen Yaman, Hürriyet Seyahat okurları için gözlemlerini yazdı.

Bahar ele geçirmiştir bu coğrafyayı. Toprak, güneşi ve yağmuru çok sever, yağmurun ardından güneş gösterdiğinde yüzünü, armağanlar sunar her ikisine de. Anemonlar kaplar her yeri, kapandıklarında mini mini lale gibidirler, açıldıklarında kırların prensesleri. Anemonları ilk gördüğümde hep üzerlerini örtmek isterim, üşüyeceklerini düşünürüm ama o kadar güçlüdürler ki, rüzgârda sağa sola savrulsalar da hep ayakta kalırlar.
Ocak sonlarında bir mucizeye tanık olur yarımada. Bir bahar sabahı uyanır ve yola düşmek gerektiğini bilirler. Kumyer’den Palamutbükü’ne inen yolda ovaya doğru badem çiçeklerinin her yeri beyaza boyadığını görür. Hem içlerinde bahar, hem de baharın içinde olurlar. Erken bahar, badem çiçekleriyle ocak sonlarında başlar. Badem ağaçları martta çağlasını, temmuzda bademini sunar. Fakat badem ağacı çiçekleri, ocakta açıp bitmez. Mart geldiğinde bazı ağaçlardan çağlalar toplanırken hâlâ çicek açan badem ağaçları vardır. Bir avucumda yazdan kalan bademin tadı, diğer avucumda çıtır çıtır körpecik çağla ve gözlerimin önünde pembe, beyaz çiçeklere bürünmüş badem ağaçları.
Şubat sonuna doğru, iri papatyaların filizleri, yani “dalleme”ler başlar çıkmaya. Aceleci ve istilacıdırlar, mart ortalarına vardığımızda yarımada yeşile serilmiş iri papatyaların işgali altındadır. Her yeni güne başlarken çoğalmış ve uzamış görürüm papatyaları. Yeşil, beyaz ve sarı dışında başka bir renk görmez olur gözlerim. Evlerin bahçelerinde, yürüdüğüm yollarda, her yerdedirler. Ellerimle dokunup severim, hafif esen rüzgârla yeşil, sarı, beyaz dalgalanırlar. Bir düş kurarım papatyalar ve iyi insanlara dair. Papatyalarla ortak bir dil bulur, bir gece konuşup, planlar yapar ve betonlaşmış şehirleri istila eder. Dünyayı kurtarırım.

NİSANDA HER GÜN YENİ BİR ÇİÇEK

Mart başladığında hergün yeni bir renge uyanma zamanıdır. Mart ve nisanda çiçekler türlü türlü renkleri ve güzellikleri ile Datça’yı süslemeye başlar. Salep çiçekleri açar, çok farklı renklerde ve seyretmeye doyamadığım güzellikte. Sapsarı renkleriyle ekşikulak otlarının çiçekleri yayılır. Adamotları halı gibi serilir ayağımın altına ve tam ortalarında mor çiçekleri. Alimeçler yani sarıpapatyalar zeytin yeşili rengindeki yapraklarının arasından çıkıverirler. İnce uzun yapraklarının arasından delikanlı çiçekleri açar eflatun ve mor renklerde. Deniz otunun ve çiğdemlerin de mor tonlarında çiçekleri renklendirir baharı. Pembe mürdümük çiçekleri yayılır yeşilin üstünde.
Karabaş otları mis gibi kokularını mor çiçekleriyle yayar. Kokuyu duyanlar özlemleriyle bir araya geliversinler diye çünkü bir adı da “hasret kavuşturan”dır. Şakayıklar hoş kokularını sunar bordo kırmızısı renklerinde. Şifalı mayıs papatyaları başlar nisan ortalarında, minicik gövdeleri, uçuşan beyaz yaprakları ve buram buram kokularıyla. Ben bitki uzamanı değilim ama keşfetmenin merakı ve her günüme başka bir renk sunan, Datça baharı tutuverince elimden. Gören, bilen gözleri bulup öğreniverdim isimlerini. Hepsi bir aradadır, papatyaların arasında, adamotları, hemen yanı başlarında ekşikulak çiçekleri vardır.

