Dans ettirirken hüzünlendiren ikili

Güncelleme Tarihi:

Dans ettirirken hüzünlendiren ikili
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2006 00:00

Tan Tunçağ ve Deniz Cuylan, üç sene önce tanıştı. Her ikisinin de müzik serüveni farklıydı. Arkadaş oldular. Bir yıl sonra Tan Tunçağ "Haydi gel birlikte müzik yapalım" dedi. Dinleyici ilgisi onları kamçıladı, ikilinin ilk adımları böylelikle atılmış oldu.

İngilizce liman ve eko sözcüklerini birleştirip, ikiliye isim verdiler: Portecho. Rock’n Coke’taki konserleri ilgi çeken ikilinin ilk albümü Undertone geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Sevenlerine, bekleyenlerine duyurulur.

Ne zaman ve nasıl bir araya geldiniz?

Tan
: Üç sene önce Bant dergisi editörü Aylin Güngör tanışmamıza sebep oldu.

Deniz: Tan, grubum Maya’nın tanıtım partisine gelmişti. O zamanki menajerimiz Aylin, iyi anlaşacağımızı düşünüp o gece bizi tanıştırdı.

Tan: Tabii birlikte müzik yapmak fikri ilk anda yoktu. Önce çok iyi arkadaş olduk. Aylin’in böyle iyi bağlantılar kurmasına çok alışığız.

D: Bir sene boyunca hiç birlikte müzik yapmadık.

Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?

T: İki sene önce Phonem Festivali’nin basın toplantısında İKSV benden bir proje istedi. Ben de tek başıma müzik yapmaktan sıkılmıştım. Yeni bir şeyler yapmak istiyordum. Deniz’e "5 şarkıma yeni düzenlemeler yap, önce ben orijinali çalayım, sonra sen düzenlemelerini çal" dedim. Proje beğenildi. Birkaç yerde daha tekrarladık. Bu bizi heyecanlandırdı, birlikte yeni şarkı yapmaya karar verdik.

Bu birliktelik diğer çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

T:
Ben zaten Radio Days’i bitirmek ve yeni şeyler yapmak istiyordum.

D: Maya’nın diğer üyeleri de, başka işler yapmaya başlamıştı. Birçoğu asıl mesleklerine dönmüştü. Dolayısıyla grup dağıldı.

Portecho olarak ilk günler nasıl geçti?

D:
Bir yıl boyunca hem şarkı yazdık hem de konser verdik. Bu konuda çok şanslıyız, yeni grupların konser fırsatı olmuyor. Hemen hemen tüm kulüplerde sahneye çıktık. Sahne müzik tarzımızın oturmasında çok etkili oldu.

Şarkı üretme sürecinizden bahsedelim biraz da...

T: Başlangıçta Beyoğlu’ndaki kulüplerden Balans’la bir konser anlaşması yapmıştık. Bir sonraki aya gün verdiler. Bu kadar erken bir tarih olacağını düşünmemiştik. O dönemde, bizim bir gece boyunca çalacak kadar parçamız bile yoktu. Ne yapacağız şimdi, dedik.

Paçalarınız tutuştu yani...

T
: Evet, hızla çalışmaya başladık. Ve bir ayda birçok şarkı yazdık. Portecho’nun hemen hemen bütün şarkıları o dönem yazıldı.

D: Türk milleti olarak da biliyorsunuz, biz hep son dakikacıyızdır. Yumurtanın kapıya dayanması, diye bir şey var.

Prodüktörünüz Oğuz Kaplangı ile nasıl tanıştınız?

D:
Oğuz’la ilk müzik yaptığımız zamanlardan beri tanışıyoruz. Zaten bu müziği yapan bir avuç insanız, birbirimizi tanımamamız mümkün değil.

Oğuz Kaplangı’nın size nasıl katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?

T:
Oğuz, ilk yaptıklarımızı dinleyip "Siz hálá böyle müzikler dinliyor musunuz? Neden şu anda dinledikleriniz gibi bir şey yapmıyorsunuz" dedi. Bu konuda bizi çok kamçıladı. Böylelikle kendi dinlediklerimiz gibi müzikler yapmamız gerektiğinin farkına vardık.

D: Onun en büyük katkısı çekinmeden bütün fikirlerimizi ortaya koymamızı sağlamak oldu.

BU MÜZİĞE ANCAK İNGİLİZCE YAKIŞIR

Sizce bu albümün elektronik müzik içindeki yeri nedir?

D:
Bir arkadaşımız, "Bu müziği dinlerken kafam karışıyor. Bir yandan dans ediyorum ama bir yandan da çok hüzünleniyorum" dedi. Çok hoşumuza gitti. Çalışmalarımızda kontrastları kullanmayı, bunu doğalmış gibi göstermeyi seviyoruz. Portecho’nunki dans müziği ama Kuzey ülkelerinden gelen melodik yapıları, o hüzünlü tavrı da taşıyor içinde. Aynı zamanda Akdeniz tadını veren klasik gitarlar da var. Tan’ın vokaliyse daha çok Londra’ya yakın. Yani "karmaşık" bir müzik.

Türk olmak, İstanbul’da yaşamak müziğinize yansıyor mu?

T: Sıcak bir ülkede yaşıyoruz, eminim bu sıcaklık müziğimize, biz farkında bile olmadan geçiyor. Albümümüz, böylesine zengin bir şehirden içine oryantal öğeler katılmadan da zengin bir müzik çıkabileceğinin en iyi kanıtı bence.

D: Alman bir arkadaşım bize özgü farklılıklardan söz etmişti. Hiç düşünmediğim noktalardı, şaşırdım. Demek ki biz fark edemiyoruz bazen ama başka coğrafyadan bir göz fark edebiliyor.

Şarkılarınızın tamamı neden İngilizce? Türkçe yapılamaz mıydı bu müzik?

T: Hiç öyle bu dilde olur, bu dilde olmaz diye düşünmedik aslında sözleri yazarken. Nasıl hissediyorsak öyle yazdık. Mesela bir şarkı Almanca yazıldı.

D: Türkçe sözler yazdığımız başka projelerimiz var ama Portecho, İngilizce devam edecek. Gruba ve müziğine daha uygun.

Ne hedefliyorsunuz uzun vadede?

D: Genel plan, müziğimizin sivrileşip, tarzımızın iyice oturması. Dinleyici duyduğunda "Bu, Portecho" diyebilsin. Tabii olabildiğince çok kişinin bizi dinlemesi çok hoşumuza gider.

DENİZ CUYLAN (27)

Müziğe St. Benoit Lisesi’nde kurduğu elektronik caz grubu Maya ile başladı. İlk albümleri Telecine 2003’te Ada Müzik’ten yayınlandı. Grup, o dönem TV, sinema, reklam, defile için de müzik yaptı. Deniz Cuylan bir süre müzik çalışmalarını İsveç’te sürdürdü. Şu anda bir yandan Açık Radyo’da Tırtıllar adlı radyo programını yapıyor, diğer yandan Bant dergisinin editörü olarak çalışıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Şehir Bölge Planlama Bölümü’nden mezun.

TAN TUNÇAĞ (31)

Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu. Kendi deyişiyle, iyi bir oyuncu olamayacağını anlayınca, hayatında müziği ön plana çıkarmaya karar vermiş. Müziğin üretim sürecinde olmayı seviyor. Tiyatro yapsaydı oyun yazarı olurdu. Konservatuvardan sonra Londra’ya gitti. Dört yıl orada yaşadı ve grubu Radio Days ile çalışmalarını sürdürdü.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!