Damardan mı, şırdandan mı?

Güncelleme Tarihi:

Damardan mı, şırdandan mı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 30, 2005 16:04

Sevgili Serdar, yolsuzluğun ve fahişeliğin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyenleri haklı çıkaracak o kadar çok neden var ki, hangisini saysam acaba? Kısa zamanda zengin olmak, haksız şekilde köşeyi dönmek, umut vererek insanların paralarını toplayıp hortumlamak bir hastalık olsa gerek. (Sezai BAYAR Demirel Biraderler hakkında yazıyor...)

Diğer dinleri fazla bilmem ama Müslümanlıkta insanın gırtladığından haram geçmesinin günahların en büyüğü olduğu küçük yaşta öğretildi bizlere. Yerde bulduğumuz kuruşa bile el süremediğimiz, ya da alıp eve götürdüğümüzde annemizim “Haram paraya sakın el sürme. Ya sahibini bulalım, ya da o parayı bir fakire verelim” sözleri hâlâl kulaklarımızdadır.

Ancak bütün bu öğretiler, ahlâki kurallar, dini inanışlar, gelenek ve görenekler geride kaldı artık.

“Para ile dinin kimde olduğu bilinmez” cümlesini kim sarfetmişse, hortumculuğu kastetmiş olmalı.

Ülkemizde de hortumculuk almış başını gidiyor. Yasaların boşluğundan, bürokrasinin hoşluğundan, hantal devletin löşlüğünden yararlanmaya çalışan bir avuç insan ölü eşek fiyatına banka kurdu ya da satın aldı. Parayı bastıran 50’den fazla uyanık banka sahibi oldu bir anda.

“İki masa, bir kasa” kurnazlığı ile mantar gibi biten bu bankaların çoğu battı.

Aslında halkın parası battı, cukkalandı.

Herkesin cebindeki para eksildi, bir şekilde ya dışarı kaçırıldı ya da gizli servet olarak bir yerlere saklandı.

TMSF ise 4 yıl sonra borçlu bankalardan para tahsil etmek için ancak harekete geçti ve şimdi bazı şirketlere el koyuyor.

Tabii içleri ne kadar dolu belli değil. Uzanlar örneğinde gördük. Tavuklara mı el konacak, civcivlere mi göreceğiz.

Ege Bank olayını savunmak mümkün değil ama baba Şevket Demirel’in oğlunun borçları yüzünden şirketlerine el konması bana çok garip geldi.

Bugüne kadar Şevket Demirel ile ilgili tek suç duyurusu yok. Yurt dışı çıkış yasağı yok.

Oğlunun bankasıyla ilişkisi yok. En azından şu günkü haliyle yok görünüyor.

Alacaklar için 30-40 yıllık şirketlere el konması akılları karıştırdı birden.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel’i de hemen kardeşinin yanına Isparta’ta ayak basar basmaz “Bu bir gasptır” dedi.

Bu bir gasp mıdır, bunu zaman gösterecek tabii.

Ama benim gibi bir çok insanın bildiği, Demirel ailesinin (Ali, Şevket ve Süleyman Demirel kardeşlerin) gelirleri her zaman bir “havuz”da toplanırdı. Yani şirketler aile ortaklıklarıdır ve bu şirketler devletle iş yapmazlar.

Gerçi bir zamanlar Ziraat Bankası ile iş yaptığı, kredi aldığı için Şevket Demirel’in bu kredisi yüzünden o dönemde Başbakan olan Demirel’in 1970 öncesi ağız tadı kaçmıştı.

Bu yüzden 1970’lerden sonra Demirel kardeşlerin devletle ilişkileri sınırlıdır ama ah oğullar yok mu, işte onlar işleri karıştırmadan edememişler.

Demem o ki, oğlu yüzünden Şevket Demirel’in sahibi olduğu şirketlere el konması Baba’nın fevkalade canını sıkar. Sıkar çünkü sanırım bu şirketlerden gelen gelirlerin en az üçte biri - belki daha az, belki bazılarından daha çok- bu el koyma yüzünden dondurulacak demektir.

Bu durumda da eğer kardeşler arasında 40 yıl önce kurulan ve hâlâ devam ediyorsa, Demirellerin aile “havuzu” haklı olarak su sızdırmaya başlamış demektir ki, bu kararın doğru veya yanlışlığı uzun süre tartışılacak düzeye tırmandırılmış olacaktır.

Galiba yolsuzluklara damardan girmeye çalışanlar biraz ölçüyü kaçırdılar gibi.

Bir hortumcunun karısı, iki milyon dolar borcunu ödeyerek yurt dışı yasağını deliyor, bir başkasının karısı VIP’ten geçerek Londra’da alışverişe gidiyor, bu hortumcuların servetleri ortada, yaşantıları değişmemiş, öte yandan bir baba, oğlunun batan bankası yüzünden şirketlerinden oluyor.

Evet hortumlanan Egebank’ın sahibi Yahya Murat Demirel’in malına-mülküne ve de varsa kürküne el konulmalı. Yargılanmalı ve hesabını vermeli.

Bu iş evlatlardan babalara, ve de oradan dedelere kadar uzanırsa, buna yolsuzluklara damardan değil, kolondan girmek denir ki, bunun sonu nereye varır tahmin etmek kahinlere düşer.

TMFS eğer kararlı şekilde hortumların ucunu kesecekise, her hortumcuya aynı mesafade, aynı keskinlikteki aynı aletle, aynı adaletle yaklaşmalı ve bu işi hakkaniyetle bitirmeli.

Ha, bu işlemlerden sonra hortumculuk tarihe mi karışacak?

Kesinlikle hayır.

Belki aday olacak yeni hortumcuların gözü korkar, bir kısmı için caydırıcı olur.

“Nereye kadar?”, onu kestirmek zor. Zor, çünkü bu meslek fahişelik gibi insanlık tarihi kadar eski bir meslek.

Selamlar,

Sezai

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!