Güncelleme Tarihi:
Bunun nedeni bedenlerimizin yaşlanmasıdır, başlangıç da otuzlu, kırklı yaşlardır. Özellikle ellili yaşlar tamamlanınca kalp, akciğer, böbrek fonksiyonlarımız zayıflamaya, kemik kas yapımız eski gücünü kaybetmeye, görmemiz, işitmemiz, cinselliğimiz gerilemeye başlıyor.
“Neden yaşlanıyoruz? Yaşlanmanın önlenmesi mümkün değil mi?” gibi soruların yanıtı tam olarak verilebilmiş değil. Yaşlanmayı açıklamak için geliştirilmiş bazı teoriler olsa da sürecin temel nedeni hâlâ meçhul. Bazı teoriler var. Bunlardan biri “daha biz doğmadan hücrelerimizin ne süre ile yaşayacaklarının önceden programlanmış olması”.
Hücrelerimiz genelde 70-80 defa bölündükten sonra bölünme kabiliyetini kaybediyor. DNA’ların ucunda bulunan “telomer” isimli yapılar hücrelerimiz bölündükçe küçülüyor. Telomer küçüldükçe de ömrümüz kısalıyor.
Bu teoriye göre vücut “ölmeye programlanmış” bir yapıdır, siz ne yaparsanız yapın genetik kodların o emri mutlaka yerine getirilecektir!
Başka teoriler de var. “Serbest radikal teorisi” bunlardan biri, belki de en popüleridir. Bu teoriye göre bedenlerimizde ortaya çıkan veya çevreden gelen bazı moleküller hücreye zarar veriyor. Hücrenin yapısı bozuluyor. Neticede hücreler yavaş yavaş yaşlanıyor ve nihayet yaşamı sona eriyor.
Nörolojik ve hormonal sistemlerimizin biz yaşlandıkça yıpranması, bağışıklık sistemimizin gücünü kaybetmesi, hücre içi enerji üretim merkezleri mitokondrilerin yeteri kadar enerji üretimini başaramamaları da yaşlanma nedenleri arasında gösteriliyor. Kısacası teori çok!
YAŞAM BORULARINIZI KORUYUN
Anlayacağınız yaşlanmanın ne zaman ve neden başladığı konusunda henüz bir fikir birliği yok ama uzmanlara göre yaşlanmayı etkileyen en önemli faktör damar yaşlanmasıdır.
Bu fikre ben de katılıyorum ve “kaç yaşındayım, biyolojik yaşım ne olabilir?” diye soranlara “damarlarınız kaç yaşındaysa biyolojik yaşınız da odur” yanıtını veriyorum.
Bedeniniz bir şehirse, damarlarınız o şehrin caddeleri, sokakları, yani yaşam borularıdır. Hücre doku ve organlarınıza hayatlarını sürdürebilmeleri için gereken besin maddelerini ve oksijeni onlar taşır.
Sisteminizi atık maddelerden temizleme alanlarına onlar nakleder. Bu nedenle yaşam kalitesini arttırmanın birinci yolunun damar sağlığından geçtiğini düşünmek yanlış değildir.
Bunun anlamı hangi yaşta olursanız olun damarlara zarar verebilecek her türlü problemi kontrol altında tutmak, mümkünse tedavi etmek, en azından olumsuz etkilerini hafifletmektir.
Kötü kolesterolünüzü azaltın, iyi kolesterolünüzü yükseltin, kan basıncınızı izleyin, kan şekerinizi takip edin, egzersiz yapın, stresten korunun gibi önerilerimizin ardında da temelde damarlarını koruma ve sağlıklı-genç tutma isteği vardır.
Hijyen çok önemli
İyi yaşlanmanın ve yaşlılığa bağlı yaşam kalitesi düşmelerini makul seviyelerde tutmanın bir yolu da hijyenik kurallara ve kişisel hijyene (temizlik ve sağlık koşullarına) dikkat etmektir.
Temiz bir çevrede yaşamak, temiz hava soluyup temiz su içmek, sağlıklı yiyecekler yiyip içmek, kişisel temizliğe dikkat etmek en önemli önlemlerdir.
Hijyen konusu son yıllarda eskisinden daha önemli hale gelmiştir. Bunun nedeni dünyanın her geçen gün biraz daha “düzleşmesi ve kalabalıklaşması”dır. Yeni hayat insanların birbirleriyle temas etme sıklığını arttırmış, hastalık yapıcı faktörlerin bir yerden bir yere naklini kolaylaştırmıştır.
“Suya sabuna dokunun, mikroplardan korunun” mükemmel bir hijyen kampanyası. Yürekten destekliyorum. Keşke yeni yeni “hijyen kampanyaları” geliştirilse...
Besinlerle alınan lif yeterli mi?
Süreğenleşmiş kabızlık, iritabl barsak sendromu gibi kalın barsakların boşaltım sorunlarının yoğun olduğu durumlarda, gıdalarla alınan liflerin yanı sıra lif içeren besin desteklerinin de kullanılması gerekebilir.
Lif içeren besin desteklerinin sağlığa zararlı olduğuna dair herhangi bir klinik araştırma sonucu yoktur. Lif içeren desteklerle birlikte su tüketilmesi önerilir.
Su ve lif karışımı sayesinde dışkı yumuşar ve hacmi artar. Su içilmediği takdirde kabızlık oluşup daha çok rahatsızlık verebilir. Barsaklarınızla ilgili sorunlarınızı mutlaka doktorunuzla paylaşmalısınız. Beslenmenize ekleyeceğiniz lif desteği, kullanmakta olduğunuz bazı ilaçlarla etkileşebilir.
Aspirin, varfarin, karbamazepin gibi ilaçların emilimini azaltabilir. Lif içeren destekler kan şekeri düzeyini düşürebilir. Bu destekleri kullanırken kan şekeri ve ilaç dozlarınızı yeniden gözden geçirmelisiniz.
Kanser ameliyatları
Halk arasında “kansere bıçak değince dağılır” sözü yanlıştır. Çok ender bazı örnekler dışında ve kanser cerrahisini bilen kişilerce yapıldığında kanser ameliyatları sırasında kanserin yayılması ve evresini değiştirmesi olasılığı çok düşüktür. Kanser cerrahisi, halen kanser tedavisindeki bir numaralı yerini korumaktadır. Kanser ameliyatlarının amaçları şunlardır:
- Kanserin önlenmesi: ıleride kanser olabilecek bir dokunun veya organın çıkartılması.
- Teşhis amaçlı: Bir tümörün tamamı veya bir kısmı alınarak kanser olup olmadığının incelenmesi.
- Evrelendirme amaçlı: Burada tümörün büyüklüğü ve lenf bezlerine atlayıp atlamadığı anlaşılır.
- Kesin tedavi için: Birçok tümörde kanser cerrahisi kesin kür için tek şans olabilir, özellikle tümör lokal veya yayılma yok ise cerrahi yeterli olabilir.
- Kitleyi küçültmek için: Kanserli tümör bütün olarak çıkartılmazsa, sonraki kemoterapi veya radyoterapiye kolaylık olması için küçültülür.
- Hastayı rahatlatmak amacıyla: Bazen tedavi edilemeyen kanserlerde hastayı rahatlatmak amaçlı ameliyat gerekebilir, örneğin bir kemiğe baskı yaparak ağrı sebebi olan veya barsakların tıkanmasına sebep olan tümörün çıkartılması hastayı rahatlatır.