ÇAYIRLAR BOSTANA DÖNÜNCE SOFRALAR OTLARLA ŞENLENİR

Gelincikleri unuttuğumu sandınız. Asla! Onlar narin gövdeleriyle, kıpkırmızı boy gösterirler tüm renklerin arasından. Sonra kırmızı asice çoğalır. Bir gelincik tarlası düşü içinde, düş baharın içinde, bahar yarımadanın her yerinde. İşte tam da bu zaman, gelincikler çoğalıp baharının kırmızı bayrağı olduğunda, gerçek ve düş arasında bir masal ülkesinde ya da Van Gogh’un tablolarından birinde değil Datça’da baharın tam ortasındayımdır.
Datça yeşile keser, tüm bu yeşilliğin içinde bir de otlar vardır. Bambaşka bir şenlik başlar. Hem yeşildir, hem lezzettir. Ot yemekleri sofraları doldurur. Ot bilgesi teyzelerle çayırlara çıkmak kadar keyifli, bir o kadar şaşırtıcı ve işin sonunda “bek dadlı” bir bahar hali var mıdır? Zeytinyağı da mutlaka karışır ot lezzetlerine. İlk önce dallemeler toplanır. Şubat sonları henüz çiçekler basmadan, taze dalları kırılarak toplanır, yaprakları sıyrılır. Haşlandıktan sonra zeytinyağı, limon ve sarımsakla harmanlanır. Tadımı? Çok leziz. Ebegümeçleri en kolay bulunandır. Tazecik yapraklar çıt diye kopar, bulgurlu yemeği, yumurtalı kavurması ve hatta bulgur ve mürdümükle sarması yapılır.
Körmen’in bir başka adı çayır soğanıdır. Çok güzeldir aroması. Çiğ ya da pişirilerek yenilir. Turp otunun yemeği de, satası da ayrı birer tattır. Labada, hindiba, ısırganotu, dilkicek, gışıyak, iğnecik, radika, şevketibostan, zemperlik... Diye devam eder. İster haşlanıp zeytinyağı, limonla soslanır, ister kavrulup yumurtayla lezzetlendirilir.

BİTKİ ÇAYI MI DEDİNİZ?

Bitki çayı çeşitlerini baharda taze içerim. Kuruttuklarımı da tüm yıl kullanırım. Adaçayı, biberiye, karabaşotu, narpız çok hoş aromalıdır. Tam 123 çeşit bitki yetişir bu çayırlarda. Baharı uzun olan yarımada toprağının, güneşe, yağmura ve baharı gören insanlara armağanları da böylesine çok oluyor. Zamanın büyük bir bölümü dışarıda geçer, dağda, bayırda, deniz kıyısında, evlerin bahçelerinde. Yağmur yağmadığı sürece güneş hep vardır.
Datça’da hıdrellez bir dini bayram özeninde kutlanır. Ardıç dalları bereket getirsin diye evlerin kapılarına asılır. Hıdrellezde yiyecekler sepetlere, çıkınlara konulup kırlara çıkılır. Herkes en yeni giysilerini kuşanır. Hep beraber kurulan sofralarda yenilir, içilir ve kayıklarla denize açılıp, yeşil ve maviye dostluk, bereket sunulur.

BAHARIN SESLERİ

Baharın sesleri de vardır. Datça’nın muhteşem koylarından Mesudiye’de bir evde iseniz kuş sesleri uyandırır. Anne kekliğin ve yavrularının sesleri doldurur yatak odanızı. Baharı toplayıp kovanlarında tatlandırmaya başlayan arıların sesleri duyulur. Kuşlar süzülerek uçarlar renk cümbüşünün üzerinde ya da merak ederler papatyanın sarısını, gelinciğin alını ve konup dallarına yakından bakarlar. Bir kartal süzülür tepeden kanat sesleri rüzgâra karışır. Gece kirpilerin ayak sesleri ve homurtuları gelir kulağınıza. Bir kaplumbağa geçer yanınızdan telaşsızca.
Baharın kokusu doldur içimi, derince çektiğim nefesimle. Akşamüstü meltemleri, taşır verandama ve takılıp gidesim gelir, ay ışığında yanan portakal çiçeklerinin kokuları ardına. Geceleri badem çiçeklerinin kokusu sarhoş eder. Kekik kokuları yayılır buram buram. Şakayıklar, karabaş otu çiçekleri hoş kokularını salar baharın içine, tamda içime. Bir düş içinde baharı yaşar ve bahar olurum. Hüzün çok kalmaz buralarda, ya bir kuş kaçırır, ya da bir papatya savurur. Portakal ve badem çiçeklerinin kokusu alır gider hüznü, yerine umudu bırakır.
Datça’da bahar böyle eyler. Tüm haftayı, masa başında geçiren modern hayat tutsakları. Kaçın bahara!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!